Kültürlerarası Saygıyı Özgürleştirici Eğitim Getirir
Avrupa Başkentleri Pedagoji Kulübü başkanları ekimin son günlerinde "Eğitimde hoşgörü ve diyalog" başlıklı konferans için İstanbul'daydılar.
Başlık okuyuculara çok tanıdık gelecektir, çünkü uzun zamandır bu kelimeler Avrasya coğrafyasının önemli merkezlerinde yankılanıyor ve her ülkeden, oradaki entelektüellerden, siyasîlerden haklı bir destek buluyor. On yaşındaki kulübe katkı ve güç veren Diyalog Avrasya Platformu'nun yaşı ise on birdi. Yaş meselesi şu bakımdan önemli: Dünyanın bir yerlerinde insanlar sadece karşılıklı saygıya ve barışa dayalı bir hayat dilemekle yetinmiyorlar, aynı zamanda sivil inisiyatifler kuruyorlar ve bu yolda çaba gösteriyorlar. Demek ki on yıl kadar önce farklı ülkelerde, değişik mekânlarda bir araya gelen insanlar, benzer kaygı ve umutlarla harekete geçmişler. Diyalog Avrasya Platformu, isminin de ifade ettiği gibi, Avrasya coğrafyasında diyaloğu, hoşgörüyü, saygıyı geliştirmeye çalışıyor, bunun için toplantılar düzenliyor, ilişkileri derinleştirmek istiyor. Avrupa Başkentleri Pedagoji Kulübü ise üye ülkelerin milli eğitim müdürlerini bir araya getirerek evrensel insani standartları eğitim marifetiyle yeni nesillere kazandırmanın peşinde. Amaç ortaklığının toplantı ve uygulama ortaklığına dönüşmesi ise zaten beklenmesi gereken bir gelişme.
Maneviyat Krizi Aşılamadan...
Pedagoji Kulübü'ne yirmi beş Avrupa ülkesi üye. Bu durumda tek tek bu Avrupa ülkelerini saymak gereksiz. Kulübün başkanı Boris Jebrovski, Ukraynalı. Kulübün üyeleriyle resmiyetten uzak konuşmasından anlıyoruz ki yıllar arada önemli ve anlamlı insani ilişkiler kurulmasını sağlamış. Zaten kulübü Diyalog Avrasya Platformu'yla hemen kaynaştıran hususlardan birisi de, genel hedeflerin yanı sıra bu yakın ve sıcak insani ilişkiler. İstanbul'daki toplantının üçüncü ortağı ise aynı zamanda ev sahibi sıfatıyla orada olan Milli Eğitim temsilcileri. Ankara, İstanbul milli eğitim müdürlerinin yanı sıra bakanlık merkez teşkilatındaki önemli genel müdürlüklerin en üst temsilcileri, yani genel müdürler de aktif bir şekilde toplantıdaydılar.
Toplantı başlamadan bir gün önce Platform yetkilileri yabancı misafirlerini Eyüp Belediyesi'nin düzenlediği akşam yemeğine götürürler. Yemeğin sürprizi ise mehter takımıdır. Takım, giysileri, müziği ve elbette onların eşliğinde kendilerine aktarılan hikâyeleri ile misafirlerin çok ilgisini çeker. Savaşta askerlerin şevk ve heyecanını artırmak için yapılan müzik, bu defa bağlamı değişmiş bir şekilde dostluğun ve yakınlığın bir unsuruna dönüşmüştür. Kösler, ziller, vakar ve heybet insanlığın ortak mecrasında yerini bulmuştur. Fotoğraflar çekilir, müziğe eşlik edilir, hatta icracı olarak denemeler de yapılır. Mehteran, misafirlerin o kadar ilgisini çekmiş olmalı ki, bir gün sonra Beyoğlu Belediyesi'nin vermiş olduğu akşam yemeğinde Pedagoji Kulübü Başkanı Jebrovski'nin Belediye Başkanı Demircan'a sorusu şu olur: "Mehter takımınız var mı? Eğer yoksa hemen kurmalısınız. Arzum, bu akşam itibarıyla mehter takımınızda yer almaktır." Ortak insani değerleri egemen kılmak için çaba gösteren, bunun heyecanını duyan insanların toplantıları kadar diğer saatleri de aynı iklimde geçiyor. Sözler, jestler, tebessümler "yabancılığın bariyerleri"ni çok kolay bir şekilde aşıyor. Toplantının ikinci gününde Litvanya temsilcisi olan milli eğitim müdiresi hanımefendi şunları söylemişti: "Sunmak üzere bir tebliğ hazırlamıştım fakat burada şu kısa sürede yaşadıklarıma ilişkin birkaç söz söylemek bu tebliğden daha önemli. Ayasofya'yı, çeşitli tarihî mekânları gördüm, Türkleri tanıdım. Siz barış, hoşgörü, diyalog, başka milletlere, kültürlere, medeniyetlere saygı konusunda çok öndesiniz. Herkesin Türkiye'den öğrenecekleri var. Yaşadıklarımdan çok etkilendim, çok duygulandım." Şimdi burada, bu gazete sayfasında bu sözler resmi nezaket bildirimleri gibi görülebilir fakat malum, sözler anlamlarını aynı zamanda söyleyenin ifadesinde bulur. O hanımefendi bunları dile getirirken gözleri dolu dolu olmuştu ve hissiyatı daha öte konuşmasına izin vermemişti. Aklının ve kalbinin, söylediği her sözün içinde olduğu muhakkaktı.
Toplantının açılışında üst düzey bürokratik görevliler, kuruluşların temsilcileri konuşmalar yaptılar. Ortak tema, insanı özgürleştirici bir süreç olarak değer kazanan eğitimde diyaloğun ve hoşgörünün yeriydi. Rusya Bilimler Akademisi üyesi, Şarkiyat Enstitüsü Onursal Başkanı ve Diyalog Avrasya'nın bir dönem başkanlığını yürütmüş olan Profesör Ribakov, dünya tecrübesinden damıttığı bilgelikle ilginç değerlendirmelerde bulundu. Dünyada yaşanan siyasi ve ekonomik krizin ardında maneviyat krizinin bulunduğunu ifade etti ve bu aşılamadığında diğer krizlerin son bulamayacağını söyledi. Maneviyat krizini doğuran, soy insani değerlerin ışıltısını yitirmesiydi. Böyle zamanlarda insanlığın büyük ahlak önderleri marifetiyle kendisine yeni yollar açtığını belirten Ribakov, uzmanı olduğu Hindistan'da Gandhi'nin böyle birisi olduğunu, şimdi ise Fethullah Gülen'in ahlaki temelde yeni bir yaklaşımı dile getirdiğini vurguladı. Ribakov'un benzetmesiyle bu bir "bahçıvanlık" işiydi. Kendisi zikretmese de 'bahçıvan'ın Şark dünyasındaki karşılığı malum. Ayrıca gönderme yapılan Hindistan'ın, büyük yazarı Tagore'un da Bahçıvan diye bir hikâyesi var. Kısaca, hayranlık duyduğu ancak yakınlaşma ihtimalinin olmadığı hanımefendiye, kendisini bahçıvan olarak işe almasını rica eder. Böylelikle onun ayak uçlarına çiçekleri serebilecek, bir gönül hizmeti verebilecektir. Gülümseyerek, "Peki bunun karşılığında benden ne istiyorsun?"a cevabı ise, "Yine bahçıvan olmak." diye cevap verir o kişi. Bahçıvanlık böyle bir iştir, başı da sonu da bahçıvanlıktır, hesap kitap değil.
Medyanın Sunduğundan Öte Bir Gayret
İki gün süren toplantının sonuç bildirgesinde bir dizi öneri sunulur. Bunlardan bazıları, ders kitaplarından karşılıklı olarak ırkçılığın ve ayrımcılığın çıkartılması, ortaöğretim kurumlarına tolerans dersleri konulması, uluslararası kardeş okullar programının geliştirilmesi, çocuklara ve gençlere yönelik kültürlerarası diyalog ve tolerans kampları düzenlenmesi, BM üyesi ülkelere çocuk haklarını savunan ombudsmanlık kurulması biçimindedir.
Bu önemli toplantı hakkında medya organlarında çok fazla haber çıkmadı. Oysa bugün yaşanan, yarın anlamını yitirecek olmasına rağmen manşete çıkarılan haberlere nispetle bu toplantı hepimizin geleceğiyle çok daha yakından ilgiliydi. Olsun. Bunun anlamı, kitlelerin gözünden ırakta da olsa, bu dünya için sessiz ve derinden önemli çalışmaların sürdürüldüğüdür. Bir yanda insanlığın kaderi, ortak geleceği için uğraşanlar varken, diğer yandakiler için ise en azından, neler yapıldığını öğrenmek için medyanın sunduğundan öte bir gayret gerekmez mi? Ortak hissiyata, düşünceye, iradeye sahip olanların herhalde asgari görevi de haberdarlık olmalı. Kim bilir belki de bu haberdarlıktan geleceğe yönelik olarak bir adım, bir katkı, bir söz, bir jest çıkar...
- tarihinde hazırlandı.