Niyet, Düşünce ve Eylem Suçu

Bireyin ve sivil/sosyal grupların inançlarını ve düşüncelerini ifade etme hürriyetini teminat altına alan bir hukuk devletinde şahıslar ve sosyal gruplar "ima yoluyla beyan ettikleri niyetleri"nden dolayı kınanamazlar, suçlu sandalyesine oturtulamazlar. Sadece "hukuka saygılı" değil, aynı zamanda zorunlu olarak "hukuka dayalı" bir devlette insanların yaptıkları konuşmalar veya yazdıkları yazıların satır aralarında gizledikleri varsayılan niyet ve düşüncelerinden dolayı "suçlu" muamelesi görüyorlarsa, o ülkede hukuk yoktur. Bu elbette bazı insanların şu veya bu sebeple "kötü niyetleri"ni saklamadıkları ve zamanı gelince birtakım eylemlere girişmeyecekleri anlamına gelmez. Kötü niyetli insanlar her toplumda ve her zaman olabilir. Ama bir hukuk devletinde esas alınan "düşünceyi ifade etme hürriyeti"ni imalara dayalı yorumlardan veya birden fazla sonuç çıkarmaya müsait karinelerden hareketle kısıtlamak değil, tam aksine ne kadar kötü olursa olsun, düşüncenin açıkça ifade edilmesini temin etmektir. Çünkü deneysel olarak biliyoruz ki, kötü bir niyeti ve düşünceyi bertaraf etmenin en emin yolu, onun gizlenip daha da büyümesi ve zaman içinde tahripkar bir kuvvete dönüşmesi değil, açık ve özgür platformlarda tartışmasını ve etkisiz hale getirilmesini sağlamaktır.

İnsanın üç önemli boyutu var: Bunlardan biri, kalbinin derinliklerinde taşıdığı "gerçek ve nihai niyet"i; ikincisi "ifade ettiği inançları ve düşünceleri"; üçüncüsü de maksadına ulaşmak üzere ortaya koyduğu "fiiller, eylem biçimleri"dir. Demokrasiler, hiçbir şekilde insanın niyetleriyle ilgilenmezler; ancak zararlı ve yıkıcı bir fiil vuku bulduğunda, suça mesnet teşkil eden fiil hakkında doğru bir hükme varmak için, yargıç sanığın maksadına ulaşmak ister. Niyetlerin maddi ölçümü yoktur; sürgit sabit değildirler, zamanla değişirler. Bundan dolayı hukuk "niyetler ve beyan edilmiş bulunan düşünceler"den, çok, "vuku bulmuş eylemler"le ilgilenir.

Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın da işaret ettiği gibi, eğer bir ülkede tam ve kamil anlamda düşünceyi ifade etme hürriyeti yoksa, bu hürriyetin kullanımı önünde kısıtlamalar mevcut ise, o ülkede demokrasiden bahsedilemez. Çünkü demokrasinin temeli ve en önemli şartı, düşünceyi ifade etme, başkasına aktarma ve karşılıklı tartışma ortamı içinde daha yüksek ve yararlı düşüncelere ulaşma zemininin tesis edilmesidir. Niyeti bir kenara bırakalım; bize göre herhangi bir düşünce zararlı olabilir. Ama onun ifade edilmesinin önüne engel koyamayız. İnsanları muhakeme edeceğimiz konu, onların somut olarak gerçekleştirdikleri eylemlerdir. Zararlı bir düşünce "düşünce seviyesinde" kaldığı sürece zarar getirmez; ama eyleme dönüştüğünde o zaman hukuk gerekli olanı yapar.

Şimdi bu perspektiften Fethullah Gülen Hocaefendi'nin belli bir maksad çerçevesinde montajlanarak televizyonlarda yayınlanan hem de kaç yıl önceki konuşmalarına bakalım. Hocanın konuşmalarından çıkarılan sonuç "ima yoluyla devleti ele geçirme niyetinin izhar" edilmesi olarak takdim ediliyor. Onun "Devlette iyi, çalışkan, sorumluluk sahibi, işine bağlı insanlar bulunsun; onların konumlarını zarara uğratacak davranışlardan kaçınmalı" demesi velevki bu insanları kendine yakın bulsun niçin "idamlık bir suç" olsun? Medyada Hoca'nın kellesini isteyen cellatlar, açıkça bu suçun varlığına "ima yoluyla" ulaştıklarını söylüyorlar, yani Hoca'ya niyet yüklüyorlar. O ise böyle bir niyet taşımadığını söylüyor. Peki, niçin niyetin sahibine değil de, ona niyet yükleyene inanılıyor? Konuşmaları, onun düşüncelerinin izharıdır. Düşünceleri ise Sayın Başbakan'ın ifadesiyle epey değişmiş olmasına rağmen sadece birer düşüncedir. Eğer Hoca, elinde maddi araçlar ve somut/yıkıcı yöntemlerle çıkıp "devleti ele geçirme eylemi"ne girişseydi, o zaman bir suçtan bahsetmek mümkün olurdu. Ama her defasında devlete ve yasalara bağlılığını dile getiren, "artık demokrasiden geri dönüş yok", diyen bir insana nasıl oluyor da gizli ve silahlı bir yeraltı örgütü lideri muamelesi yapılıyor? Böyle bir şeyin evrensel demokrasi ve hukuk kuralları açısından savunulabilinir bir tarafı olabilir mi? Eğer resmi toplum içinde ve medyada gücü ellerinde bulunduranlar, kendileri gibi düşünmeyen ve kendilerinden farklı bir Türkiye projesine sahip olan herkesi "onlara yükledikleri niyetleri"nden ve yine kendilerince yorumladıkları düşüncelerinden dolayı tasfiye etmeye kalkışırlarsa, bu ülkenin hali ne olur? Türkiye tam hukuk devleti olmanın ağır sancılarını yaşıyor.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.