Usul ve Üslup Şartları

İslâm'ı iyi öğrenmeden aydın da olunmaz, siyasetçi de. Bunu söyleyen Prof. Yaşar Nuri Öztürk. İslâm'ı öğrenmeden Hıristiyanlığın öğrenilemeyeceğini de buna ekledi. Hatta kendisinin kullandığı tabir "iliğiyle kemiğiyle öğrenmek" idi… Bunlar hep güzel. Ama ilmî tenkid'in usul ve üslup şartları açısından, iyi bildiği halde, sürekli hatâ yapıyor. Bile bile yapılan hatânın sebebi nefsânidir. Fakat yol açtığı sonuçlar bakımından iyi düşünülür ve muhasebesi iyi yapılırsa, nefsâni sebep etkili olamaz. Bundan dolayı da her nefsâni hatanın bir "fikri ihmal" yönü de vardır.

Prof. Yaşar Nuri Öztürk, Prof. Suat Yıldırım'ı tenkid ediyor. Onun, hazırladığı meal'de İncil'e Tevrat'a atıfta bulunmuş olmasını, "Kur'an'ın Hıristiyanlaştırılması" ithamıyla kınıyor. Bu iddiasını da eski bir makalesine bağlayarak ispata çalışıyor.

Prof. Suat Yıldırım, bütün ilâhiyat çevresinin tanıdığı değerli, mütevâzı, hâlim-selim bir ilim adamı. İyi niyeti, ihlâsı, nezâketi, beyefendiliği müsellem. Hata etmiş ise, kendisine gösterildiğinde düzeltmek faziletine sahip olduğu da, bilinen şahsiyet yapısının tekeffülü altındaki tabii bir gerçek.

… Dayanamayacağım ve yazımın planlanmış düzenini bırakıp, o ithamın özünü yok eden bir hususu belirteceğim.

Prof. Suat Yıldırım, meal'inin 109. sayfasında şöyle diyor:

"Hıristiyanlar ilk üç asır işkence ve gizliliğe mahkûm oldukları dönemde ortaya çok sayıda İncil çıktı. Roma İmparatoru Constantin MS. 324'te Hıristiyanlığı devlet dini olarak kabul ettiğinde çeşitli bölünmeler çoktan başlamış ve din asliyetini kaybetmiştir."

Daha 324'te, İncil'in de Hıristiyanlığın da, aslının asliyetinin kaybolduğunu açıkça ifade ediyor. Bunu birçok ilim adamı söylemez. O mealde hem bu ifadeler yer alacak, hem de o meal İslâm'ın Hıristiyanlaştırılmasına hizmet eden bir eser olarak gösterilecek! Akıl'la mantıkla insafla bağdaşmaz.

Sakin sakin düşünelim…

Hz. İsa'nın gelecek olması, klasik bir kabuldür. Bunu sadece Suat Yıldırım mı söylemiş? Yaşar Nuri Öztürk'ün "Hepimizin arpalığıdır. Döner döner oradan faydalanırız. Bir benzeri henüz yazılmadı" dediği Elmalı Tefsiri'nde de vardır. Şifahi kültürde de insanlarımız bunu duyup dinlemiştir hep; erişebildiği muteber kitaplarda da bunu okumuştur, Sayın Yaşar Nuri Öztürk, sanki yeni ortaya atılmış bir rivâyetle ve bilgiyle karşılaşmış gibi "Nereden çıkarıyorsun, nereden çıktı bu?" diye hayretli tepkiler gösteriyor. Hâlbuki yeni olan, bu rivayetin ve bilginin eleştirilmesidir.

"Ahad haber, itikâdiyatta delil olmaz." ölçüsü ve ilkesi malumdur. Ne var ki itikada taalluku daha kuvvetli olan birçok meselede fikrî değerlendirmelerin yapıldığını; bu ihtiyacın, hayatın bütünlüğüyle ilgili bazı meseleler karşısında sessiz ve kayıtsız kalmaya fıtraten imkân bulunmaması gerçeğiyle alakalı olduğu da doğrudur. Mesela ruhun bekası meselesi öyledir. Ruhun ölümüne ihtimal veren, hatta onu müreccah ihtimal gibi sunan yorumlara ben şahsen katılmıyorum. Sadece "mütevatir" delili belirleyici olsaydı, farklı itikadi izahlar ortaya çıkmazdı. Hz. İsa'nın gelecek olması rivayetinin avama hoş görünmesi, kendisine inandıklarını söyleyenlerin yanlışlığını ortaya koyması ve bu hakikatin inkâr olunamaz bir biçimde tecelli etmesi keyfiyetinden dolayıdır. O rivayet mevzu ise, yine bu "hoş bulma" psikolojisinin üretimi ile ilgili bir durum yaşanmış demektir!

Bütün bunları konuşuruz. Usulüyle ve üslubuyla müzakere ederiz. Birileri zannediyor ki, yazılar ısmarlama telif edilebilir. Aksiyon'daki o kapağı ve ilgili muhtevasını görünce, yetkililerinin yanında, "hatalı olmuş" dedim. İkon'un kullanılması, bazı ifadelerin çağrışımı yadırgatıcıydı. Fakat bazı şeyler, mutfağın sıcağında fark edilemiyor. Gençler fark edemeyebiliyor. İnce mesele şudur: bir hükmün, bir bilginin değil; bütün bilgilerin ve hükümlerin bilinip düşünülmesinden sonra, ilk bakışta doğruyu yanlışı sezdiren bir "yorumsal gözlem bilinci ve temyiz melekesi" oluşur. Bu matematikte bile vardır. Oktay Sinanoğlu vaktiyle söylemişti: "Her ihtimali yoklayıp tüketerek doğru yaklaşımı açığa çıkaramazsınız. Vakit yetmez, ömrünüz yetmez. O yaklaşım tarzını, sezgiyle bulursunuz." Lâkin bu meleke, medyatik alanda zor şartlarla karşılaşıyor. Profesörler için dahi öyle olabiliyor! Frapan uygunluklar arama cazibesi, nüansları ve nüansların bazı temellere uzanan çağrışım potansiyelini görünmez hâle getirebiliyor. Bize düşen, öğretimden çok, eğitimle ve tefekkürle ilgili olan bu meseleyi gençlere örneklemeler yoluyla sunabilmektir.

İfrat ve tefrit

Siyaset çok farklı bir iştigal alanıdır. Üslubu usulü bozar. "Dini iyi bilmeyenler siyasetçi olmasın" diyen Sayın Öztürk, siyasi kimliğin üslubuyla dinî meseleleri konuşmanın mahzurlarını da dikkate almalıdır. "Siyasal İslâm" denilen akımlarda bunun çok düşündürücü örnekleri vardır. "Yalın siyasetçi" ve "yalın gazeteci" üsluplarıyla, dinî meseleler konuşulamaz, düşünülemez. Tersi yapılırsa, ileride "yanılmışım" itirafıyla noktalanan ama üretken ve sâri olduğu için "yanıltmışım" realitesiyle daha yakın ilgisi bulunan birçok hüzün ve hüsran sonuçları doğar. 1960'lı yıllarda, "İslâm'da Sosyal Adalet" ve "İslâm Kapitalizm Uyuşmazlığı" modaydı. Ben Sayın Öztürk'ün "Canım o gençliğimizde yaptığımız bir tercümeydi" dediğini ekrandan kendi kulaklarımla duydum. "BOP projesidir, bunlar ezelinden böyledir, …" ile bir yere varılmaz. İtidal Dengesi'ni lüzumsuzlaştıran bir mantık, hiçbir yerde hiçbir zaman geçerli olamaz.

İfrat da tefrit de kötüdür. "Bir şey ki haddini aşar, zıddına münkalib olur." denilmiştir. İfrat'ın tefritin Doğu'su Batı'sı olmaz. Doğu'dan gelir Batı'ya gider, Batı'dan gelir Doğu'ya gider; ama hiç "itidal ve hakikat" sahillerine ve sularına uğramaz. Hep sapma, bir kısır döngünün unsurudur, yönü hiç önem taşımaz. Batı'nın sapmasına biz kendi sapmamızla tepki gösterirsek, insanlığın ufkunu beraberce karartırız. Zengini de fakiri de, haksızı da haklısı da mutsuzlukta birleşir.

Hakikat sevgisinden, hakikatin hatırını üstün tutmaktan taviz verilmez. Sevgisiz düşünce olmaz sözü bunun için söylenmiştir. Hakikat Sevgisi'nden ve Hakikat'in hatırını üstün tutmaktan taviz vermemek, nefsâni sebeplerle diyalogdan vazgeçmemeyi de kapsar. Şiddet ve tehevvürü salabet-i şahsiyenin şartı saymak, en büyük zaaflardan birini oluşturan vahim bir hatadır.

…Belki ilgisi yok sanılacaktır ama vardır. "Hattı müdafaa yok, sathı müdafaa vardır." sözünü, herkes "bölgesel davranmayın" biçiminde anlamıştır. "Öyle olsaydı, o mana böyle ifade edilmezdi" demişimdir hep. 40 yıl sonra, haklı olduğum ortaya çıktı. Mustafa Kemal bu sözü "Gerektiğinde bir hattan çekiliriz. Siz sonucuna bakın. Nihai zafer bizimdir" anlamında söylemiştir. "Fazla kayıp vermeden nizamlı olarak geri çekiliriz, sonra da çektiğimiz yerde düşmanı boğarız." stratejisinin ifadesidir o söz ve Millî Mücadele'de aynen uygulanmıştır. Ama 93 Harbi'nde uygulanamamıştır. Ahmet Muhtar Paşa "Plevne düştüğü an, askeri çekin. Kuvvetimiz ziyan olmasın. Yeni bir savunma hattını ancak böyle oluşturabiliriz." tavsiyesini içi yandığı halde eriştirip dinletememiştir. Bu örnekleri, "en ciddi aksiyonda en ciddi itidal gerekir" gerçeğinin altını çizmek için zikrettim.

… Dış diyalog, öngörülen amaçların diyalogudur. Neyi amaçlıyorsunuz? Barışı, sevgiyi, insan değerlerini ve haklarını; zulmün, sömürünün, acımasızlığın kalkmasını. Biz de onu amaçlıyoruz. Bunları amaçlayan bütün din savunucularıyla diyalog kurabiliriz, bencilliğe ve maddeciliğe (maddeperestliğe) karşı, bir ortak insani duruşun güçlenmesini isteyebiliriz. İç diyalog, mahiyet ve asliyet özelliklerini ele alır, biz onu içimizde yapalım, yahut müstaid gördüklerimizle tedricen gerçekleştirmeye çalışalım. Karıştırmayalım diye ikisini birden reddedip meydanı siyasi ve nefsanî ihtiraslara ve de onların tepkiselliklerine bırakmak, akıl kârı mıdır?

Usul ve üslup ölçüleri, sadece verimliliğin değil, itidal ve istikamet şuurunun da teminatıdır. 'Nasıl benzetti, nasıl bozdu, nasıl bağırıp çağırdı'larla tatmin oluyor isek, o teminatı kaybetmişiz demektir. O teminatı kaybetmişsek düşünce ve çözüm üretmeyi değil, dua etmeyi bile beceremeyiz.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.