Zamanımızın Kahramanları
Ege'nin küçük bir köyünde geçen ilk gençliğimin başlarında, aslında herkes gibi çiftçilik yapan bazı insanların, içinde yaşadıkları topluluktan çok başka halleri olduğunu, onları güler yüzlü, umutlu ve sevimli kılan bir şeylerin varlığını hissetmiştim.
Köylüydüler, ama sanki dillerinde başka kelimeler geziniyordu. Kökleri orada olmasına rağmen başka bir yere ait gibi duruyorlardı. İlerleyen yıllarda hislerimin beni yanıltmadığını görecektim: Bu adamlar 'Nurcu'ydu! O yıllarda Ege'de, en azından benim bulunduğum yerlerde 'Nurcu'luğun ne olduğunu pek bilen yoktu. Onlara garip bir uzaklık duyuyordu insanlar. Bir kötülükleri yoktu, hatta fazlasıyla iyiydiler. Fakat sebebi bilinmez, adı konulmamış bir yalnızlığa itildikleri aşikârdı. 'Öz yurdunda garip'tiler biraz...
Sonra sonra öğrendim ki, onların üzerlerindeki bu sükûnet, hiçbir zaman kaybetmedikleri umut, imanlarından gelirmiş. Oturup evlerinde Risale-i Nur okur, vaaz kasetleri dinler; Allah'ın güzel isimlerinin yeryüzündeki tecellilerini konuşurlarmış. Bu da onları, yaşadıkları daracık köy hayatından yüksekçe bir yere çıkarır, artan bilgileri ve hevesleri, etraflarında karşılık bulmayınca da kaçınılmaz yalnızlığın pençesine düşerlermiş.
Bir kitabın insanı nasıl değiştirdiğini ilk onlarda gördüm ben. Sonra başka şehirlere gittim, başka insanlar tanıdım, işçiler, mühendisler, memurlar, işadamları... Risale-i Nur okuyor ve değişiyorlardı. Sonra çoğaldılar. Köylerde, kasabalarda, büyük kentlerde, dünyanın başka ülkelerinde Risale okuyan, Hocaefendi'yi dinleyen insanlar vardı artık. Okuduklarını, dinlediklerini hayata geçiriyorlardı. Yoksulluğu, tefrikayı, cehaleti yeryüzünden silmek için emeklerini, servetlerini, vakitlerini veriyorlardı. Okullar, yurtlar açtılar; vakıflar, şirketler kurdular. Yaşamayı değil, yaşatmayı seçmişlerdi. Anlaşılması güç, bambaşka bir hareketti bu. Belki de son asrın üzerinde konuşulmaya değer en temel konularından biriydi. Yeterince kafa yoruldu mu? Elbette hayır... Polemikler, skandallar ve günübirlik magazin merakı, toplumda çiçek açan böylesi önemli değişimleri incelemeye, anlamaya vakit bırakmıyor.
Amerikalı sosyolog Helen Rose Ebaugh'un 'Gülen Hareketi' kitabını okurken, belki de ilk kez, iyi niyetli, kuşatıcı bir bakışla anlamaya çalışan bir tavırla karşılaştım. Ebaugh, birkaç kez Türkiye'ye gelmiş, Gülen'in öncüsü olduğu gönüllüler hareketine mensup insanların evlerine gitmiş, toplantılarına katılmış, hemen her meslekten insanla mülakatlar yapmış. Bu bölümleri okurken, yukarıda sözünü ettiğim köylüleri düşündüm. O gün onların hissedip de söyleyemediklerini, yıllar sonra Risale okuyan işadamları, mühendisler, öğretmenler Amerikalı Helen Rose Ebaugh'a anlatmışlar.
Ben, yirmi beş yıldır bu insanlardan çok gördüm, çok tanıdım ve her zaman hayranlıkla, gıptayla izledim onları. En çok da Ebaugh'un 'yerel halka' dediği Anadolu'nun küçük kasabalarındaki, ilçelerindeki esnafa hayranlık duydum. Çoğu, böyle bir hizmeti tanımadan dünyalık kaygılar peşinden koşan insanlardı. Belki küçük hayırlar yapıyorlardı ama hayatlarını hizmete göre planlamak gibi bir kaygıları yoktu. Kazançlarıyla bir daire daha almanın, bir yazlık yaptırmanın hülyasını kuruyorlardı. Boş vakitleri çoktu, oturup tavla oynarlardı en fazla. Bir gün bu gönüllüler hareketinin mensuplarıyla tanıştılar. Değiştiler... Gayesiz servetin bir anlamı olmadığın öğrendiler. Bütün kazançlarını eğitime, yoksullara harcayabilecek bir cömertliğe büründüler. Evlerine esenlik gelmişti, yüzlerine bir aydınlık vurmuş ve daima umuttan söz eder olmuşlardı. Küçücük kasabalardan dünyaya uzanıyorlardı artık. 'Bizim Ukrayna'da, Kamboçya'da, Senegal'de okulumuz var' diyorlardı mesela. Kasabalardan çıkıp dünyayı gezmeye başladılar. Daha çok kazanıp daha çok hayırda harcamak için. Ataletten sıyrılmış, aksiyon kazanmışlardı. Bu, alışık olduğumuz bir insan tipi değildi.
Bir Amerikalı sosyoloğun kitabı, çeyrek asırdır tanıdığım insanları bana yeniden anlattı. Bu insanlar, zamanımızın kahramanları. Dupduru yaşayıp sessizce göçecekler dünyadan. Onlarla yeryüzü her gün biraz daha güzelleşecek. Şimdi o küçük köylerde, kasabalarda onların aydınlık yüzlerindeki gülümsemeyi görür gibiyim. Böyle insanlarla aynı çağda yaşamış olmanın derin mutluluğu içinde...
- tarihinde hazırlandı.