Amerikan Elçisi'nin Evindeki Yemek

Amerika Birleşik Devletleri'nin Ankara Büyükelçisi Mark Parris bu hafta başında altı Türk gazetecisine yemek verdi. Yemeğe katılan gazeteciler şunlardı: Sedat Ergin, Ferai Tınç, Hasan Cemal, Mehmet Ali Birand, Mehmet Ali Kışlalı ve İlnur Çevik...

Büyükelçi Parris, bu göreve geldiği günden beri Türk-Amerikan ilişkilerinin gelişmesine çok emek harcadı. Başkan Clinton'ın başarılı Türkiye ziyaretini mesleki sicilinin başarı hanesine yazdırdı. Ayrıca Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne adaylığının kabulünde de gayret sarf eden Amerikalı ekibin içindeydi.

Masadaki Soru

Bu yemeğin temel konularından birisi, son günlerde Türkiye'de meydana gelen olaylar oldu.

Büyükelçi Parris, yaptığı görev gereği, kendisini bağlayıcı açıklamalardan kaçındı.

Bunun yerine Türk gazetecilerinin izlenimlerini almak istedi.

Merak ettiği konu şuydu:

Türkiye 1999 yılında demokrasi ve insan hakları açısından fevkalade umut vaat eden adımlar atmıştı.

Ancak son günlerde meydana gelen bazı olaylar, şu soruların sorulmasına yol açıyordu:

"Acaba Türkiye'de bir şeyler mi değişiyor? Bazı konularda geriye adım mı atılıyor?"

Sadece O Değil

Aslında bu soruyu soranlar sadece yabancılar değil.

Türkiye'de de birçok insan bu tereddüdü yaşıyor.

HADEP'li belediye başkanlarının tutuklanması, bunların jandarma tarafından sorgulanmaları, Fazilet Partisi ilçe teşkilatında yapılan aramalar, Emekli Oramiral Güven Erkaya'nın yeniden Fethullah Gülen dosyasını açması ve benzeri olaylar...

Üstelik ülkenin Adalet Bakanı çıkıp, "Bunlar bizim dışımızda cereyan ediyor, bunu tasvip etmiyoruz." diyor.

Yani, Ankara'daki hükümet dışında bir iradenin faaliyetinden söz ediyor.

Evet çok sayıda insan soruyor:

Ne oluyor?

Son zamanlarda İstanbul ve Ankara kanatlarında meydana gelen gelişmelere bakınca ben daha ayrıntılı bir soru soruyorum:

"Acaba yabancıların gözünde iki Türkiye mi var?"

Önce birinci Türkiye'den başlayayım.

Son bir ayda dünyanın önde gelen önemli bazı yabancı fon kuruluşları Türkiye'de büro açmaya başladılar. Londra ve New York gibi finans merkezlerinde, Türkiye giderek artan bir şekilde "olumlu izlemeye" alınmış durumda. Önümüzdeki birkaç ay içinde ekonomik programda çok radikal sapmalar olmadığı takdirde, bu fonlara kırmızı ışık yakılacak.

Irk Ayrımcılığı

Türkiye, "emerging marketler" (gelişen pazarlar) içinde gittikçe daha üst sıralara yükseliyor. Bütün bu kuruluşlar, hükümet koalisyonunun dört yıllık "istikrar vaadine" göre hareket ediyorlar. Bu birinci Türkiye...

Yani Avrupa Birliği'ne üyelik adaylığı kabul edilmiş ülke. Geçen yıl demokrasi ve insan hakları sicilinde ciddi düzeltmeler yapacağı izlenimi veren Türkiye, her bakımdan dikkati çekiyordu. Ama nedense sanki gizli bir el düğmeye bastı ve bir yandan cumhurbaşkanlığı kriz haline dönüştürüldü, öte yandan da eski günleri hatırlatan olaylar başladı.

Şimdi herkesin Türkiye'yle ilgili bu sorulara bakıp, kendi kendine bir çekidüzen vermesi gerekiyor.

HADEP'li belediyeler, seçimden sonra işe çok iyi başlamışlardı. Ancak son zamanlarda, yeniden "etnik politikaya" döndükleri yolunda işaretler geliyor.

Etnik İrtica

Oysa dini siyasete alet etmek ne kadar yanlışsa, etnik farklılığı siyasete alet etmek de o kadar zararlı. Eğer demokratik, birleşmiş, gelecek vaat eden bir Türkiye'de yaşamak istiyorlarsa, artık bu etnik ayrımcılıktan kesinlikle çıkmaları gerekiyor.

Unutmamalıdırlar ki, "Ben Kürt'üm." demekle, "Ben Kürtçülük üzerine siyaset yapacağım." demek arasında çok derin bir uçurum var.

Birincisi, masum ve doğal bir haktır, ikincisi ise bir tür "ırk ayrımcılığı" yani "etnik irtica". Bizim karşı olduğumuz şey işte budur.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.