Belî Kurban, Belî!
Bir zamanlar, tepeden tırnağa fedâkârlıkla tüllenen Kurban Bayram’ları, zamanla, kısmen dar bir çerçevede kutlanır hâle gelmişti. Ardından gün geldi, Kurban, aslına yavaş yavaş ircâ edilerek, değişik fedâkârlık boyutlarına taşınmaya başlandı. Nefislerini aşıp, sâdece bizi ve neslimizi düşünen dâvâ ve ızdırap insanlarını ilk tanıdığımızda, onları, heyecanlı bir kurban fedâkârlığı telâşıyla, hizmetin başında bulmuştuk. İşte o güzel insanlardan gördüğümüz Kurban Bayramları, şimdilerde gelişti gelişti ve bir başka edayla arz-ı endâm etmeye başladı.
Evet, Kurban Bayramları, bir başka güzellikte yaşanıyor şimdilerde. Günümüzün hizmet erleri ve ebedî bayramın muştucuları, yeryüzünün muhtelif mekânlarında ve bilhassa, yıllardır çeşitli sâiklerle ihmâl edildiği âşikâr olan, ülkemizin Doğu ve Güneydoğu'sunda, Kurban Bayramı'nı farklı bir kardeşlik zemininde yaşatma azim ve gayretindeler. Binlerce insan kurbanını oralara gönderdi. Bayramlarını kendi âileleriyle geçirmekten ferâgat edip, araçlarına oyuncakları, çikolataları, şekerleri, kışlık mont ve ayakkabıları, yetim ve kimsesiz kız çocukları için tokaları-taçları yükleyip Güney-Doğu'nun yollarına düştü. Kimileri uçaklarda yer bulamadı, yaşına başına, bel ağrılarına bakmadan, daracık araçlarıyla 25 saat yolculuğa tahammül etti… yüksünmeden, âh-of demeden, orada yatacak herhangi bir yer aramadan, oğlu mesâbesindeki hizmet arkadaşlarıyla şen-şakrak tatlı bir hava içerisinde zevkle şevkle gittiler.
Bir koşuşturma, bir telâş, bir hüzünlü sevinç, bir tatlı kavuşma vardı, çoğu yerde olduğu gibi, Diyarbakır'da, Siirt'te, Pervâri'de, Tillo'da… Baktım, sîmâlar, yıllardır ayrı kalmış öz kardeşlerin kavuşmasını terennüm ediyordu. Belli ki birileri bir oyun oynamıştı. Bu oyunun bir şekilde ve âcilen bozulması gerekiyordu. Bunu ancak, küçük küçük vesîlelerle kardeşliğimizi pekiştirerek bozabilirdik. Birileri, ülke içinde, vatandaşlarımızın birbirleriyle hep kavgalı ve husûmet içinde olmasını istiyordu. Ancak böylelikle bu coğrafyada rahatlıkla at koşturabiliyorlardı. Zaten yıllardır böyle olmamış mıydı! Her zaman farklı bir şekilde arz-ı endâm eden büyük oyunun bugünkü raconu da buydu. Bu oyun, kardeşlik ve fedâkârlıkla derhal bozulmalıydı.
"Her şey samîmî bir sevginin izharıyla başlar" diyor bir hak dostu. Her ne kadar birileri olup biten bu güzel şeyleri küçümsese de, hamdolsun, işte bu bayramda bu istikâmette hayırlı şeyler oldu. Yapılabilecek daha büyük fedâkârlıkların nüvesi atıldı. Yapılanlar büyük bir şey midir! Azîm fedâkârlıkların yanında, olanların lafı mı olur! Belki değil. Ama maddiyât asrında, her şeyin ego ve bencillik üzerine örgülendiği bir çağda, elbette ki önemlidir tüm bunlar. Çoluk çocuğunu, anne babanı râzı edip, onların olurlarını da alıp Bayramı, kimilerin, adını duyduğu zaman maalesef ürperdiği, "hadi geziye gidelim!" dediğimizde burun kıvırdığı, ülkemin yıllardır çeşitli iptilâlarla müptelâ bir köşesinde geçirmek, kendi insanımızla kucaklaşmak; Pervâri'nin buz kesen havasında, çamurlar içerisinde, bir yudum sevgiye muhtaç, ellerinden tutacak ellere hasret mâsum çocukların günahsız ellerinden tutarak, onların gülen gözlerine bakarak bir çikolata hediye edip gönüllerini almak, elbette ki önemlidir.
Yılların yoksulluk ve ızdırabı yüzünün çizgilerinde nümâyan, 3 kg'lık et paketini eline alan yaşlı bir anne, gözyaşlarını tutamıyor ve, "Biz, Hocanıza dâimâ duacıyız, n'olursunuz bizden de Ona selâm söyleyin!" diye inliyor. Bir diğeri, "O bizi unutmadı, bayram günü bizi düşündü ve sevenlerini buralara gönderdi, Allah ondan râzı olsun, canımız ona kurban olsun!" diye haykırıyor. Bir ötekisi, yarım yamalak Türkçe'siyle, "Onun şefkatli ellerine çok muhtaçtık, çok şükür bu bayramda kavuştuk!" diye söyleniyor. Bir diğeri, "Çocuğum, sizlere emânet! N'olursunuz onun elinden tutun, sâhip çıkın, o da vatana millete faydalı biri olsun! Siz sâhip çıkmazsanız, istikbâli karanlıktır. Bu yüzden çok endişeleniyorum!" diye yalvarıyor. Ayakkabılarının ucundan delik çorapları görünen mavi gözlü şirin bir kız çocuğu, "Abi, biz sizi televizyonda görmüştük. Ama siz buralara gelmişsiniz!" diyerek hayretini izhâr ediyor. Şîveler farklı, görünümler muhtelif, çehreler ızdıraplı… ama her yürekten fışkaran mânâ ve dert aynı.
Bir hak dostunu ziyâret ediyoruz: "Amanın! Hocanızdan ayrılmayın. Biz onun dâimî duacısıyız. Çözüm ve başarı onunla birlikte olmaktadır. Bereket, Onun teşvik ve işâretlerine riâyettedir. O ihlâs sâhibidir. Çünkü Allah onu başarıya kavuşturmuştur ve kavuşturacaktır!" diyerek kulağımıza bir muştu üflüyor. "Belî kurban, belî" deyip elini öpüyor, duasını alıp ayrılıyoruz. Bir başka ehlullah, "Hocam buraları da fethetti; feyzinden, bereketinden, nurundan buraları da istifade ettirdi. Rabbim Ona hayırlı ve uzun ömürler versin, hizmetini dâim ve bereketli kılsın!" diyerek bizleri uğurluyor. Bir başkası, Allah Rasûlü'nün (Aleyhisselâm), az zaman önce birisinin rüyasına teşrif edişinden dem vuruyor ve bunu da işte bu bayramda, şu hizmetlerin buralara gelişi olarak yorumluyor.
Evliyâlar diyârı, Siirt! Bediüzzaman Hazretlerinin uğradığı mübârek mekânlar. Üstâdım! Daha 16 yaşlarında iken, Kubbetü'l-Hâsiye'de Kâmûs-u Okyanus'u ezberlediğin günlerde, bilmem ki bu güzel bayramları tahayyül edebiliyor muydun! Bak şimdilerde, Senin açtığın o büyük çığırın destanı da ezberleniyor artık. Hem de "elif"ten "ye" harfine kadar. Ziyâretçiler, bir Seni, bir de, Senin hayâlini kurduğun o büyük bayramları tahayyül ediyor, belki o bayramın arefesini yaşıyorlar. Belki cumhuriyetçi karıncaların görünmüyor Tillo'da ama, karınca gibi hizmet ehli bir topluluk, Senin mübârek hâtıranı, hizmet şuuruyla ziyârete gelmiş, gerçek cumhuriyet dönemlerine daha bir özlem ve inanç içerisinde Seni anıyorlar. "Hâli bir türbe kubbesinde inzivada idim. Bana çorba geliyordu. Ben de tanelerini karıncalara verirdim, ekmeğimi onun suyuyla yerdim. İşitenler benden soruyordular. Derdim: Bu karınca ve arı milletleri cumhuriyetçidirler. O cumhuriyetperverliklerine hürmeten, tanelerini karıncalara verirdim." sözün, hâlâ yankılanıyor Kubbetü'l-Hâsiye'nin loş tavanında, Tillo'nun bereketli ufuklarında.
Ve Sen ey Kutlu Ses! Ey kudsî me'haz! Ey bizi, bize ve nefsimize bırakmayan Yüce Kâmet! Ey çözüm ve aksiyon insanı! Ey ızdırap ve çile kahramanı! Göremediğim günden beri daha bir muzdaripleşip uhrevîleşen Mübârek ve Nûrânî Sîmâ! İyi ki varsın, iyi ki Seni dinleyip tembel bedenlerimizi kımıldatıp, âhiretimiz adına, bir bayramı fedâyla olsun küçük bir yatırımda bulunduk! Bu yüzden biz de Sana müteşekkiriz Efendim! Rabbim, sa'yini meşkûr, hizmetini dâim etsin! Herkese uzattığın o bereketli ve nûrânî elini, başımızdan dünyâ-âhiret ayırmasın!
- tarihinde hazırlandı.