Doğan Grubundaki Sancı

Bugün Pazartesi, Milliyet'in ombudsman günü... Yavuz Baydar, uzunca bir süredir gazetede, okuyuculardan gelen tepkileri de dikkate alarak gazetenin vicdan muhasebesini yapıyor.

Bu işi, gazete Mehmet Yılmaz yönetimine geçinceye kadar çok da iyi yapıyordu. Ondan sonra bakıyorum zorlanıyor.

Çünkü gazetede habercilik disiplini kalmadı.

Gazete Yılmaz'dan sonra haberlerin muhtevasına özensizliği ve yargılayıcı niteliği ile öne çıkıyor ve bu da, sık sık okuyucudan tepki alıyor. Bir yandan kendi meslek ahlakınız, bir yandan Doğan Medya Grubu' (DMG)nun vaktiyle ilan edilen ilkeleri, bir yandan okuyucu tepkileri ve diğer yandan gazete yönetiminin üslubu arasında sıkışıp kalan bir insanın işi kolay olmamalı.

Bugün Pazartesi, bakalım Baydar'ın ombudsman sayfası hangi dramatik görüntüye sahne olacak?

Üç gündür gazetenin manşeti Tuncay Özkan'ın ürettiği "tetikçi" bir misyonla işgal edilmiş durumda. Sırf DMG ilkeleri açısından bakılsa bile bu yargılayıcıcı, mahkum edici, ve infaz edici tetikçi üslup, ibretlik bir görüntü arzediyor.

Olay, İstanbul Valisi'ne yandaş çıkıp, onun tarafından verilen tüm bilgileri doğru kabul edip, ötekileri, yani İstanbul Emniyet Müdürü Kazım Abanoz ve İçişleri Bakanı Tantan'ı vurmaktan ibaret...

Bilgi ve belge Vali'nin İçişleri Bakanı'na yazdığı bir dilekçeden ibaret...

Tuncay Özkan, bu dilekçeden iki şey çıkarıyor. 1. İçişleri Bakanı ve İstanbul Emniyet Müdürü'nün İstanbul'da faşist yöntemleri andıran usullerle bir gizli istihbarat ağı oluşturduğu... 2. Bunu yaparken irticai çevreleri ve özellikle "emniyet camiası içinde örgütlenmiş bulunan Fethullahçı çevreler"i kullandığı...

Tuncay Özkan, böyle bir belgeden İstanbul valisi ile Emniyet Müdürü arasında ihtilaf bulunduğu, Vali'nin Emniyet Müdürü'nü Bakan'a şikayet ettiği, Vali'nin görevden alınma korkusu yaşadığı, Vali'nin bir komplo ile karşı karşıya olduğu kuşkusunu taşıdığı sonuçlarını çıkarabilirdi.

Ama Tuncay Özkan taraf oluyor, gazetesini, hatta haber müdürlüğünü yaptığı Kanal D televizyonunu böyle bir misyona sürüklüyor. Nitekim Kanal D'nin 21 nisan ana haber programı, gerek haberlerin içeriği gerekse sunuş biçimi ile Tantan'a açılmış bir savaş niteliğindeydi...

Tuncay Özkan'ın kullandığı iki malzeme "irtica-Fethullahçılık ve yasadışı istihbarat" günün uygun malzemeleri... İki malzeme ile de, Türkiye'de "duyarlı" çevrelere işaret fişeği atabilirsiniz. Hele araya "MİT'in haberi yok" gibi soslar eklerseniz daha da renkli servisler yapabilirsiniz.

Sadece "Atatürkçülüğü" eksik (hoş, açığı da Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'ne yönelik bir emniyet soruşturmasını kullanarak kapatmışlar) bu üslup bizi, sadece istismara götürüyor. Sistemin hakim (?) odaklarını harekete geçireceği umudu taşıyan bir istismar... Boşuna demiyor Metin Münir, "Bugünlerde birisi Atatürkçülükten bahsetti mi elimde bir şey varsa arkama saklıyorum" diye... Aynı hassasiyeti, birisi "irtica-Fethullahçılık"tan bahsettiğinde de gösterebilirsiniz...

Ortada "Nereden çıktı bu savaş?" dedirtecek bir durum var. Ve akla hemen geçtiğimiz haftalarda Tantan'la Aydın Doğan arasında CNN Türk'te, 32. Gün programında, Dışbank'ın suçlanması dolayısıyla meydana gelen sert tartışma geliyor.

Bir diğer konu, yolsuzluk soruşturmalarının, Sabah'ın patronu Dinç Bilgin'den sonra bir ucunun da varıp Doğan grubuna, dolayısıyla Aydın Doğan'a dayanıp dayanmayacağı meselesi... RTÜK Kanunu, Doğan grubunun katıldığı enerji ihaleleri vs. dolayısıyla tartışmalı pek çok konu var. Tantan ve ekibi dolu dizgin gidiyor. Yolsuzluk dosyaları dağ gibi adamları deviriyor. Ekranlar çoğu medya ile bir biçimde alakalanmış kelepçeli işadamlarından geçilmiyor. Ne olacak bunun sonu?

Acaba bu soru Doğan grubunu tedirgin ediyor mu?

Ve acaba bu kampanyanın arkasında böyle bir kaygı var mı? Henüz işin ucu Doğan Grubuna gelmeden bir çelmeleme yapmak ve bunun için "irtica" kılıcını kullanmak... bu mu yapılan?

Hatırlayalım, Sabah gazetesi de, Yeni Şafak'ın Dinç Bilgin etrafındaki yolsuzluk iddialarını gündeme getirmesi karşısında "ideolojik misyon" ve "irtica-Atatürkçülük" söylemine sığınmış, oradan bir çıkış yolu aramıştı...

Bu yayın, acaba özel bir "Tuncay Özkan production"ı mıdır, yoksa Doğan grubunun bilinçli bir tetikçilik eylemi midir? Bu soru sorulabilir çünkü, Dogan grubunun bayrak gemisi Hürriyet, Milliyet'in yayınına sahip çıkmıyor. Yine Kanal D'de yer alan savaşçı üslup, yine aynı gruba mensup CNN Türk'te yok... Milliyet ve Kanal D'de ise Tuncay Özkan ağırlığı var...

Aydın Doğan, Milliyet ve Kanal D'nin bu yayınıyla, tıpkı Dinç Bilgin gibi "operasyonlardan endişe eden adam" alanına çekilmiş bulunuyor. Gerçekten böyle bir kaygısı var mı Aydın Doğan'ın? Ben Milliyet okurlarının yerinde olsam, son üç günkü çizgisi ile ilgili olarak bu soruyu sorardım gazetenin ombdusmanlık bölümüne... Bence Tuncay Özkan, şimdi bu sorunun cevabını da vermelidir...

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.