Bir Liste, Bir Gazeteci...
Yola çıkıldı, Uzakdoğu ülkesine gidildi. Öğrenciler, havaalanında onları karşıladılar. Uygun bir otele yerleşmelerini sağladıkları gibi, seyahatleri boyunca onları yalnız bırakmadılar. İki görevli sanki İstanbul'da alışveriş yapıyormuşçasına işlerini görüp Ankara'ya döndüler.
Derken, görev anlayışlarındaki farklılıklar bir süre sonra yollarını ayırdı. Ve ikinci bürokrat, hazırladığı bir ''Fethullahçılar listesi''nin en tepesine, Uzakdoğu yolculuğunda ''Gülen'in öğrencileri'' ile tanıştırdığı yol arkadaşını yazdı.
Ankara'da bir politikacının bürosunda buluşup tartıştığımız ''Fethullahçılar listesi''nin yazarı bu bürokrata Uzakdoğu seyahatini sorduğumda aynen şunları söyledi: ''Evet, doğrudur. Yüzleri tertemiz çocuklardı. Bize her konuda da yardımcı oldular.'' Halen Meclis'te görev yapan politikacı da bu sözlerin tanığıdır.
Geçtiğimiz yılın ortalarında bir büyük gazetenin yetenekli bir muhabiri, liste yazarı bu bürokrat ve arkadaşlarıyla ilgili ilginç haberler yayınlamaya başladı. Yine bu kişilerle ilgili bir dosyayı yayınlayarak, Türk basınının en saygın başarı ödülü kabul edilen, ''Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü''nü kazandı. Liste yazarı ve arkadaşları açığa alındılar, soruşturmalar geçirdiler. Danıştay'ın da uygun görmesiyle yargılanmaya başlandılar. Bazı davalardan mahkûmiyet kararları çıktı, bazıları halen devam ediyor.
''Saygı'' ile anılmayı hak edecek bir tek cümleyi bile yazılarında bulup okuyamadığınız ikinci gazeteci ise, tam 15 aydır kendi yazdığı bir haberle sahteliği kanıtlanmış işte bu liste oyununu kalemine dolayıp duruyor.
''Gezgin gazeteci'', her nedense, listenin yedinci sırasındaki bürokratı seçip, gazetesinin birinci sayfasında poster gibi resmini de bastırarak ''Fethullahçı'' ilan eder. Ama ertesi gün, aynı bürokratın ne kadar Cumhuriyetçi ve Atatürkçü olduğunu, nasıl irticayla savaştığını, övgü dolu sözlerle yazmak zorunda kalır.
Yıllar önce, kilit bir-iki devlet görevindeki birinci derece yakınlarının kanatları altına girip, en gizli devlet belgelerine nüfuz edebildiği için, bir büyük gazetede muhabirlik yapma şansını elde etmişti. Bir dönem, irtica haberlerinin bir numaralı gazetecisiydi. Ne zaman ki bu gazetede kendisine ihtiyaç kalmadı, bu kez rakip büyük gazeteye kapağı attı.
''Star'' olma hevesine iyice kendisini kaptırmış olmalı ki, bir transfer daha yaptı. Herhalde üçüncü defa transfer olabilme umudunu iyice yitirmesindendir, 1990'lardaki alışkanlıklarına geri döndü. Bu son durağında irtica haberlerine yeniden dört elle sarılmaya başladı.
15 aydır, belirli çevreleri etkileyebilmek ve kafaları karıştırmak için yazdığı haberlerle, liste mağduru devlet kurumuna onun kadar zarar veren ikinci bir kişi gösteremezsiniz. Şaşırtıcı olan, ''altını oymakla'' meşgul olduğu bu kurumun yöneticileri tarafından hâlâ itibar görmesi ve bazı imtiyazlarını sürdürebilmesidir.
Dosya yayınlamaya çok meraklıdır. Emekli bir devlet görevlisi olan Fethullah Gülen'e, devlet kayıtlarıyla da sabit ''ölüm tehditleri'' üzerine bir koruma tahsis edilmesini günlerce yazıp durur. Ama, hangi uyuşturucu kaçakçısının oğluna hem de iki koruma birden tahsis edildiğini veya hangi mafya babasının avukatına koruma verildiğini merak etmez.
İşine gelen bir müfettiş raporunu anmaya çok meraklıdır da, kendisine yakın bulduğu bürokratlar için ''Bunlar devletin güvenliği için sakıncalıdır'' hükmünü veren diğer müfettiş raporunu hiç merak etmez. Savcıların bu konularla ilgili takipsizlik kararları zaten onun hiç ilgisini çekmez.
Devletin istihbarat organındaki 6 bin sayfalık gizli belgeyi kimlerin aldığını, 963 kişinin telefon kayıtlarının neden dosyalandığını, 1160 telefonun neden dinlendiğini merak etmez. DGM savcısının bu soruşturma dosyası için ne tür bir işlem yaptığını sorgulamaz; ama aynı savcının ''askere karşı polis'' senaryosunu keyifle bütün yazdıklarına dayanak yapar.
Bürokratlar arasında görev uyuşmazlıklarının, ileri boyutlara varan çeşitli çekişmelerin, hatta kıskançlıkların yaşanması normaldir. Normal olmayan, devlet mekanizmalarını yanıltmayı amaçlayan bu tür provokatif yayınların 15 ay boyunca sürebilmesidir. Normal olmayan, 28 Şubat sürecindeki Milli Güvenlik Kurulu kararlarında ''mütedeyyin vatandaşlar'' olarak hakları güvence altına alınan bürokratların, yargısız infaza dayanan bu gazetecilik anlayışına karşı korumasız olmasıdır.
''Askere karşı polis'' senaryosunun içyüzünü de yarınki pazar ekinde okuyun...
- tarihinde hazırlandı.