Diyalog Kitaplaştı
Fethullah Gülen'in ömrü boyunca oluşturmaya çalıştığı hoşgörü ve diyalog iklimi Kudret Ünal ve Selçuk Camcı tarafından kitaplaştırıldı. Kitabın yazarlarından Selçuk Camcı "Fethullah Gülen, bugünkü dünyanın beşeri coğrafyasında, ortak ve evrensel insani değerlerin taşıyıcısı, bu değerler üzerinde barış çağrısı yapan bir havari gibi duruyor" diyor.
Sözü lakırdıdan ayırmak bir hayli güçleşti. Zira herkes konuşuyor; ve sonra da Çinlilerin dediği gibi kalkıp gidiyor. Sevgi, aşk.. gibi kainatın mayesi olan kavramlar bile müşterisiz meta haline geldi bugün. Düşünen, hesap eden, imkanlar araştıran, kar-zarar muhasebesini inceden inceye yaptıktan sonra konuşan insanlar azlardan az kaldı. Sözü inanarak söyleyen, sonra da kendisi gibi söylediklerine inananları hayal kırıklığına uğratmamak için her şeyini ortaya koyan nadir insanlardan birisi de son yıllarda insanımızın yakından tanıdığı Fethullah Gülen'dir. Sevgi, hoşgörü, diyalog... gibi insanların dillerine pelesenk ettikleri kelimeler, o söyleyince canlanıveriyor ve toplumda yankılanmaya başlıyor. Kudret Ünal ve Selçuk Camcı vefa gösterip Fethullah Gülen'in hoşgörü ve diyalog çağrılarını kitaplaştırdılar. Selçuk Camcı ile kaleme aldıkları kitap ve diyalog iklimi üzerine konuştuk.
Fethullah Gülen'in konuşma ve yazılarındaki hoşgörü ve diyalog iklimini kitaplaştırmaya sizi sevk eden ne oldu?
Toplumumuzun, belki asırlardır muhtaç olduğu en önemli şey, hoşgörü ve diyalog olsa gerek. Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti olarak, büyük bir imparatorluğun varisiyiz.
Bu hususu bazı misallerle açabilir misiniz?
Mesela, Popescu Ciocanel isimli bir Romen, aynen şöyle yazmaktadır: "Fatih bir millet olan Türkler, idareleri altındaki çeşitli milletleri Türkleştirmeye çalışmamış, onların din ve adetlerine saygı göstermişlerdir. Romanya için, Rusya veya Avusturya idaresi yerine Türk idaresi altında yaşamak bir talih eseri olmuştur. Aksi takdirde, bugün Romen milleti diye bir millet olmayacaktı." Bunun gibi, Mesela İspanya'dan sürülen Yahudiler'i kabul ettiği için Yahudiler tarafından, varlıklarının aynen devamına izin verdikleri için Süryaniler tarafından teşekkür ve minnetle anılan bu hoşgörünün İslam'dan kaynaklandığını, bu dinin düşmanları bile itiraf etmektedir. Bu itiraflardan sadece bir tanesi Pierre Lafitte isimli bir Fransız'ındır ki, o da, "Hiç bir din İslam kadar süratli ve göz kamaştırıcı muzafferiyetler kazanamamışsa, bu, İslamiyet'in diğer bütün dinlerden daha müsamahakar ve alicenap olmasındandır" der.
Fethullah Gülen, bu ruhu mu temsil ediyor?
Bir devrin hoşgörüsü sayesinde dünyanın sosyal ve siyasi depremlere en açık ve en çalkantılı bir bölgesinde sağlanan barış, ne yazık ki son asırlarda bozulmuş ve bugün sadece bu bölge değil, bölgenin merkez üssü konumundaki ülkemiz etnik, görüş, ideoloji, inanç ve siyaset temelli parçalanmalarla karşı karşıya gelmiştir. Burada şu noktayı söylemekte de fayda var: Bugün ülkemizin en sancılı bölgesi olan Güneydoğumuz, bize Yavuz Selim zamanında katılmıştır. Yavuz Selim, bu bölgeyi fethedince, halkın başındaki idareciyi kendilerinin seçmesini istemiş, fakat kabile temelinde parçalı bir görünüm arz eden bölge halkı Yavuz'a, "Biz bir isim üzerinde anlaşamayız; eyalet valimizi siz tayin edin" demişlerdir. Önceki asrın sonlarında dış kışkırtmalarla ve bazı iç huzursuzluklar sonucu ortaya çıkan isyanlara kadar, tam 3.5 asır bölge, belki de tarihinin en huzurlu dönemlerini yaşamıştır. Bir diğer tarihi gerçek de Anadolu'da bir devlet ve Alevi halk çatışmasının zaman zaman yaşanmış olmasıdır. Derinliğine tetkik isteyen bu mevzuda burada sadece şu kadarını söylemekte fayda var: Mesela, II. Bayezid'in, bir Safevi daisi olarak Anadolu'ya gelip, Antalya'ya yerleşen Şahkulu'yu kaldığı mağarada ziyaret ettiğini tarihler kaydeder.
Bugün, bunların uzantılarından etkilendiğimizi söyleyebilir miyiz?
Onu anlatmak istiyorum. Ne yazık ki ülkemiz, son asırda da istenen iç bütünlüğe tam olarak ulaşamamıştır. Sürekli deprem korkusu altında ileriye dönük hiç bir müspet adım atılamaz. Siyaset sahasında görülen kutuplaşmalar, kışkırtmalarla gençlik kesiminde daha büyük boyutlarda ortaya çıkmış, dış kaynaklı ve bugün tarihe mal olup gitmiş cereyanlar birkaç neslin heba olmasına yol açmıştır. Ülkemizin devamlı bir kavga ortamında bulunması, esasen dirliğimizi ve diriliğimizi istemeyen bazı güçlerin de işine gelmekte ve bu ortamda onların da payı bulunmaktadır. Fakat her şeyi dış güçlere bağlamak bir kolaycılık ve kaçma demektir. Eğer içte müsait bir zemin olmazsa, bu kışkırtmaların yapacağı bir şey olamaz. Dolayısıyla içte tam bir birliğin sağlanması, varlık ve bekamız için bir mecburiyettir.
Sözlerinizden anlaşıldığı kadarıyla, içte etnik ve mezhep kökenli ayrışma tehlikelerini ciddiye almak gerekiyor?
Güneydoğu problemi hala halledilmiş değil. Bu problem etkin temelli değilse de, o temelde takdim edilmeye çalışılıyor. Aynı şekilde, Türkiye'de, yukarıda arz edildiği şekilde, artık bugüne taşınmaması gereken bir devlet-Alevi vatandaş çatışması bilhassa Safevilerin kışkırtması neticesinde zaman zaman yaşanmışsa da, vatandaşlarımız arasında hiç bir zaman bir Sünni-Alevi, Kürt-Türk çatışması olmamıştır. Bu gerçeğe rağmen, ülkemizde mezhep kökenli bir çatışmanın da körüklendiği bir vakıadır. Bunun yanı sıra, acı acı yaşadığımız bir sağ-sol çatışmasının da, aynı temelde olmasa bile, İslami tezahürlere karşı din düşmanı bir tarafın kullanılarak, devam ettirilmeye çalışıldığı da söylenebilir. İşte, böyle bir ortamda, ülkemiz için en hayati ihtiyaç, herkesi kendi konumunda kabul etmeye ve demokrasi ve temel insan haklarının gereği ortak değerler üzerinde birleşmeye dayalı bir diyalog ve hoşgörü ayakları üzerinde sağlanması gereken bir toplumsal barış olduğu gibi, dünyanın da bugün en çok ihtiyaç duyduğu şey, yine barıştır.
Fethullah Gülen'in hoşgörü ve diyalog çağrısının bu bağlamda dünya barışına da bir katkısından söz edilebilir mi?
Fethullah Gülen ismi, yalnızca teorik düzeyde bir hoşgörü ve diyalog hareketiyle değil, onun fikirleri doğrultusunda açılıp, dünyayı saran Türk okullarıyla Türkiye'de olduğu gibi Türkiye dışında da, birleştirmenin, kaynaştırmanın, bir araya gelmenin, eğitimde ise seviyenin temsilcileri oldular. Açıldıkları her ülkede o ülkenin halkıyla kucaklaşabildiler. O kadar ki, -bunu Aksiyon da işledi, Rusya Federasyonu içinde yer alan Tuva Özerk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, doktor olan kızını, kızın da bilhassa tercihiyle, bu okullardan birinde müdür yardımcısı olan bir Türk genciyle everiyor ve aynı şeyi diğer cumhurbaşkanlarına da tavsiye ediyor. Bu gençle hayatını birleştirmeyi kabul eden kız ise, gençte gördüğü insani hasletlere gönül veriyor. Demek ki, bizzat Fethullah Gülen'in de ifade etiği gibi, "mayası iyilik ve güzellikle yoğrulmuş" ve hepsi de bir Allah'ın yarattığı varlıklar olan insanlar, dünyanın neresinde olursa olsunlar, hangi çağda yaşarlarsa yaşasınlar, ortak insani değerler arıyor ve bu insani değerleri kim temsil ederse, ona gönül bağlıyorlar. İşte, Fethullah Gülen, bugünkü dünyanın beşeri coğrafyasında, bu insani değerlerin taşıyıcısı, bu değerler üzerinde barış çağrısı yapan bir havari gibi duruyor. Hiç kimse, onu takdim ettiği ezeli ve ebedi değerlere karşı çıkmıyor; ancak her bakımdan insanlıktan çıkmış ve insani özleri tamamen gayri insani şartlarda çürümüş ve bu özden başka şeyleri bitmiş olanlardır ki, bu değerlere karşı çıkabilir. Ayrıca Fethullah Gülen, bugün insanlığın önünde duran ırk, renk, mezhep, sosyal statü, kast, ekonomik ayrıcalık ve siyasi bölünmüşlük gibi ayrıca faktörlerin karşısına bu değerlerle karşı çıktığı içindir ki, bütün dünyanın dikkatini çekiyor ve dinler veya din müntesipleri arası diyalogda da, en son sayın Papa ile Vatikan'da görüşmeye uzanacak bir dizi münasebetin en önemli unsuru olarak algılanabiliyor.
- tarihinde hazırlandı.