11. Abant: Ortadoğu
Bu seneki Abant'ın konusu "Ortadoğu" olarak tespit edilirken, amaç bu kanayan yarayı teşrih masasına yatırmaktı. BOP'un devreye girmiş olması ve Türkiye'nin de BOP kapsamı içindeki 22 ülke arasında yer alması ilave bir faktör oldu. Nitekim açışta bir konuşma yapan İKÖ Genel Sekreteri Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu, "bölgede harita değişikliği" olabileceğinden söz etti. Sadece rejimlerin değil siyasi haritaların da değiştirilmek istendiği böyle bir süreç ne anlama gelmektedir? Bu sorunun cevabı aranmalıydı.
Böylesine önemli bir konu ele alınırken, tabii ki Ortadoğu'dan temsilcilerin olması gerekirdi. Nitekim Mısır, Ürdün ve Lübnan'dan kendi alanlarında iyi uzmanlar davet edildi. Bu arada İsrail'den de temsilcilerin olması gerektiği söylendi ve bu da kabul görüp İsrail'den iki kişi davet edildi. İsrail'in "liberal aydınları" arasında sayılan Benny Morris'in tebliğinde öne sürdüğü görüşleri çarşamba günü ele almaya çalışacağım.
İki gün süren toplantıdan benim çıkardığım önemli sonuçlardan biri şu: Türkiye bir Ortadoğu ülkesi olmasına rağmen, bölge konusunda son derece sığ ve sınırlı bilgilere sahip. Mesela günlerce Ortadoğu'daki ekonomik durumla ilgili kim iyi bir tebliğ sunar, diye araştırmalar yaptığımızı hatırlıyorum. Hemen aklımıza üç-beş isim gelmemesi ne kadar düşündürücü! Bazılarının bu tanımlamaya fazlasıyla kızdığını biliyorum, ancak 1856'dan beri bizim resmen Avrupalı sayılmamız, sahiden coğrafi, kültürel ve tarihi bakımdan Avrupalı olduğumuz anlamına gelmiyor. Öyle olsaydı, Türkiye BOP kapsamı içinde bir ülke olmazdı.
Coğrafi olarak Ortadoğu ülkeleriyle sınır komşusuyuz. Hemen yanı başımızda Suriye, Irak ve İran var. Bunlar vd. ezeli komşularımız da filan değil. Daha 80 öncesine kadar Irak, Suriye, Ürdün, Filistin, Lübnan ve Yemen'e kadar olan bölge bizimdi. Şimdi bu ülkeler -psikolojik olarak- bize Latin Amerika ülkeleri kadar uzak geliyor. Bölgeyle ilgili bilgi ve kanaatlerimizin büyük bölümü oryantalist çizimlere dayanıyor. Kendini sahiden Batılı veya Batılılaşmış zanneden aydınlarımız, akademisyenlerimiz ve genelde iktidar seçkinlerimiz, bölge insanına doğrusal tarih görüşü içinden bakıyor, bizim yaşadığımız serüveni yaşamadı diye bölgeyi acınacak vaziyette görüyor. Oysa bölgeyle aşinalık kurdukça, aslında bizimle onlar arasında hiç de önemli bir fark olmadığı ortaya çıkıyor.
Yeri gelmişken bir noktaya değinmek istiyorum: Koca koca adamlar, anlı şanlı tarihçiler bugünkü trajediyle ilgili görüş beyan ederken, "Araplar, Filistinliler müstahak, Osmanlı'ya arkadan vurmanın cezasını çekiyorlar" diyebiliyor. 400 sene bize taş atmayı aklından geçirmeyen Arap halkını töhmet altında bırakan bu söylem tarihi hiçbir hakikate dayanmıyor. Bir avuç kendini bilmez gafilin İngilizlerin kışkırtmasına kapılmasından nasıl bütün Araplar sorumlu tutuluyor, bugün Filistinlilerin yaşadığı insanlık trajedisi bu marjinal hadiseye bağlanabiliyor? Balkan halkları bize başkaldırdı, 5 milyon insanımızın hayatına kastetti, hepsi ayrıldı; neden onların başına musibet gelmiyor da bu zavallı Araplar ha bire cezalandırılıyor? Bu ne biçim suç ve ceza, bu ne biçim hukuk ve adalet anlayışı?
Diğer bir nokta; İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar, Yunanlılar ülkemizi işgal etti, binlerce ve on binlerce insanımızı şehit etti; son toprak parçamızı da parçalamak istedi. Bugün bundan hiç söz etmiyor, bu dünün işgalcileri ve emperyalistleriyle AB içinde yer almak için akla karayı seçiyoruz. Bunu unutabiliyoruz da, küçük bir kabilenin ihanetini ve gafletini nasıl bundan sonraki hattı hareketimizin temeli haline getirebiliyoruz? Yoksa bizim hiçbir şekilde bölgeyle ilgilenmemizi istemeyen, bölgeyi sadece kendi kontrolünde tutmak isteyenler mi bize bunu sık sık hatırlatıyor?
Sonuç itibarıyla 11. ABANT toplantısının başarılı ve yararlı olduğunu söylemek mümkün. Öyle ki Mısırlılar hemen atılıp "Bundan sonraki ABANT'ı İskenderiye Kütüphanesi'nde yapalım." derken, Ürdünlüler Amman'ı, Lübnanlı kardeşimiz Beyrut'u adres gösterdi.
- tarihinde hazırlandı.