Bir Şiiri Anlama Denemesi

Dünyâ

Burada hiç kimse durucu değil,
Hepimiz dünyadan göçmeye geldik.
Kör olan bu işi görücü değil,
İyiyi kötüden seçmeye geldik.

Pazarcılar gibi alış-verişle,
Hem bağ tımarı hem meyve derişle,
Az bir sıkıntı, biraz bekleyişle,
O çetin köprüyü geçmeye geldik.

Gelmedik buraya boş dâvâ için,
Encâmı karanlık bir kavga için,
Dünyalara ait bir sevdâ için,
Bizler âb-ı hayat içmeye geldik.

Kehf ashâbı gibi mağaralarda,
O en Kutlu ile mübârek Gâr'da,
Henüz ölüp gömülmeden mezarda,
Bitmeyen çileyi çekmeye geldik.

Niceler düştüler dünya ağına,
Vuruldular bahçesine-bağına,
Anlarlar varınca son durağına,
Biz o bağı ekip biçmeye geldik...

(Kırık Mızrap)

Kırık Mızrap'ta beni en çok etkileyen şiirlerden biridir bu. İlk duyduğumdan beri hep ibretle okumaya çalıştım. Hele bir de Y. Ziyâ Özkan ağabeyin o ipeğimsi sesinden defâatle dinleyince gönlümde epey tesirler bıraktı. Dünya hayatını özetleyen, hayatın anlam ve gâyesini en güzel şekilde sunan enfes bir şiir.

Önce, "Burada hiç kimse durucu değil" denerek söze başlanıyor. Şâirin başka bir şiirinde geçtiği gibi burası bir uğrak yeri. Bunu hem akıl hem de nakil en açık şekilde gösteriyor. Bir bir gidenler ve gidip de aslâ geriye dönmeyenler bunun en canlı şâhitleri. Bununla beraber hem Yüce Kitabımız hem de Efendiler Efendisi'nin beyânları bu durumu net şekilde vurgulamaktadır. Bununla ilgili birkaç âyette şöyle buyrulur: "Hiç şüphe yok ki sen de öleceksin, onlar da ölecekler..." (ez-Zümer 30-31), "Senden önce hiçbir insana dünyada ebedî hayat nasip etmedik. Sanki sen ölsen, onlar ebedî mi kalacaklar!" (el-Enbiyâ 34), "Her can ölümü tadacaktır." (Âl-i İmrân 185), "Muhammed, sadece resûldür. Nitekim ondan önce de nice resûller gelip geçmiştir..." (Âl-i İmrân 144).

"Kör olan bu işi görücü değil": Buradaki ifadeler mecâzidir. Yani gönül gözü görmeyenler, hakkı görmeyenler, hakkı işitmeyenler, hakkı söylemeyenler... bunlar kastedilmektedir. Kur'an'ın çeşitli âyetlerinde yine bu mânâda, körlere-sağırlara-dilsizlere vurgu yapılmaktadır. Meselâ "Sağır, dilsiz ve kördürler onlar. Onun için hakka dönmezler." (el-Bakara 18). Ve yine meselâ: "... Ne var ki onlarda kör olan, gözler değil, asıl kör olan sinelerindeki gönüller!" (el-Hac 46).

"İyiyi kötüden seçmeye geldik": Bu da önemli bir ifâdedir. Hayatın gâyesini net bir şekilde göstermektedir. İmâm-ı Âzam Hazretleri 'Fıkıh'ı târif ederken: "Kişinin amelinde kendi lehine ve kendi aleyhine olan şeyleri bilmesidir" demektedir. Demek ki bu dünyaya iyi ile kötüyü tefrik etmek, fıkhı kavrayarak, yararımıza ve zararımıza olan şeyleri idrâk için geldik.

"Bizler âb-ı hayat içmeye geldik": Âb-ı hayat, hayat suyu demektir. Ve aslında Hz. Hızır'la ilgili bir kavramdır. Ancak bununla mecâzi anlam kastedilmektedir. Buraya ölümsüzlüğü kazanmaya, cennette ebedî nimetleri elde etmeye, Allah'ın rızâsına kavuşup, onun el-Hayy ismiyle sonsuza dek hayattâr olmaya geldik, demektir. Yeryüzünde Ashab-ı Kehf'in çekmiş olduğu sıkıntıları çekebiliriz. Mağarada yaşar gibi çile dolu bir ömür sürebiliriz. Ancak bizler eninde sonunda bütün bu sıkıntıları geçmeye ve ölümsüzlüğü tatmaya geldik. Bu şiirde "Ashab-ı Kehf, âb-ı hayat, dünya ağına düşmek" gibi tâbirlerin geçmesi bize Kehf sûresini çağrıştırıyor. Bilindiği gibi Kur'an'ın on sekizinci sûresi olan bu sûrede, Ashab-ı Kehf, Mûsa-Hızır ve bir de Zülkarneyn kıssaları anlatılmaktadır. Enteresandır sûrenin en sonunda da bağlar bahçeler sâhibi zengin ve kibirli birisiyle fakir birisi karşılaştırılmakta ve zenginin şımarıklığı ve kibirlenmesi sonucu imtihanı kaybettiği belirtilmektedir. Şâirimiz de sanki buraya işâret eder ve şiirini: "Niceler düştüler dünya ağına. Vuruldular bahçesine bağına.." diyerek nihâyetlendirir.

"Hem bağ tımarı hem meyve derişle": Evet, bir mübârek sözde belirtildiği gibi âhiretin tarlası olan bu hayatımızı tımar edecek, üzerimize düşen vazifelerimizi bir bir yapacağız. Bununla beraber bâzen elde ettiğimiz neticeleri burada da görebiliriz. Fakat bilmeliyiz ki bu meyve dermeler, hasatlar.. onlar buraya âittir ve burada lüzum ettiği kadarıyladır. Esas hasat mevsimi ve yeri ötelerdir.

"Az bir sıkıntı": Bu söz, her okuyuşumda bana Hz. Mûsâ'nın Hz. Hızır'a mülâkî olduğu seferde söylediği sözleri çağrıştırır: "Şu yolculuğumuzda biraz sıkıntı çektik." der Yüce Nebi. Bu arada Urve b. Zübeyr'i de hatırlarım. Çünkü o da bir rahatsızlık sonucu ayağının kesilmesi esnasında bu âyeti okumuştur... Elbette ki ibâdetlerin ve yapmamız gerekenlerin vermiş olduğu bir ölçüde sıkıntı, meşakkat, zahmet ve külfet olacaktır. Ötedeki nimetler ve Allah'ın rızâsını kazanmak için ne yapsak değer ve bunlar azdır bile. Tabiî ki sefâsı olduğu gibi cefâsı da olacaktır. Hem meselâ namaz için: "Hem cisme de o kadar ağır bir iş değildir." (4. söz, s. 7) deniyor. Rabbimizin adâleti bunu iktizâ etmektedir. Çünkü Bediüzzaman Hazretlerinin de buyurduğu gibi, Cennet ucuz değil, Cehennem lüzumsuz değildir. Ancak bizler, herkes ve kendimiz için cenneti ve Allah'ın rızâsını diliyoruz. Rabbimiz bu isteği vermiş, biz de istiyoruz. Bunun için az bir sıkıntı da çekmemiz elbette gerekecek.

"Biraz bekleyişle": Dünya hayatı her ne kadar uzun gözükse de aslında kısadır. Bunu da herhalde âhirette anlayacağız. Evet, zamanın önemini iyi kavramış, hayâtın fânîliğini çok iyi anlamış büyüklerimiz; "ed-Dünyâ sâatün, fec'alhâ tâaten"; yani; "Sanki dünyâ hayatı bir sâat kadardır. Sen de onu ibâdet-ü tâatla doldur." demişlerdir.

Yüce Beyân'daki muhtelif ifâdelerle, konu açıklık kazanmaktadır: "...Onlar, tehdit edildikleri azâbı gördükleri gün, dünyâda gündüzün, sadece bir saatinden daha fazla kalmadıklarını düşüneceklerdir." (Ahkâf 35), "Onu gördükleri gün, öyle gelir ki onlara: Yalnız bir akşam veya bir sabah faslı durdular dünyada!" (Nâziât 46), "Kendi aralarında sessizce konuşurken: "Dünyâ'da, olsa olsa on gün kadar bir şey kaldınız" derler. Aralarında konuştukları konuyu Biz pek iyi biliriz. Onların en mûtedil ve en mâkûl olanı, o zaman "Siz bir günden daha fazla kalmadınız." diyecek." (Tâ Hâ 103-104), "Kıyâmet saati gelip çattığında suçlu kâfirler yemin ederek dünyada sadece bir saat kaldıklarını ileri sürerler..." (Rûm 55), "Onlar: "Bir gün veya daha da az. Ne bilelim, isterseniz bunu tam tamına aklında tutanlara sor! Zira bizim aklımız başımızdan gitmiş durumda." diye cevap verirler. Bunun üzerine Allah Teâla şöyle buyurur: "Siz, doğrusu pek az kaldınız. Bu gerçeği bir bilseydiniz, Bana isyân etmezdiniz." (Mü'minûn 113-114), "Kıyâmet günü Allah hepsini bir araya toplayacak. Dünyada, gündüzün ancak bir saati kadar zaman yaşamış gibi gelecek kendilerine. O şekilde ki sadece tanışacak ve birbirlerini görünce tanıyacakları kadar yaşadıklarını sanacaklar." (Yûnus 45)

"Anlarlar varınca son durağına": Başka bir şiirinde de, "Gözlerini kapayıp gerçeği görmeyenler, Asırlarca koştular bir serap arkasında, Bugün kalplerindeki ışığı söndürenler, Anlayacaklar dünyânın öbür yakasında.!" demektedir. Acaba anlıyorlar mı, veya son durakta neler söylüyorlar? Bunun cevabını, Muhterem Osman Şimşek'in, Yeni Ümit Dergisi 'nde (62-63. sayılar) yayımlanan "Kur'an-ı Kerim'de Temennî 1-2" başlıkla enfes çalışmasına havâle ediyorum . Konunun detayı o makâlede bütün yönleriyle görülebilir. Oradan anlaşıldığı kadarıyla âhiret çok yönleri itibâriyle bir faydasız ve geç kalan 'keşke!'ler diyarıdır. Tabiî ki pişman olacakları, geriye dönmek isteyecekleri kesin. Ancak bunun imkânsızlığı da muhakkak. " Ah ne olurdu, keşke toprak olaydım! " (en-Nebe 40) gibi tahassür dolu sözler, herhalde bu nâdim dillerden sonsuza dek dökülüp duracak. Fakat geç kalan pişmanlıklar ve keşkeler fayda vermeyecek..

Dünya hayatının iç ve üç yüzünü Üstadımız Bediüzzaman'dan ( 32. Söz ) öğreniyoruz. Şâirimizin zemmettiği dünyâ hayatı da, dünyanın alçak ve sefih olan kısmı da işte bu kısmıdır. Yoksa âhiretin tarlası ve esmâ-i ilâhiyenin âyinesi olması ciheti her zaman medhe lâyıktır. "Dünyâ iç içe kuyu ve karanlık bir zindan, Sinelere ışık saçan îmân olmayınca", "Dünyâ denen bu ise, tam ifritten bir azâp" "Dünyâ derin bir kuyu, sonu ölüm çukuru" sözleriyle de bu zemmedilen kısma işâret edilmektedir. Şevk ufkunda yaşayanlarsa, "Zevk, şevk, neş'e dünyâmızda her şey gülkırmızı, Öyle mestleriz ki, bilmeyiz baharı, yazı..." derler... Başka bir şiirinde: "Haberi yok çoğunun bu yaşanan dünyâdan" denmekte ve Şâirimiz bu şiiriyle bize, dünya hayatının hakikatini bir nefeste özetlemektedir.

Görüldüğü üzere burası dârü'l-hizmettir, tohum atma yeridir, âhiretin tarlasıdır. Âhiret ise dârü'l-ücret, dârü'l-lezzettir. Bizler bu dâr-ı hizmette, kulluğumuzu ve hizmetimizi yapacak, tohumlarımızı ekecek ve inşaallah ötelerde de hasadımızı dereceğiz.

Bu şiir üzerinde ne kadar çok durulsa değer… Şâir'in diğer eserleri ve bilhassa Kırık Mızrap'taki öbür şiirlerinden istifâdeyle konu detaylandırılsa yeriydi belki. Biliyorum bu şiir bir kitap muhteviyâtında. Ancak biz deryadan bari bir damla dedik. Belirtmek gerekir ki burada ne edebî yanlarına ne de teknik özelliklerine girebildik. İşin doğrusu bu güzel şiiri kendi idrakimiz ölçüsünde bir miktar anlamaya çalıştık. Muhakkik kalemler bir el atsa, Kırık Mızrap'taki bu mahfî cevherler eteklerimizi şereflendirse herhalde pek muhteşem olur.

Kırık Mızrap'ın hüzünlü nağmelerinden sonsuza dek ayrılmama dileklerimle…

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.