Kurbanla Gelen Kurbiyet

Geldiler memleketin dört bir yanından... Sevdiklerini mübarek günde yalnız bırakarak. Onların buralarda da sevdikleri vardı. Bu sevdiklerini daha önce hiç görmemişlerdi. Onları, görmeden sevmişlerdi. Geldiler! Kalblerinde rıza-i İlâhi, dillerinde kardeşlik türküleri, avuçlarında sevgi...

Getirdikleri kurban değildi; muhabbetti, uhuvvetti, ihlâstı. Ensar cömertliği ile karşılanacaklarına emindiler. O ensar ki, Sevgililer Sevgilisi'ne (sallallahü aleyhi ve sellem) bel bağlayıp, ardına düşen yiğitleri kardeş bilmiş ve onlarla evlerini paylaşarak büyük bir kahramanlık örneği sergilemişti. Nitekim öyle de oldu. Uzaktaki kardeşler, evdeki kardeşlerle buluştular, bir talebe yurdunda. Geçmişten gelen kardeşliğe taze kan olur diye sarıldılar birbirlerine. Ama ortalık karanlıktı. Yurdun bulunduğu mahalle elektriğin azizliğine uğramıştı. Misafirler yorgundu, hemen dinlenmeye ihtiyaçları vardı. Zîrâ ertesi gün et değil, umut dağıtacaklardı sevgiye muhtaç gönüllere.

Elektrik yoktu, mihmandarların ve misafirlerin sadece isimleri okunuyordu. İki alan, üç alan gidiyordu. Hiç kimse tereddüt etmiyordu yüzlerini dahi göremedikleri misafirlerini alıp götürmekte. Güven duygusuyla açtılar evlerinin kapılarını. Gelenlerde de evlerine gelmişçesine rahatlık duygusu... Oturdular, çaylar, ikramlar.. tanışmalar... Sonsuza kadar tanışık kalmak şartıyla. Buradaki dertliler gibi gelenler de dertlenmişti. Dinleyecekleri çok şey vardı. Anlatacakları da...

Sabah namazının ardından, bir müddet sonra bayram namazı kılındı. Bugün camiler yeni simalara şahit oluyordu. Bursa'dan, İstanbul'dan ve yurtdışından gelenlerin doğudaki kardeşleriyle ilk ciddi temas vaktiydi bayram namazı. Hep birden Allah (celle celâlühü) huzurunda secde ettiler. Bu birlik ve beraberlik hayatın her ânını kaplamalıydı. Hedeflenen de bu değil miydi zaten.

Kahvaltıdan sonra mübarek mekânlar ziyaretler edildi. Nice Peygamber ve Sahabe efendilerimiz şimdi burada yatıyorlardı. Onlar da kopup gelmişlerdi yurtlarından yuvalarından bir daha dönmemek üzere. Ve asırlardır bekliyorlar manevi bekçileri olarak buraları. Onlar (9 peygamber, 3 makam, 541 sahabe) ve bütün Diyarbakır bu kardeşlik destanına şahit olacaktı. Gönüllerde; "Biriz, beraberiz; ayrımız gayrımız yok." sözleri yankılanacaktı.

Öğleden sonra, kardeşlerin birbirleriyle kucaklaşma zamanıydı. Kurban eti, buna sadece bir vesileydi. Asıl olan, muhabbet tesis etmek ve gözden ırak olanları gönle yakınlaştırmaktı. Kapılara dokundular bir bir. Hayır hayır yüreklere dokundular. Dikkatlerden kaçmayan bir şey vardı. Kendilerine bakan gözler; uzatılan elleri tutan eller, birilerinin dediği gibi farklı gözler, farklı eller değildi. Yürekleri de öyleydi. Onlar onlardandı. Birileri ısrarla, farklıyız demişti; ama onlar bir elin diğer parmaklarıydılar. Vatanın bu yanı ile öbür yanı aynıydı.

Açılan kapılardan mal fakiri ama gönül zengini insanlar çıkmıştı. Bu insanlar bir kardeş gibi buyur ettiler misafirlerini. Ancak ziyaretçilerin vakitleri dardı, sadece birkaç eve girebildiler. Bu evlerdeki yokluğa ve elemli yaşantılara şahit olunca gözyaşlarına hâkim olamadılar. Dinledikçe, kendi dertlerine ağlar gibi ağladılar...

Çocukların gözleri acaba başka yerde de bu kadar ışıl ışıl mıydı? Hayat onlara küçük yaşta çok şey öğretmişti. Küçüktüler; fakat büyük gibiydiler. Belki de öyle de olmak mecburiyetindeydiler.

Kurban hediyelerini dağıttıkça mutlulukları arttı, neşeleri arttı. Belki aileleriyle olsalardı, bayram bu kadar tatlı geçmeyecekti. 'Hayatın tadı' denen şey buydu herhâlde. Sineler açılmadıkça, el uzatılmadıkça hayatın tadına nasıl varılacaktı ki. "Ah edip ağlamadan / Sîneler dağlamadan / Su gibi çağlamadan / Bu dağlardan aşılmaz." demiş sînesi yanık yiğit. Onlar da kin, adavet ve tefrika dağlarını aşıp geldiler. Şimdi muhabbet ve hoşgörü âbideleri inşa etmekle meşguller.

Kalblerinde sevinç ve neşe, heybelerinde yeni inşa edilmiş dostluklarla döndüler talebe yurduna. Ve heybelerinden kardeşliğe dâir ne varsa, ortaya döktüler. Anlatıp, ağladılar; ağlayıp, anlattılar.

Artık ayrılık vaktiydi. Tekrar gelmenin hayalleriyle gidiyorlardı. Daha gitmeden, bir daha gelmenin hesabını yapıyorlardı. Ama şimdilik, herkesi Allaha emanet ederek gidiyorlardı.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.