Aynalar Yalan Söylemez

Yargıtay başkanı Sami Selçuk'un devlet yapısını sorgulayan bir konuşmayla öne çıkmasından rahatsız olanlar fazla haksız değiller. Konuşma, zihinsel dünyamızda ustaca gözlerden saklanan bir gerçeğin yüzeye vurmasına sebep oldu. Bugüne kadar, hak etmedikleri halde, kendilerine demokrat, lâik, cumhuriyetçi, Atatürkçü sıfatlarını yakıştıranların yüzüne ayna tuttu bu konuşma.

Görüntünün midelerini kaldırması doğal; ancak evrensel gerçek değişmiyor: Aynalar yalan söylemez...

Kapsamlı konuşmaya karşı çıkanlar, demokrasi ve lâiklik gibi kavramlara gerçekten değer veriyor olsalardı, Sami Selçuk'un söylediklerine, 'Şeriatçı', '2. Cumhuriyetçi', 'gerici' gibi sıfatlarla saldırdıkları kesimin sahip çıkmasının onları sevindirmesi gerekirdi. Yargıtay başkanının deştiği sorunlara önerdikleri, demokrat, lâik ve cumhuriyetçi bir platformdan çözümler çünkü. O çözümlerin bu kadar geniş bir yankı bulması ve destek verenler arasında, demokrat olmamakla, lâikliği benimsememekle, cumhuriyeti inkâr etmekle suçlananların bulunması bir şans teşkil ediyor.

Sami Selçuk'u üzerine hiç oturmayan 'Fethullahçılık' gibi yakışıksız bir sıfatla anmalarına sebep olan Abant Toplantısı, spektrumun 'suçlananlar' balkonundan bir uzlaşma zemini arayışıydı. Dindar kesimin içinden bir örgüt, o kesimin en saygın bilim ve düşünce adamlarıyla birlikte kendileri gibi düşünmediklerini bildikleri aydınlara dâvet çıkarmış ve üç günlük bir beyin fırtınasından sonra ortak noktalara vurgu yapan bir bildiriyi tartışmaya açmıştı. O arayış önce görmezden gelindi, sonra samimiyeti sorgulandı, ardından unutulmaya terk edildi. Sami Selçuk'un tespitleriyle o bildiri arasında farklar büyük, ancak bir noktada benzeşme var: Sami Selçuk da, benimsediği hayat tarzının temel ilkelerinin yanlış uygulamalarını öne çıkararak, tıpkı Abant'ı düzenleyenler gibi, kendisinden farklı düşünenlerle buluşabileceği ortak bir zemin arayışında.

Abant bildirisi de adlî yıl açılış konuşması da, değişik noktalardan hareketle başlatılan birer arayıştır ve ülkede birlikte yaşama azminin yüksek sesle ifadesidir. Bu tür arayışlara karşı çıkanlar, ya da evrensel gerçekler gizlenemeyecek biçimde ortada olduğu için iki metnin içeriklerini eleştiremedikleri halde çabaya burun kıvıranlar, öküz altında buzağı arayarak bu tür arayışları sonuçsuz bırakmanın peşindeler. Boşuna bir çaba.

Sami Selçuk'un konuşması, başka hangi sonuçlara yol açacağını bugünden kestirmemiz mümkün olmasa da, bir konuda şiddetli bir sarsıntıya sebep oldu: Demokrasi, lâiklik, cumhuriyet gibi kavramları, hatta Atatürkçülük gibi ideolojik bir kılıfa büründürülmek istenen düşünce tarzını gerçek boyutlarına kavuşturdu. Bundan böyle, baskıcı, dayatmacı, dışlayıcı, 'öteki' söylemine dayanan uygulamaları demokrasi ve lâiklik gibi kavramlara dayandırmak isteyenlerin ve ellerindeki "Cumhuriyet düşmanı" karasını uluorta kullanmaya kalkışanın işi epey zor.

Adlî yıl açılışı vesilesiyle yapılan konuşmada, iktidarla muhalefeti karşı karşıya getiren, toplum kesitleri arasında husumeti körükleyen yönler bulunmuyor; tersine sistemin temel dayanaklarını kabul eden, ancak yanlış uygulamaların tashihini isteyen bir yaklaşım egemen. Bir darbe sonrası şartlarının bütün özelliklerini taşıyan, serbest tartışmaya dayanmayan zorba bir halkoylamasıyla yürürlüğe sokulmuş 1982 Anayasası'nın meşruiyetini sorgulamak, birey-devlet ilişkilerindeki, cumhuriyet-demokrasi denklemindeki, yargı bağımsızlığı konusundaki çarpıklıkları vurgulamak mâlumu ilâm etmekten farksız. Bu ülkede yaşayan hepimizin yıllardır bildiğimiz, deprem vesilesiyle dikkatler ülkemize çevrildiği için gelen yabancıların bile kısmen tanık olarak ülkelerine aktardıkları çarpıklıklar bunlar...

Sami Selçuk'un konuşması, önyargılarla Cumhuriyet'e ve sistemin temel ilkelerine karşı olduğu iddia edilen kesimin konuşmaya sahip çıkması, aslında, bozuklukların düzeltilmesi, eksiklerin giderilmesi, yanlışlardan dönülmesi için önemli bir fırsat teşkil ediyor. Neden başlayan tartışmaları, konuşmada çerçevesi çizilen ve geniş destek gören düşünceler istikametinde bir sivil anayasa yazmak için değerlendirmeyelim? Neden cumhuriyeti demokrasiyle takviye etmeyelim ve neden lâikliği tahakkümcü uygulamalardan arındırıp gerçek anlamda din ve vicdan özgürlüğünün teminatı haline getirmeyelim? Neden, Atatürk'ü döneminin şartlarını 'çağcıllık' yönünde değerlendiren bir başlangıç noktası yapıp, 1930'lar saplantısından kurtulmuş yepyeni bir sistemin özlemini teşvik eden bir 'millî önder' olarak görmeyelim?

Aslında, bunlar, özel bir çaba gösterilmeden, toplumun bütününün büyük çoğunluğuyla üzerinde birleştiği ortak paydalar... Bunlara "Hayır" diyen, karşı çıkanlar da olabilir elbette; ancak demokrat, lâik, cumhuriyetçi ve Atatürkçü gibi sıfatları bir daha kullanmaya kalkışmamaları şartıyla...

Yargıtay başkanı Sami Selçuk'un konuşması, sirk aynalarını kıran, herkesin yüzünü olduğu gibi gösteren hakiki bir aynadır.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.