Kürtler, Kadınlar ve Gülen Cemaati
Türkiye'nin, resmen tanımadığı Irak Kürt federe bölgesinde konsolosluğu yok ama bir fahri konsolosu var. Adı Talip Büyük. Fahri konsolos yakıştırması bize ait. Kendisi Fetullah Gülen Hareketi'nin Kuzey Irak'ta açtığı sekiz okulun başındaki isim.
Tecrübeli bir diplomatın sezgileri ile bölgedeki çetrefil dengeleri kavramış Trabzonlu Talip Bey ve bu sayede yönettiği okullar ve onların üzerinden, bütün kesimlerden, Kürt olsun, Türkmen olsun, Hıristiyan olsun, Arap olsun, saygı görebiliyor. Aile mahremiyetinin kutsal sayıldığı bu bölgede yüksek düzey yöneticilerin evlerine rahatça girip çıkabiliyor.
Talip Bey yalnız değil. Kendisi gibi birçok arkadaşı Erbil, Süleymaniye ve Kerkük'te verdikleri eğitim sayesinde, okullarını -dünyanın birçok köşesinde şahit olduğum gibi- burada da en cazip öğrenim kurumları arasına sokmaya başarmışlar. Mesut Barzani'nin başında bulunduğu Kürdistan Demokrat Partisi'nin etkin isimlerinden Fazıl Merani, oğlu Yadgar'ı Erbil'deki Işık lisesinde okutuyor. Erbil ve Kerkük valileri de diğer VIP veliler arasında.
Sıkça bombaların patladığı Kerkük'teki erkek lisesinde müdürlük yapan Giresunlu Abdullah Apaydın su gibi Kürtçesiyle bizleri hayrete düşürüyor. Yakında Erbil'e bir üniversite, Kerkük'e de bir kız lisesi inşa edecekler.
Bu arada, harekete yakın isimlerin 2006'da Erbil'de kurdukları göz hastanesi gördüğü süksenin ardından işleri genişletmiş, acil yoğunbakım ve estetik cerrahi hizmetleri de veriyor. Bir burun ameliyatı 1500 dolar. Optamolog Ali Çolak'ın, bir hastaya eğilip terliğini giydirmesi Erbil'de dilden dile dolaşıyor. "Eskiden asker gibiydi doktor, hastalar önünde hazır ol şeklinde diziliyordu" diye anlatıyor Çolak. "Güler yüzümüzden dolayı bize hastalarımız ciddi minnet duyuyor" diye tamamlıyor sözlerini.
Aslında Gülen cemaati mensupları ile ilk tanıştığım 2000 yılında karşımda oldukça farklı insanlar vardı. Türkiye'deki Kürt sorunu ile ilgili son derece milliyetçi bir söylem benimsiyorlardı, elimi zor sıkıyorlardı, gözlerimin içine zor bakıyorlardı. Bugün daha rahat görünüyorlar. Said-i Nursi'nin etnik kimliği (Kürt müydü değil miydi) konusunda ferahlatıcı bir agnostisizm sergileyebiliyorlar. Bir hanıma gülümserken zorlanmıyorlar, hatta sakalaşırken rahatça koluna, sırtına dokunabiliyorlar.
Ne var ki kendi cemaatlerine mensup hanımlarla iletişimleri oldukça farklı. Olabilir. Ama yine de bu hanımların ısrarla arka planda tutulmaları, örneğin bir müsamere sırasında kadın kadına en arka sıralara tünemeleri erkeklerin yansıttığı evrimle tamamıyla zıt düşüyor ve ister istemez dünya görüşlerini yeniden sorgulamamıza yol açıyor.
Niye hep cemaate mensup kadınlar değil de erkekleri gezdiriyor bizi? Neden bir Ayşe Böhürler veya bir Hidayet Şevkatli Tuksal görmüyoruz aralarında? Hal böyle olunca okullardaki kız öğrencilere kadın erkek eşitliği konusunda ne tür mesajlar veriliyor diye düşünmekten alamıyoruz kendimizi. Türban tartışmalarının yeniden alevlendiği bu günlerde Gülen hareketi kendilerine yönelik önyargıları kırma adına dahi olsa karşımıza hep örnek erkek değil örnek kadınlar da çıkarabilmeliler ve öyle beş on dakikalığına değil.
- tarihinde hazırlandı.