Değişimin Gerisinde Kalmak
İkide bir "okyanus ötesi" lafını kullanmak, boş, yakışıksız, çirkin bir yaklaşım tarzıdır. Hocaefendi'nin cevabî açıklamasını seyrederken gözlerim doldu. Su-i zanları iddia haline getirmek kimseye bir şey kazandırmaz. Önemli olan, su-i zan psikolojisinin düzeltilmesi ve hayata, dünyaya, Türkiye'ye doğru açıdan bakma değişimlerinin gerçekleştirilmesidir. Bunu başarmadan tıkanmanın getireceği sapmaları önlemek zordur. İtidal dengeniz bozulur, sonradan kendi kendinize de yakıştıramayacağınız sapmalara kaymak durumunda kalırsınız.
Bazı şeyler değişiyor, isteseniz de istemeseniz de değişiyor. Benim de değişmesini istemediğim bazı şeyler var ama, ölçü ben değilim ki. Değişen realiteyi görmek ve ona göre davranmak zorundayım. Akıl, sağduyu bunu gerektirir. Görmezlikten gelmek, yok saymak, çıkar yol değil.Sayın Erdoğan'ı dinliyorum, yeni yerleşim projelerini anlatırken... Yeni bir ufku işaretliyor... Bu, önemli bir olgu. Görmek lâzım. Ayrıntıları konuşmak, tartışmak ayrı bir konu. Önce farklılığı tesbit etmek ihtiyacı var. Böyle yapmazsak düşünemeyiz, tıkanırız. Her büyük değişim zordur.
Demokrat Parti'nin imar faaliyeti de çok şaşırtıcıydı. Şöyle bir İstanbul tasavvur edebiliyor musunuz bugün: Sahil yolları yok, Barbaros Bulvarı yok, Vatan Caddesi, Millet Caddesi yok, Azapkapı-Karaköy yolu yok, Yavuzselim-Çarşamba yolu yok, yok oğlu yok! Bu İstanbul öyle kalabilir miydi? Ama Vatan Caddesi açılırken hepimiz hayretle bakıp şöyle diyorduk: "Nedir bu yahu? Burası havaalanı pisti mi olacak?" İlk defa Boğaz Köprüsü yapılırken de, inanılmaz bir şey gibi görünüyordu. Daha önceki hayatın da güzellikleri vardı tabii. Her şeyden önce İstanbul'un nüfusu bir milyondan azdı. Yollar elverişli değil ise de, trafik yoğunluğu düşüktü. Şimdi özel otomobille gecikerek gittiğin bir yere, o zamanki şartlarda tramvayla, dolmuşla daha çabuk gidebilirdin. Ama öyle kalmayacağı, öyle tutulamayacağı ve devam edilemeyeceği belliydi. Şehir göç alıyor, büyüyordu.
İstanbul, gerekli sosyo-ekonomik tedbirler alınarak nüfusu beş milyon olan bir şehir olarak korunabilir miydi? Böylesi çok iyi olurdu ama zordu. Hele yaşanan siyasî istikrarsızlıklar içinde bu bir hayal gibiydi. Şimdiki durum nedir? Biz deprem gerçeğini şimdiki çapıyla eskiden bilmezdik... İstanbul eskidi, yaşlandı. Gecekonduları, kaçak yapıları falan bırakın; İstanbul'un en oturmuş yerlerinden olan Fatih ilçesindeki binaların yaşı kaç? Beton kalitesi nedir, korozyon oranı nedir? Sorma geç! Çok ciddi bir mesele var. Bu yeni projeler bir çıkış yolu ve yönü gösteriyor. Başka bir çözüm düşüncesi yok ki.
Ben "güçlendirmeye" inanmıyorum. Önemli olan, binanın taşıyıcı gücüdür, direnç yeteneğidir. Dıştan rötuşlayarak binayı güzelleştirirsiniz ama güçlendiremezsiniz. Onun kemikleri (betonu, kolonları, demirleri) aynı kalacak. İstanbul düğümlendi, açıklanan proje bu düğümü açmak için üretilmiş tek ön projedir. Tartışılmalıdır, fakat tartışılacak başka bir önerinin bu konuda var olmadığı da bilinmelidir.
Her dönemin ayrı bir lider ihtiyacı var. 1960'lı yıllar, Demirel'i üretti ve alternatifi yoktu. Ne Bilgiç alternatifti, ne Bozbeyli, ne Mehmet Turgut ne de dışta Ecevit... O zaman 41 yaşındaydı şimdi ise 90'a yaklaştı. Bugünün şartları açısından Demirel fikrî bir yardım değeri ifade edecek halde değil. Müdâhil olmaya çalıştığı yerlerde hata yapıyor. Bilerek yaptığını sanmıyorum, yeterli olamıyor. Bazı değişimlerin gerisinde kaldı, birçokları gibi. Ve birçokları gibi göremediği gerçek şu: Bazı teminat unsurları bazı "münhasır temsil" iddiaları dışında ve fakat AK Parti'nin aslî terkip yapısı içindedir. Değişimlerin gerisinde kalanlar bunu anlayabilmekte zorluk çekiyor.
- tarihinde hazırlandı.