Gurbet ve Ölüm

Müsaade ederseniz iki buçuk yıldan beri devam eden bu köşede belki ilk defa fıkıh yazmayacağım. Onun yerine gurbet elde aldığım kayınpederimin ölüm haberinin kalb ve ruhumda uyardığı düşünceler ve hisleri paylaşacağım.

Her şeyden önce yeryüzünü darü'l hizmet gören bir anlayışın çocuğu olarak, klasik anlamdaki gurbet kavramından çok hem de çok uzak bir gurbet anlayışına sahibim. Yaşadığım yeri "vatanım" gibi benimseyen, dinimize, dilimize, kültürümüze ve en geniş anlamda insanlığa hizmet etmek için "illa şu mekân, illa şu ülke" diye ön şartı olmayan birisiyim. Onun içindir ki türkülerimize, şarkılarımıza konu olan klasik gurbet anlayışım yok. Daha açık bir ifadeyle; ben "gurbet o kadar acı ki; ne varsa içinde; her şey bana yabancı; her şey başka biçimde" diyenlerden değilim.

Fakat bu demek değildir ki vatanımı, memleketimi, doğup büyüdüğüm ilimi, ilçemi, köyümü, taşını, toprağını, ovasını, obasını, yakın-uzak eşimi, dostumu, akrabalarımı, arkadaşlarımı sevmiyorum. Hayır, aksine, âşığıyım ben bu saydığım şeylerin. Âşığıyım ama Hakk'ın takdirini kendi takdirinin üzerinde gören kader inancım, Hakk'ın abes iş işlemediğine olan imanım, beni gurbet konusunda yukarıda aktarmaya çalıştığım şekilde düşündürtüyor.

Ölüme gelince; "ölümün yüzü soğuktur" derler. Ne kadar ölüme, ölüm hakikatına, ölüm sonrası hayata inansak da, imanımızın seviyesinden olsa gerek, Mevlânâ misali güle oynaya ölümü karşılayamıyoruz. Teorik planda "ölüm, oturma odasından yatak odasına geçmek gibidir" desek de, yakınlarımızın ölüm haberiyle derinden derine sarsılıyoruz. Dünya ile ukba arasında incecik bir perde var; o perde bir gün mutlaka ukba tarafına bizi savuracak diye söylesek de; o gerçekle yüzleşince kalbimizin hüznüne mani olamıyoruz. Âlem-i şehadet, âlem-i berzah, haşr ü neşr, mizan, sırat, cennet, cehennem bir vahidin değişik yüzlerinden ibaret diye vaaz u nasihatlar etsek de; ölümün o soğuk yüzü kapımıza dayanınca gözyaşlarımıza hakim olamıyoruz. Hatta hayatın işkence, ölümün rahmet olduğunu adeta haykıran vakalarda bile, ölüm aynı şekilde sesleniyor bizim ruhumuza, kalbimize ve gönlümüze.

İşte, tam bu noktada gurbette alınan ölüm haberi; başta ifadeye çalıştığım gurbeti kelimenin hakiki anlamıyla gurbete çeviriyor. Yakınınızın manevi varlığına, ruhuna, hatırasına karşı devam eden ve edecek olan vazifelerinize rağmen, aranıza giren mesafelerden dolayı onun cansız bedenine karşı son vazifenizi yapamamanız, cenaze namazı kılamayışınız, mezara gidemeyişiniz, eş, dost, akraba ve arkadaş çevresi ile birlikte fiziken bulunamayışınız, klasik gurbet anlayışının deryalarına salıyor sizi ve "Yüz" diyor "bu derin sularda, yüzebilirsen."

Demek istiyorum ki; gurbette kurbeti yakalayanlar için ölüm, belki yolda bulunmuş bir inci. Onlar için gurbet yok çünkü. Ama kurbeti yakalama yolunda olanlara gelen, yakınlarına yönelik ölüm haberleri için aynı şeyleri söylemek oldukça zor.

Bütün bunlarla beraber nankörlük etmemek lazım. Yüzlerce teselli unsurumuz var elimizde. Her şeyden önce inancımız var. Hocaefendi'nin daha geçenlerde söylediği "Toprağın altına girdikten sonra ehl-i iman için mesafe mefhumu yoktur." tesbitleri ile mesafelerin ortadan kalktığı kalbi-ruhi birlikteliğimiz ve yakınlığımız var. Şu yazıyı kaleme alma esnasında bile, onlarca defa çalan telefon sesleri ile sunulan ta'ziyeler, teselliler, tesliyeler ve dualar var.

O halde bu kadar nimetler içinde bize düşen; gurbeti kurbet yapmaya çalışmak, ortadan kalkan mesafeleri değerlendirerek ahirete irtihal edenlerimize yapacağımız dualarla destek olmaktır. Efendimiz'in (sas) "Ölülerinizi hayırla yâd edin ve kötülüklerini anmayın." emrinden hareketle, ölülerimizi hayırla anmak ve onların defter-i hasenatlarının açık kalmasını sağlayacak amellere, dualara devam etmektir.

Şahsen veya teknolojinin tüm imkânlarını kullanarak baş sağlığı dileyen herkese teşekkürler.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.