Gülen ve Devlet Otoritesi
Çark her türlü sapmayı kendi yöntemiyle gidermeye çalışır, bir dönem sapma olarak gördüğü şeyi gün gelir benimseyebilir, bu sefer geçmişte savunduğuna cephe alır. Kesin doğruları, ilkeleri, tarifleri, her şey için belirlenmiş ölçüleri vardır. Uymayanı yabancılar, zorda kalırsa onu kendindenleştirerek benimser. Korunmak için herkesi kullanabilir, gözden çıkaramayacağı kimse yoktur. Yeri gelir efsaneye sarılır, yeri gelir matematiğe tutunur. Dindar da olabilir ate de.. Dindarken ate gibi davranabilir, ateyken dindar.....Kısacası muhteşem bir yapıdır sistem.
Başı sonu, ismi cismi yoktur.. Yani kimse için 'bu o' denilemez. Öyle sanılabilir zaman zaman, birileri o hissi verebilir, ama sonunda 'onun ya da onların o olmadığı' da görülür..
Kontrol dışılık
Sistemin tahammül edemeyeceği tek şey kontrol dışılıktır. Kendisiyle vuruşan eşkıyayı yakalar bölgeye vali yapar; baş edemediği âlimi alır onun eliyle ama kendi istediği gibi yeniden düzenleme yaptırır. Zihninden ne geçtiğini bilmediği ve kuşkulandığı kişi hakan, vezir olsa ezer geçer.
Selçuklu ve Osmanlı tarihi bu söylediklerimin örnekleriyle dolu..
Bu hasletleri tevarüs etmiş Türkiye Cumhuriyeti'nin de ata ceddine aykırı davranması elbette beklenemez. Tarikatçılık yasak der örneğin. Bu benim kontrolümde serbest demektir gerçekte. Mevleviliği, Bektaşiliği açıktan, diğerlerini üstü kapalı destekler. Yasalara ve açıklanan resmi tavırlara aykırı görüntü vermeleri önemsenmez. Örneğin bir tarikat şeyhi kendi bölgesinden dışarı taşmamak şartıyla dilediği gibi cemaati istismar edebilir, öfkelendiren tablolar çizebilir. Buna ses çıkarılmaz. Raşit Erol, Adıyaman'daki dergâhında, Mehmet Zaid Kotku İskenderpaşa Camii çevresinde, Mahmut Efendi Fatih'te en küçük bir baskıya uğramaz. Para toplar, şirket kurar, ihaleye girer. Hatta devlet dergâhın parasını bankerde batıranın tahsilat işini, cemaat bünyesinde şeyhe rağmen uçbeyliğini ilan edeni polis gücüyle hizaya da getirir. Ara sıra devletlülerin efendiyi ziyaret edip taleplerini bildirmesi, şeyhin de itaatini tazelemesi müritler arasında 'Falancalar hayır duasını almak için efendinin ayağına geldi' diye yankılansa dahi bu 'racondan' sayılır, tekzip edilmez..
Tıpkı adi veya siyasi suçlunun sistemin kontrolüne alınması, yeri geldiğinde kullanılması gibi. Kontrol altında olmaları kaydıyla muhaliflerine, yıkıcılarına dahi tahammüllüdür çark. Şikeye bayılır.. Yapı kontrol için ele kola ihtiyaç duyar elbette. Kurum dediğimiz ve şahsiyet vehmettiğimiz onlardır zaten. Bunların üzerine titrer, otoritelerinin tartışılmasını kendi kontrol alanını daraltmaya yönelik tehdit gibi algılar. Bu yüzden polisin hatta jandarmanın bir çizginin ötesinde silahlı güç haline gelmesini hoş karşılamaz sistem.
Diyanet otoritesi
İyi ve kötünün, suçlu ya da suçsuzun ölçüsü 'kontrol altında-kontrol dışında' olmaktır. Kontrol altında muzırlığın beraberinde suçlu sayılmayı gerektirip gerektirmediği görecelidir. Ama kontrol dışı hayır işleri bile 'örgütlü suç, yardım, yataklık' vs. diye algılanabilir. Bunca tariften sonra Fethullah Gülen'i çarkın neresine oturttuğumuzu uzun uzadıya anlatmak gereksiz.
Gülen şayet kendisine biçilen 'şeriatçı' rolüne uygun davransaydı, yani cübbe sarık giyip bir camiyi mekân edinerek etrafına topladığı insanlara, şeriatın emri şunlardır diyerek vaazlar verseydi, 'Örtünün kızlar, örtün karılarınızı erkekler..' deseydi; 'Namazın sünnetinden kaçan peygamberden kaçmış sayılır..' vs. diye yüklenseydi, ne kurulmasına önayak olduğu finans şirketleri, ne himaye ettiği kuruluşlar hedef alınırdı. Ama Gülen, sistemin kontrol aracı Diyanet'in otoritesinin önüne geçmiş gibi olunca, Türkiye içinde ve dışında din büyüğü sayılıp itibar görünce işin rengi değişti.
Bilmez mi devlet bu cemaatin yurtdışında kurduğu okulların aslında Türkiye devletinin ağırlığını artırdığını. Onca elçinin gönderdiği rapor, bunca ziyaretçinin gözlemi, Cumhurbaşkanı ve Başbakan düzeyinde övgü işitilmez mi? Çete oluşturmak, İslami devlet kurmak.. Bu iddiaları tartışmak anlamsız. Ne denilebilirdi ki..
- tarihinde hazırlandı.