Demokrasi Jandarması
Kamu görevlilerinin belli siyasi görüşlere sahip olması doğaldır. Doğal olmayan, kamu görevlisinin işini yaparken ayrım yapmasıdır. Bu, dinî mensubiyetler için de geçerlidir.
Hatta bana göre, dinî inancında samimi olan bir kamu görevlisi işinde daha verimli, ehil ve liyakatli olabilir. Mesela bir polis memuru ise, rüşvet almaz, halka nazik davranır, asla işkence yapmaz, görevini suiistimal etmez vs. Bunları yapanlar olsa bile, en azından din bunları gerektirdiği için öyle olması beklenir.
Türkiye'de "İslam dini"yle ilişkili her tutum ve davranış bizatihi kötülük sayıldığından, dindarlar her türlü toplumsal ve kamusal faaliyet alanından uzakta tutulmaya çalışılır. Yazık ki katı pozitivist laikçilerin yanında, belli önyargıları aştığı beklenen aydınlar da aynı yaklaşımı paylaşır. Ahmet İnsel, dinî hayatını ciddiye alan polisler için şunları söyler: "Poliste Fethullah Gülen çevresinin kadrolaşması var. Adalet Bakanlığı'na da kısmen girdiler. Ve askerler, denetim elimizden gidiyor endişesiyle bunları 28 Şubat'ta biraz temizlemeye kalktılar. Çünkü kendi yarattıkları ucubeden korktular." Neşe Düzel soruyor: "Derin devletin yarattığı ucube Fethullahçılar mı?" "Askerler" ile "derin devleti" özdeşleştiren, bu arada "askerlerin kendi asli görevleri dışında kamu kurum ve kuruluşlarında ne diye denetim peşinde oldukları"nı sormayı aklına getirmeyip 28 Şubat tasfiyesini neredeyse 'doğal' karşıladığını ima eden -belki de haksızlık yapıyorum, ama cümlenin gelişinden bu çıkıyor- İnsel "Evet" diyor. "Çok açık bir biçimde 1970'lerde desteklenen ve 1980'lerde güçlenmesi için adımlar atılan bir mekanizma bu... Bu çevreler kendileri için çalışır hale geldikleri için şimdi askerlerle çatışır durumdalar... Fethullah Gülen milliyetçidir. Komünizmle mücadele derneklerinde yetişmiş ve siyasallaşmış bir kişidir. 1960'ların komünizmle mücadele derneklerinin bir ürünüdür Gülen."
"Derin devlet" olduğu doğru. Ama ben derin devlet ve faaliyetleri konusunda konuşacaksam, 'karine yolu'yla edindiğim birtakım kanaatleri serdederim ancak, çünkü bir şey hakkında 'konuşmak' o şey içinde veya o şeyle irtibatlı olmayı gerektirir. Ahmet İnsel, bir aydın ve bir bilim adamıdır, bağımsız bir duruşu vardır, "Fethullah Gülen'in derin devletle ilişkisi" konusunda konuşacaksa, hiç değilse 'karine yolu'yla konuşması gerekmez mi?
Kullandığı 'ucube' lafı başlı başına bir fecaat. İnsel'e ve Düzel'e hiç yakıştıramadığım bir tanımlama. O kadar oryantalistçe bir içeriğe sahip ki, ben onların röportajlarını özel bir okumaya tabi tutabilirim, ama bu tanımlamayı onlar için kullanmayı aklımdan geçirmem. Sıra Fethullah Gülen'e gelince, insan kontrolünü bu kadar mı çabuk kaybediyor? Hayret doğrusu.
Fethullah Gülen ve onu izleyen binlerce insan bu ülkenin önemli bir gerçeği. Türkiye'ye özgü sosyolojinin ortaya çıkardığı bir gerçek. Geçen hafta konuyla ilgili yayınlanan kitabımda göstermeye çalıştığım gibi (Bkz. Din, Kent ve Cemaat -Fethullah Gülen Örneği, Ufuk Y. 2008, s. 115 vd.) Hocaefendi'nin hayatında üç ana dönem var: Yerel/Yöresel dönem: (Erzurum, 1941-1959); Ulusal dönem: (Edirne-İzmir-İstanbul, 1959-1999): Küresel dönem: (ABD-Pensilvanya, 1999-). Ahmet İnsel, Hocaefendi'nin geçirdiği aşamaları, bu arada kaydettiği değişimleri kaale almıyor, 1960'ların bilgi ve yargılarıyla bugün küresel boyutlar kazanmış bulunan büyük bir sosyolojik vakıayı babadan kalma usullerle açıklamaya çalışıyor. Herkes bir başkasını geçmişiyle sorgulayabilir, Ahmet İnsel de doğuştan böyle değildi. "Komünizmle mücadele derneği"ni veri alacaksak, "Komünizmi" de veri alabiliriz, bundan kim kazançlı çıkar, orası belli olmaz. Ben âni, hızlı değişenleri ciddiye almam. İnkişaf halinde olup sürekli kemal çizgisinde gayret gösterenlere derin saygı duyarım. Bu inkişaf ve kemal istikametinde bugün dünyaya nasıl baktığımız önemli. Bir aydın ve bilim adamı olarak İnsel'den bir "demokrasi jandarması" edasıyla değil, bilginin ve zihnin araçlarını kullanarak olayları açıklamasını bekleriz, bu hakkımız.
- tarihinde hazırlandı.