Müteferrik Olaylar

Her birisi bir yazı konusu kadar uzun olamayacak kısa kısa notların unutularak heba olmasını istemiyorum. Parça parça da olsa sizlere arz etmek istiyorum.

Arkadaşımızın birisinin bir komşusu vardı. On sene işkence eder gibi eziyet etti. Gelenine gidenine karışır, misafir çocuklarını azarlardı. Meğer belli bir anlayışa mensupmuş, bunu bilerek yapıyormuş. Bizimki bayramda seyranda komşuluk hakkı diye yiyecek gönderir geri çevirir, çocuklarına hediye gönderir hakaretle geri atardı. Bir gece ani olarak hastaneye gitmeleri gerekince çocuklarını emanet edecek kimse olmayınca yine de bizimkilere gelip "Çocuklarımız küçük, uyanıp korkarlar, ne olur göz kulak olun." demiş. Arkadaşımız yavrular kalkar, korkarlar diye sabaha kadar kapılarının önünde beklemiş. Baba ve anneleri gelince gidip evine dönmüş. Ondan sonra da bu komşu utancından evini satılığa çıkarmış...

Mehmet Ali hocamız diyor ki: "Uçaktan Kamboçya'ya ilk defa inerken, yerleri bostan tarlası zannetmiştim, meğer üç milyon gencin kafasından ülkenin haritasını yapmışlar. Sonradan ayıp oluyor diye o kafaları toplayıp müzeye koymuşlar. Oraya eğitim için giden Yusuf Bey'i öldüresiye on defa arkasından kurşun yağmuruna tuttular, ama Allah korudu. Hatta arkadaşımız "Ben hiç başarılı olamadım, bir eğitim yuvası açamadım." diyerek ağlayıp hayıflandığı zaman kendisine "Hele siz sabredin, 25 sene sonra oraları tanıyamayacaksınız!.." denildi. Gerçekten birkaç sene geçmeden okullar açıldı. O zaman Yusuf Bey'in arkasından kurşun atanlar, artık çocuklarını açılan eğitim yuvalarına kaydettirmek için sıraya giriyorlar. Şimdi de orada yedi katlı bir üniversite açılıyor. İki binin üzerinde öğrencisi var. Hem de Türkiye'den hiç yardım almadan ve kendi yağı ile kavrularak bu hizmet gerçekleşecek."

"Bir profesörün evine gitmiştik. Mevlevîlerden İslamiyet'i tanımış. Sema hoşuna gitmiş. Ama 'Benim şekerim var, yaşlıyım sema yapamam. Ne dersiniz?' diye sormuş. Onlar da 'Gözlerini yum... Kendini Kâbe'nin yanında farz et ve hayalen tavaf et." demişler. Öyle yapınca kendisini, semalara yükselir şekilde görmüş... Bunlar onun için ön hazırlık olmuş. Yatsı namazı kılındı tesbihat yapıldı. Şehadet getirdi. Bir isim konulmasını istedi. 'Ne olsun?' dedik. 'Abdülfettah!..' dedi. İsim konulunca hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Sonra bize 'Şehadet kelimesini söylemeye başlayınca, beynimden kalbime bir nur akmaya başladığını hissettim!' dedi. 'Ben artık iki şey istiyorum. Birincisi Fatiha'yı, Cenab-ı Hak bana düzgün okumayı nasip etsin. İkincisi İslamî güzellikleri ekeyim de öyle öleyim!' dedi. Biz de 'Amin' dedik."

"Hacı Kemal Ağabey'in hep ağlayan bir resmini gösteriyorlar. Aslında o resmin yanında ben de vardım. O ne zaman çekildi biliyor musunuz? Bir gün bana Hacı Ağabey; 'Mehmet Ali hocam! Bu Hocaefendi beni öldürecek!.. Kendisinin bin tane derdi olduğu halde benim bir tek derdimi duyunca bütün işini gücünü bırakıp, benim derdimle, onu halletmekle uğraşıyor!.. Beni öldürecek bu Hocaefendi!..' diyerek ağlamaya başlamıştı, işte o zaman arkadaşlar çekmişler. Ama her nedense benim resmimi oradan çıkarmışlar."

"Bir gün bir Amerikalı profesör geldi. Bir kristal üzerine Peygamberimiz'in ismini güzelce işletip süsletmiş. Onu Hocaefendi'ye takdim etmek istiyordu. 'Sonsuz Nur' ve 'Kalbin Zümrüt Tepelerinde' isimli kitaplarının İngilizcesini okumuştu. Hocaefendi'yi görünce gözyaşları içinde kristali uzatarak 'Bunu bana sen tanıttırdın!..' dedi. Gerçekten görülmeye değer bir manzaraydı..."

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.