Kur'ân'ın Sesine Âşinâ Bir Entelektüel'in Şâheseri
Dünya ihtiyarladıkça, Kur'ân gençleşiyor. O, zamanın döl yatağında her dem binbir râyihasıyla açan bir gül gibi, yeniden açılıyor, burcu burcu kokusunu etrâf-ı âleme neşrediyor. Şüphesiz buna, yeryüzünün dört bir yanında, Onun adını bayraklaştırıp, ulvî gâyesine hizmet eden fedâkâr gönül erlerinin yanısıra, ilim dünyasında, Kur'ân adına günbegün yapılan çalışmalar ve yeni yeni buluşlar daha da hız kazandırıyor.
Geçen yıl, Define Yayınları'ndan, Ali Ünal Hocamızın "Allah Kelâmı Kur'ân-ı Kerîm ve Açıklamalı Meâli" isimli önemli bir çalışması yayınlandı. Ali beyin kendi ifadesiyle, "Hayatını Kur'ân'a vakfetmiş önemli bir zâtın teşvikleriyle" gün yüzüne çıkan bu kıymetli eserin, mutlaka elimizin altında, masamızın üstünde sık sık başvurup istifâde edeceğimiz temel kaynaklardan biri hâline gelmesi gerekmektedir. Bu vesileyle, Ramazanda kısmen inceleme imkânı bulduğum bu önemli çalışmayı yeniden nazar-ı dikkatlere sunmak istedim. Eserin en önemli mazhariyetlerinden biri de, her türlü müsbet Kur'ânî faaliyeti destekleyip alkışlayan Hocamızın katkılarıdır. "Olanca meşgûliyetine, müzmin rahatsızlıklarına ve etrafını kuşatan daha pek çok olumsuz faktörlere rağmen, Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi, bu çalışmayı baştan sona okuma zahmetine katlanarak, çok değerli irşad, tenvir, tashih ve tebyinleriyle destek ve teşviklerini esirgemediler." diyen Ali Ünal, bu önemli mazhariyeti dile getirmektedir.
Ali Ünal Ağabeyi târife pek hâcet yok. Zira, ilim erbâbının onu iyi tanıması bir yana, günümüz hizmet erleri ile uzaktan yakından biraz ilgisi bulunan hemen herkesin, aşağı-yukarı onu tanıdığı; en azından, dilden dile dolaşan "yâd-ı cemîl" denen hüsn-ü şehâdetin onu iyi tanıttığı düşüncesindeyim. Ali Ünal ve bâzı sîmaların, hep bu sâde isimleriyle, başka vasfa pek gerek kalmadan kendilerini iyi ifâde ettiklerini düşünüyorum. Bâzı isimlerin yanına, akademik lüzumun dışında, sıfat eklemeye pek hacet yok. Bu isimler, o sayılan vasıfları kapsıyor. Bu açıdan, "Ali Ünal" deyince, yanına uzunca vasıflar eklemeye bence gerek yok. Bu isim, önemli bir ismin başına-sonuna getirilen, "müfessir, yazar, mütefekkir, münevver…" vb. pek çok sıfatı içeriyor, tüm bu vasıflar ve daha fazlası kendiliğinden zihnimizde tebellür ediyor. Hele hele bütün bu göz doldurucu vasıfların yanıbaşında, O'nun, hizmet insanı olması, günümüzün hizmet erlerinin derpîşi Muhterem Büyüğümüzün nûr hâlesinde bulunan ve bu nimetin hakkını vermeye çalışan bahtiyarlardan olması… işte bu, ancak seçkin ruhlara nasip olabilen bahtiyarların kısmetidir. Bu yönüyle Ali Ünal, çok farklı bir mazhariyet ve hususiyete sâhiptir.
Muhterem Hocamızın son Altunizade günlerinde (97, 98 ve 99 başı), bendeniz fakir de Ali Hocamızı birazcık yakından tanıma bahtiyarlığına erişenlerdenim. Önceleri onu, gazete yoluyla, birtakım eserleri ve bilhassa hizmet erleri içindeki yâd-ı cemîl hususiyetleriyle tanımıştık. Oğlu Mehmet bey, bizler İzmir'de İlâhiyat Fakültesi'ndeyken, hem arkadaşım olan kıymetli bir hocamızla aynı evi paylaşıyordu. Altunizade'de ise, hep araştıran, okuyan, tefekkür eden, dua eden, gözyaşı döken, ve hep hizmet adına ulvî ızdırap duygularıyla kıvranan bir portreyle yüzyüze geldik. Maddiyatla, yeme-içme ve gündelik ihtiyaçlarla ilişkisini asgarî düzeye indirgeyip, vakitlerini hep ilme, irfana ve Büyüğümüzün ışıktan atmosferinde bereketli bir hizmet hayatına dönüştüren nadide bir sîmalarıyla karşılaştık.
Ali Ünal Abi, gerçekten mütevâzı bir insan. Eminim şu yazdıklarımdan da rahatsızlık duyacak ve belki de gönül koyacaktır. Kusurlarımın bağışlanmasını dilerim. Onun mütevâzılığı, dünyanın (meşrû) maddî zevklerinden tecerrüd ederek, âdetâ tasavvufî hayatı bizzat yaşayan bir sîma oluşu… ama hep karınca gibi çalışması, hep yazması, hep dua etmesi, hep gözyaşı dökmesi… çok dikkate değer hususlardandır. Onu, yıllarca kaynaktan kaynağa koşmuş, bulduklarından -içinde bulunmuş olduğu şartlar nokta-i nazarından- âzâmî ölçüde istifade etmiş, ancak asla doymamış, hep daha kuşatıcı bir çağlayan aramış, hiç kesilmeyen bereketli bir su kaynağı arzulamış ve bu uğurda hep ter dökmüş, ömrünü irfan yolunda âb-ı hayât arayarak sürdürmüş, ama sonunda, işte çağlayanını bulmuş, usûlunce de bu çağlayandan kana kana su içmeye çalışan biri olarak tanırım. Bizlerse, bu büyüklerin, çağlayandan nasıl âb-ı hayât içtiklerini seyre koyulur, Hak dostlarının ikliminden istifâde etmenin âdâb-ı erkânını onlardan bin nebze olsun öğrenmeye çalışırdık.
O, hep Hocaefendi'nin hâlet-i rûhiyesini gözetler, O'nun ruh dünyasını yakından tanımaya çalışır, onu üzmeden, zaman ve zemine göre sorular sorarak, hepimizin istifâdesini artırırdı. Bilebildiğim kadarıyla, 90 yıllardaki sohbet-i cânânların çoğunu belki Ali Ünal'a borçluyuzdur. O, Hocaefendi'ye bu konuda kendisini kabul ettirmiş, rahatlıkla ufuk açıcı sorular sorabilin birisidir. Ancak O, 40 yıldır Hocaefendi'nin kırk bin defa anlattığı şeylerle onu pek yormaz, hep "hel min mezîd-daha yok mu?" ufuklarında dolaşır, hayâtî ve orijinal şeyler sorar, Hocamıza yeni yeni ufuklardan dem vurdurur, o engin kültürel birikimiyle, pek göremediğimiz hususları nazara vererek, muhteşem sohbetlerin târihe geçmesine yardımcı olurdu.
Ali Ünal'ın, meâl ve tefsirle ilgisi herhalde eskilere dayanır. Yıllar evvel Kur'ân-ı Kerîm'deki kavramlarla ilgili bir eseri de yayınlanmıştı. Ancak Ali Abi, Altunizade'deyken, Hocamıza, "falan âyet şu anlama da gelir mi, böyle de yorumlanabilir mi, falan müfessir şöyle diyor, filân yerle bağlantısı nedir, burayı böyle de anlayabilir miyiz" gibilerinden, belli âyet ve sûrelerden pek çok soru yöneltirdi. Bu durum şahsen benim dikkatimi çekerdi. Odasından çıkar, Hocaefendi'nin sohbetine katılır ve sohbet esnasında bu tür sorulara girerdi. Muhtemelen Ali Abi, çalışmasının başından kalkıyor ve sormak istediği soruları, zaman ve zemine göre hemen soruyordu. Çalışmanın uzun bir gayretin sonucu oluştuğunu, bu sorularla da gerçek mecrâsını bulduğunu söyleyebiliriz. Tabii ki bu eser, bizzat Hocaefendi'nin kaleminden çıkmamıştır. Dileriz zamanla bu da olur. Ancak ilk planda, Ali Ünal'ın kendi ilmî-kültürel-tecrübevî penceresinden, Hocaefendi ve Risâle-i Nûr çağlayanından mümkün mertebedeki âzâmî istifâdesiyle oluşmuştur, diyebiliriz. Zaten Ali Bey de bunu ifâde ediyor.
O'nun araştırma ruhu, dâima ulvî meselelerle ilgilenme azmi, hep örnek olmuştur. Ömrünün semeresi olan irfan yolculuğunu, Risâle-i Nûr ve Hocaefendi çizgisiyle taçlandırmış, kendi müktesebâtı ve bu muazzam blokaj üzerinden günümüz kudsîlerini besleyen kaynaklardan biri hâline gelmiştir. Birgün Hocaefendi: "Bâzı durumlarda, Ali Hoca ve bâzılarının çehresine bakar, kendime göre, olay ve hâdiseler karşısında bir tavır ayarlaması yaparım!" demişti ki, O'nun, Hocamız nazarındaki yerini tesbit eden bir beyandır bu. "Cevâhir kadrini, cevher-füruşân olan bilirmiş." Sözün güzelini, bu meâlin "Takdim" bölümünde, Muhterem Hocaefendi söylemiş. Şöyle buyruluyor: "Ali Ünal beyin Kur'ân'a hizmetlerini takdîrle yâd ediyor ve daha pek çok hayırlı işe imzâ atmasını diliyoruz. Fakir, şahsen bu kardeşimizi de, hakikat aşkı ve ilim iştiyakıyla gerilmiş bazı sîmalar gibi, içinde bulunduğumuz çağı iyi okuyanlardan ve günümüz problemlerine çare arayanlardan biri olarak görüyorum. Günümüzde bir hayli Kur'ân okuyan, okuduğu Kur'ân'da makâsıd-ı sübhaniyeyi keşfe çalışan var. Buna saff-ı evveldekilerin Kur'ân-ı Kerîm'e bakışı gibi bakanlar da diyebiliriz. Ali Ünal beyin onlardan biri olduğunda şüphe yok. Her şeyden evvel o, Kur'ân'ın sesine yabancı olmayanlardan biri.. İslâmî konularda bakışının düzgün olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Aynı zamanda onu, sık sık kendisiyle yüzleşmesi ve inandıklarını rahatlıkla dillendirmedeki cesaretiyle de bir entelektüel sayabiliriz. Ayrıca dinî konularda doğruya ulaşma azmi, istişâreye önem vermesi, hata etme endişesi ve hatalarından dönme rahatlığı da onun Hakk'a yakın durmasının göstergelerindendir…" Bu takdirkâr sözlerin devamı için sizi, o yazıya havâle ediyorum.
Yıllardır hep meâl okurken, belki aynı anda üç beş meâle bakma lüzumu hissediyorduk. Çünkü birtakım eksiklikler vardı. Bu, zahmetlice bir işti ve sonuçta bâzen yine mütehayyir kalıyorduk. Hele hele Kur'ân kültürü zayıf insanlar için iş, daha da güçtü. Bu durum, önceleri Suat Yıldırım Hocamızın ve işte şimdi Ali Abi'nin bu yeni ve derli toplu çalışmasıyla daha da bertaraf oldu. Bu yüzden Ali Ünal'a ve Kur'ân'a hizmet eden herkese teşekkür ediyoruz. Artık herhangi bir âyetin meâlini okurken, acaba Muhterem Hocaefendi burayla ilgili ne buyurmuş, Risâlelerde buraya değiniliyor mu, diye yorulmaya da gerek yok. Meâlde bunları rahatlıkla bulabiliyorsunuz. Sadece bu kadar da değil… Ancak bu çalışmanın yenilikleri için ayrı ve uzunca bir makâle gerekiyor.
Bu kıymetli meâl, belki yüzlerce esere vukûfiyetle ortaya çıkmıştır. Ali Abi, o tükenme bilmez gayretiyle bu eseri bir dantela gibi örmüş, nakış nakış işlemiş. Bu çalışmayı oluşturan altyapının dokümanları Ali Abi'nin elinde herhalde mevcuttur. Şayet zamanla bunları da gün yüzüne çıkarma imkânı olursa, uzun boylu bir tefsir olmasa bile, bu esere göre biraz daha detaylı üç-beş ciltlik küçük bir meâl-tefsir ortaya çıkabilir. Bu vesileyle, meâlde biraz daha özet geçilen, mecburen hülasa edilen nüktelerin detaylarına da inme imkânı elde etmiş oluruz. Aslında bu açıklamalı meâl bile, doyurucu açılımlarıyla tefsir adına epeyce yeterlidir. Daha şimdiden, uzun zamandır eksikliğini hissettiğimiz önemli bir boşluğu doldurmaya başlamıştır. Ama dileğimiz ve duamız kabûl görürse, böyle tefsir mâhiyetindeki bir çalışma da, istifâdeye medâr olabilir. Sözü, Muhterem Büyüğümüz'ün Takdim'deki temennisiyle bitirelim: "Bu meâlden insanımızın yararlanacağına inanıyorum. Ortaya konmuş bir gayret var; bunun ilâhî inâyete vesile olmasını dilerim."
- tarihinde hazırlandı.