Abant'ta Toplantı
Türkiye'de, her konuda teorik tartışma ve tasarımların aleyhine bir durum var. Din devlet ekseninde pek çok kavram yıllardır tartışılıp durur. Tartışmanın uzamasıyla nadiren derinleşme elde edilir; ama çoğunlukla sulandırma egemen olur.
Yüzyılın bitmesine yaklaşırken dünyada dini inanışlara yönelik bir ilgi doğdu. Bunun sağlığı ve istikameti tartışma götürür. Ama insanların bu yöndeki davranışlarının popüler kitaplara (best seller'lara) ilham kaynağı olduğu bir gerçek. Öte yandan komünizmin çöküşüyle birlikte, Batı dünyasının husumet hedefi olarak İslam'ı ve Müslümanları görmesi aynı sürecin karakteri oldu. Bir yandan dine yöneliş artarken öte yandan İslam'ın hedef alınması yani bu iki olgunun bir arada yaşanması bizim için tam bir şanssızlık olmuştur. Çünkü Batı dünyasıyla aynı doğrultuda olduğunu ispat etmek isteyen hükümetler dolaylı da olsa İslamiyet'e, gericilik konusu olarak bakmış, bunun faturası ise dini hassasiyetlere sahip olanlara çıkarılmıştır. Bazı kız öğrencilerin, kendileri için olağan kıyafetleri yüzünden öğrenimlerinin engellenmesi bu faturanın bir sütunudur.
Eski çağlarda, dini terminoloji ile hukuk kavramları birlikte değerlendirilmiştir. Pozitif hukuk, her zaman ve her yerde dini terminoloji ile açıklanmamış olabilir. Fakat, toplumların, "adalet"i algılayışında böyle bir fark yoktur. Bireylerin kafasında, günümüzde bile, dini duygularla adalet duygusu birlikte var oluyor, bunun sonucu olarak bir sahadan diğerine anlam geçişleri mümkün ve mukadder hale geliyor, bu durum ise kavramların zenginleşmesine yol açabiliyor.
İnsanların ve toplumların dini inanışlarının derecesine göre var olan otokontrol duygusu, bunların gerisindeki anlamlara sahip çıkmaya, anlamların özü ve ıstılahi biçimi üzerinde hassasiyet göstermeye teşvik etmiştir.
Günümüzde hak, haklılık, hakka dayanmak, adalet, vicdan vb. kavram ve deyimler pozitif hukukta laik çerçeve içinde kalması için gösterilen özen'den fazla, pozitif hukukun dışında kalan alanlarda dini hayattan gelen içeriklerini taşıyor. Mesela; edebiyatı oluşturan eserlerin önemli bir bölümü ve sıradan insanların, günlük hayatta bu kavramlara yükledikleri anlam, eski kültür dünyasından ve dolayısıyla dini içerikten besleniyor.
Dini terminolojiden gelen atmosfer ile sözünü ettiğimiz anlamlar dünyası arasındaki irtibatın korunuyor olması, eski çağlardaki, "birlikte değerlendirme"den gelmektedir. "Adalet"in bir duygu olarak güçlenmesi ve vicdanlardan yansıyan bir olgu olması, eski kültürümüzde kuvvetle mevcut olan, dini terminoloji ile bazı kavramların birlikte değerlendirilmesi alışkanlığının sonuçlarından biridir. Bu hissin sahipleri pozitif hukukla çeliştiklerini düşünmüyorlar. Hukukun (insanlar arasında hak ve haklılık dairesinin) dini inanışlar eşliğinde bu türlü içselleştirilmiş olması ne ruhban yönetimi (teokrasi)dir ne de ona yönelik bir talebi içerir.
Modern çağda, iki yüzyıl boyunca nam salan baskı rejimleri, diktatörlük uygulamalarını eski çağlardaki tiranlıkların çağımızdaki karşılıkları olarak görmemiz eğer yerinde ise; eski çağlarda adaletin tecellisinin günümüzdeki karşılığını arayacağımız bir yer olmalı.
Eski çağlardaki büyük devletlerin zaman zaman sahip olduğu hukuk formatı ve o formatın içeriğindekilere inanan insanların vicdanını dolduran "adalet duygusu", çağımızdaki karşılığını, olsa olsa "hukuk devleti" kavramında ve formatında bulabilecektir. İnanıştan gelen hassasiyet formata dahildir.
- tarihinde hazırlandı.