Gayz, Kin ve Düşmanlık, Önce Sahibini Boğar

Ne zaman Türkiye'de ülkenin lehine fakat özellikle İslâmî hassasiyet sahibi Müslümanlar tarafından ses getirici bir hizmet ortaya konsa veya bir gerçek kamuoyu tarafından kabul görecek derecede ifade edilse bir yerlerden derhal harekete geçiliyor ve hem o hizmet hem de o gerçek ve onu dile getiren ses bastırılmaya çalışılıyor.

23 Nisan münasebetiyle Sayın Meclis Başkanı'mızın yaptığı konuşma bir demokrasi manifestosuydu; ardından meydana gelen pek çok menfî hadisenin bu manifestonun tesirini kırma gayesi de taşımadığı söylenemez. Aynı şekilde, Dördüncü Uluslararası Türkçe Olimpiyatı'nın arkasından Fethullah Gülen Hocaefendi'nin doğrudan şahsına yönelik olarak pek çok cepheden girişilen saldırılar da, saldırı merkezlerinin Hocaefendi'nin şahsında gördüğü ve Türkiye'nin lehine olan hizmetlerin tamamını mahkûm etmek ve bu hizmetleri bitirmek için aralıksız olarak açık-kapalı devreye konan düşmanlığın bir tezahürü olmakla birlikte, daha özel gayeli olarak, söz konusu olimpiyatın kamuoyundaki tesirini kırma maksadı güttüğü de açıktır.

Demokrasi sınavından yüz akıyla çıkmışçasına soruyorlar: 28 Şubat'ta ordu yanlısı bir tavır takınan Gülen, neden şimdi Şemdinli ve birbiri peşi sıra patlak veren çeteler hadisesinde özgürlükçü bir tavır ortaya koyuyor? Oysa bu iki tavır arasında Hocaefendi açısından hiçbir çelişkinin olmadığı apaçık. Darbelere her zaman karşı olmuş bulunan Hocaefendi, 28 Şubat'ta mevcut hükümetin darbe sebebi teşkil edeceğini gördüğü için, muhtemel bir darbenin önlenmesi maksadıyla hükümetin çekilmesini istedi. O, darbelere her zaman karşı oldu ama orduya karşı olmadı ve hiçbir zaman Atabeyler, Sauna ve yargının mahkûm ettiği Şemdinli tipi oluşumlara da destek vermedi. 28 Şubat'ta mevcut hükümetin hangi maksatla çekilmesini istemişse, şimdi de aynı maksatla çetelere karşı çıkıyor.

Hocaefendi, emekli maaşı ve 4 milyondan fazla satmış kitaplarından, kasetlerinden gelen yasal telif ücreti dışında hiçbir paraya hükmetmiyor. ABD'de kalmasına çok çok fazlasıyla yeten maaşı ve kitaplarından, kasetlerinden gelen gelirin çoğunu da paylaşıyor. İsmiyle birlikte anılan ve yeryüzü sathına yayılmış müesseselerin kuruluş ve işletmesinde kullanılan paralarla da hiç alâkası yok. Herkes biliyor ki, her müessese, ona sahip olan şirketin paralarıyla ve diğerlerinden bağımsız olarak kurulup yönetiliyor. Hocaefendi veya herhangi bir vatandaş, inancı uğrunda ve ülkesi için, insanlık için en tabiî hakkı ve vazifesi olarak Allah'ın rızasını ve âhiretini kazanmak maksadıyla ve mer'î kanunlar çerçevesinde bir faaliyette bulunsa ve bu faaliyetin gereği olarak yüklü miktar paraya hükmetse bile, bu, bazılarını niçin rahatsız eder? Bunu başkaları, başka dinlerin mensupları yaptığında alkışlanıyor da, Hocaefendi yapınca niye karşı çıkılıyor? Müslüman olduğu için mi?

Hocaefendi, doğuda okul açsın, Türk insanına Türkçe öğretsin, neden ABD'de kalıyor deniyor? Bir yandan bütün faaliyetlerini, hizmetlerini mahkûm etmek için her yolu dene ve sonra da, sanki imkân tanınmış, sanki Hocaefendi bölgeler arasında ayrım yapıyormuş gibi, "Doğu'da niye okul açmıyor?" de. Hocaefendi'nin ABD'de kalması eğer bir leke teşkil ediyorsa -ki niye etsin- bu leke ona ait değil, onun muarızlarına aittir. Bir de bu suçlamayı, sürekli Amerikan rüyası görenler, icazetlerini ABD'den alanlar, hattâ kendilerinin ve ülkenin menfaatlerini ABD menfaatleriyle özdeşleştirenler yapmıyor mu?

Sadece sorulduğu için yazıyorum yoksa bazı açık yalan ve iftiraları muhatap aldığım için değil: Başkalarının hayatını araştırma, tecessüs, İslâm'da kesin haramdır. Hocaefendi, bırakın dinleme cihazlarıyla bazılarını takip ettirmeyi, yanında bir Müslüman'ın hakkında yapılan şikâyeti ve tenkidi dahi kesinlikle dinlemez ve buna izin vermez. O, "Hiçbir Müslüman hakkında âhirete kalbimde menfi bir şeyle gitmek istemiyorum." der.

Cehennem gibi feveran eden gayz, kin ve düşmanlık, sahibini boğar. Bu tür üflemelerle güneş söndürülmez. İnsan, başkasına zulmederken bile kendisinin zalimidir, ne olur, kendinize bu kadar zulmetmeyin!