Sezer'in Hukukçuluğu ve "Fethullahçı" Kadrolaşma İddiası

Cumhurbaşkanı Sezer, Türk Parlamenterler Birliği başkan ve yönetim kurulu üyelerinin kendisini ziyaretinde, "Milletvekili aday listelerini parti üyeleri hazırlamalı.

Tabanın desteğiyle gelen parlamenter güçlü olur." demiş.

Parlamenter sistemin gücü adına gerçekten olumlu ve güzel bir teklif. Bunun gibi, yine Sayın Sezer, üzerinde büyük fırtınalar koparılan YÖK Yasası'nı iade gerekçesinde de şöyle diyordu:

Anayasa'nın 2. maddesinde, Cumhuriyet'in temel nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti, "insan haklarına saygılı ve bu hakları koruyan adaletli bir hukuk düzeni kuran ve bunu sürdürmekle kendini yükümlü sayan, bütün işlem ve eylemleri yargı denetimine bağlı olan devlet"tir. Hukuk devleti ilkesi, "hukuk güvenliği"nin ve "adalet"in sağlanmasına yönelik hukuk anlayışını yansıtmaktadır. Hukuk güvenliği, kamu görevlileri yönünden önemli bir güvencedir. Hukuk güvenliği ilkesi, tüm kamu görevlileri için, somut neden olmadan keyfi biçimde işlem yapılmasına engel oluşturmaktadır. Yasaların genelliği ilkesi, özel, güncel ve geçici bir durumu gözetmeyen, belli kişi ya da kişileri hedef almayan, kamu yararına olarak geleceği düzenleyen, soyut ve nesnel hukuk kurallarının getirilmesini zorunlu kılmaktadır. İktidar gücünü elinde bulunduranların keyfi ve kişisel kararlarına karşı, yasanın genelliği en etkili koruyucudur. Kişilerin keyfiliğe karşı korunması, ancak önceden düşünülüp oluşturulmuş genel nitelikte yasalarla olanaklıdır. Kişilerin hukuksal statüsünün güvencesi olarak öngörülen genellik öğesi, bu özelliğiyle "hukuk güvenliği" kapsamında "hukuk devleti"nin temelini oluşturmaktadır."

Sayın Sezer, mevcut YÖK'ün yapısını koruma adına bu temel ve evrensel hukuk kaidelerine atıfta bulunuyor. Bu kaideler, açıkça hukuka, adalete, insan haklarına saygıya, kamu görevlileri için hukuk güvencesine, somut neden olmadan hiçbir kamu görevlisi için keyfî işlem yapılamayacağına, yasaların genelliğine ve bu genelliği gereği özel, güncel ve geçici bir durumu gözetemeyeceği, belli kişi ya da kişileri hedef alamayacağı, iktidar gücünü elinde bulunduranların keyfî ve kişisel kararlarına karşı en etkili koruyucu olduğu prensibine, ayrıca kişilerin keyfîliğe karşı korunmasına ve bütün bunlar için hukuk ve yargı güvencesine vurgu yapmaktadır. Ne var ki, bu gerçekleri, bütün ülkeyi ilgilendiren bir yasayı veto gerekçesi yapan aynı Sezer'in, önümüzdeki MGK toplantısının gündemine kamu kuruluşlarındaki "Fethullahçı ve irticaî kadrolaşma"yı getireceğini bazı gazetelerde yer alan haberlerde okumaktayız.

Türkiye Cumhuriyeti'nde kurum, kuruluş ve şahıslar aynı yasalara bağlı değil midir? Böyle değilse ve her isteyenin arzusu kanun hükmünde ise, bir diyeceğimiz yok. Ama böyle ise, o zaman şu soruların cevap bulması gerekmez mi?

1) Türkiye'de Fethullahçılık adı altında bir örgütlenme olduğunu tespit altına almış bir hukuk ve yargı kararı var mıdır? Yoksa tam tersine, bu iddia üzerine açılmış, fakat birkaç yıl süren yargılama sürecinin ardından neticede düşmüş bir yargı kararı mı vardır?

2) Fethullahçılık iddiasının kendisine nispet edildiği Fethullah Gülen'in devlet aleyhine işlenmiş ve mahkemelerce tespit edilmiş bir suçu var mıdır? Hukuk ve yargı güvencesi ve yasaların belli kişi veya kişileri hedef alamayacağı noktasında Fethullah Gülen'in konumu nedir?

3) "Fethullahçılık" adı altında bir örgütlenmenin varlığını farz etsek bile, böyle bir örgütlenme yasalara ve yargı kararlarına göre suç mudur?

4) Şimdiye kadar aynı iddialarla açılmış mahkemeler hep beraatla neticelenmiş ve medyada dolaştırılan ilgili raporların hiçbir doğruluk payının olmadığı defalarca ortaya çıkmış değil midir? Yoksa, Türkiye Cumhuriyeti sistem ve kanunlarında devamlılık değil de, güncellik, şahsîlik ve keyfîlik mi esastır?

5) Bütün bu sorular irtica ve irticaî kadrolaşma iddiaları için de geçerli değil midir?

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.