Sükûtun Ateşlediği Senfoni
Siz ise bunca zulüm, iftira ve tecavüz karşısında gösterdiğiniz sabrın yüreğinizde kopardığı fırtınaları, o ezeli şefkatiniz ve sarsılmayan imanınızla bir kere daha zamanın ve mekânın sahibine havale ediyor; yeniden 'hayret ve dehşet televvünlü' sessizliğinize gömülüyorsunuz...
Biz biliyoruz ki bu sessizlik bir yanardağ sükûtudur. Onun ardında köpüren volkanlar, kalbi parçalayan fırtınalar, gürleyen hafakanlar, gem vurulmaz heyecanlar vardır. Biliyoruz ki bu sükût, sizin bir karıncayı bile incitmeyecek kadar hassas incelik ve şefkatinizin, emniyet ve güven felsefenizin, insani değerlere saygınızın, merhametinizin ve her işinizi Allah'a havale edişinizin eseridir. O yorgun kalbinize gömdüğünüz çığlıklar, sizin bir ömür bestesini seslendirip durduğunuz ezeli şarkının güftesinden başkası değildir. Peygamberlerden, velilerden, başı yücelerden tevarüs ettiğiniz ahlâk ile sükûta gömülüyor ve yüzüne toprak atılan, başına taşlar yağdırılan Peygamber'in, iftiralar karşısında gözyaşlarını kurutup gözlerini göklerden gelecek hükme çeviren Hz. Ayşe'nin sükûtuna benzer bir sessizlikle 'her şeyi bilen'in dergâhına yöneliyorsunuz. Bizlerse Efendimiz, sizin sabır dağlarınızın, şefkat ırmaklarınızın eteklerinde hayretimizi gizleyemiyor; küçücük dünyamıza saldığınız ışıklara tutunarak yeniden hayata sarılmaya çalışıyoruz.
Siz, 'derdi derman bilip' soylu yalnızlığınızın dağlarına çekildiğiniz günden beri, biz burada, kendi sığ denizlerimizde, ıstırabınızın bestelerini dinleyip duruyoruz. Emin olunuz ki zalimler, mütecavizler, müfteriler bilmese ve anlamak istemese de bu toprakların dağına taşına, ovasına, düzüne tohumlarını serpip gözyaşlarınızla yeşerttiğiniz fidanlar, kocaman bir orman oldu. Şimdi onlar, derinden derine sizin sükût çığlıklarınızın uğultusuyla sarsılıyor ve çığlıklarını içlerine gömüp bu çıldırtan uğultunun ardından gelecek baharı inşa etmeye koyuluyorlar. Varsın birileri bu sessizliği mutlak bir sükût ve 'şeytana mum yakma' anlasın! Onlar, içlerinde çoğalan volkanın uğultusunu sızdırmaz, acılarını yüreklerine gömer, halden anlamayanlara ıstıraptan söz etmez; içten içe yansalar da yutkunur ve asla seslerini yükseltmezler. Bin bir türlü ölümün cenderesinden geçtikleri halde bunu kimseciklere hissettirmez ve yüzlerinde çoğalan ışıltılı tebessümlerle, düşledikleri baharın meçhul işçileri olarak, "Fermân-ı aşka cân iledir inkıyâdımız/Hükm-i kazaya zerre kadar yok inâdımız." deyip yürürler.
Efendim, sükûtunuzun çığlığı, bütün mazlumların, mağdurların, mahkûmların gırtlaklarında düğümlenen sessizliği çözüp onları görkemli bir senfoniye dönüştürecek günlerin özlemini uyandırdı yüreklerde. Ve sizin de dediğiniz gibi, onların bir gün söyleyecekleri şeyler, doyumsuz şarkılar var. Şimdilerde hafakanlarla yutkunanlar, o gün görkemli sessizliklerinden sıyrılacak ve sükûtun en güzel şiirini söyleyecekler. İşte o zaman, birkaç asırdan beri şefkati, merhameti, adaleti unutmuş o kaba ve haşin tabiatlar, insan olmanın gereklerini hatırlayacak ve bir zamanlar dünyayı cehenneme çevirmenin yüz kızarıklığını yaşayacaklar. Varsın bir müddet daha devran böyle dönsün... Görkemli yalnızlığınızın dağlarından, dünyamıza ışıktan ipler sarkıtmaya devam ediniz efendim... Sükûtunuz sükûtumuz, çığlığınız çığlığımızdır!
- tarihinde hazırlandı.