Balıkadam!

Fıkrayla başlayalım söze. Temel 'Bir bilmecem var sana İdrus' demiş. İdris merakla; 'Sor pakalum' cevabından sonra meraklı gözlerle Temel'e bakarken, bilmece gelmiş; 'Sarudur, kafestedur, öter..' İdris, biraz düşündükten sonra vermiş cevabı; 'Pülpül'.. 'Teğül' demiş Temel gülerek.. 'Kanarya' demiş İdris, yine yanlış cevap verdiğini söylemiş Temel. İdris ne dese, Temel kafa sallarken, 'Haçan pen pilemedum sen soyle pakalum' demiş İdris. Temel gevrek gevrek gülerek doğru cevabı patlatmış; 'Hamsidur'!.. İdris sinirlenmiş hafifçe; ama çaktırmadan soruyu basmış; 'Ula hamsi sari midur?' 'Boyarim oni' demiş Temel. 'Ula hamsi kafeste midur?'.. 'Koyarim oni' demiş Temel. 'Ula hamsi öter mi?' Temel biraz sustuktan sonra son cevabı da vermiş; 'O kadar kandırmacası da olsun artuk!'

Önceki gün Hürriyet'e bakınca aklıma bu fıkra geldi.. Hürriyet yöneticileri, kıskançlık mı, hazımsızlık mı bilemiyorum, tutulacak bir tarafı olmayan bir haberi, manşetlerine çekmişler: 'Türban atmayan okula tasfiye!' Tıpkı Temel'in bilmecesi gibi, içinde tek bir doğru bile geçmeyen, tamamen, kasıtlı ve gayz dolu haberin internetteki sayfasına bir de başka resmi 'etiksizce' (bu terim tutar mı acaba?) koymaktan haya etmemişler. Adli bir suçlu kadını, sırf çarşaflı diye Fatih Üniversitesi haberine iliştirmişler. Akılları sıra 'eşeğin aklına karpuz kabuğunu getirecekler!' Muhabir, kendi fantezisine göre süslediği haber tam olarak hedefine ulaşabilsin diye, olayı sadece Hemşirelik Yüksekokulu boyutunda tutmamak amacıyla, haberin sonuna bir de gerçek zihniyetini içeren bir ara başlık atmış: 'Üniversite de kapanabilir!' Hay ağzına sağlık Kamuran hemşire! Keşke, 'mutlaka kapatılmalıdır, hepsi derdest edilmeli, mallarına el konulmalı, sürgüne yollanmalı' falan da yazsaydın..

Olayın diplerine gizlenen zımni hasedi fark etmemiş olabilirsiniz.. Bu eğitim kurumlarının başarılarını, aldıkları dereceleri gizlemek için, üniversite sınavı birincisi çocukların tişörtlerindeki reklamları nasıl kazıtarak sayfalarına bastıklarını unutmuş olabilirsiniz. Bahsi geçen haber bu zihniyetin, ideolojik bağnazlığına örnek teşkil etmek üzere tarihteki yerine geçerken, gelin 19 Mayıs günü Milliyet'ten Güngör Uras'ın yazısından bir bölüm okuyalım: "'Orlando Sentinel" gazetesi yayıncısı Peter Brown, okuyucuların gazetelerden uzaklaşmasının ve güven yitirmelerinin nedenini kendi çevresinde araştırmış. Diyor ki: "Amerikalı gazetecilerin, normal Amerikan halkı ile aralarında uçurum oluşmuş durumda. Gazeteciler zenginlerin yaşadığı semtlerde yaşıyor, onlarla komşuluk, dostluk ediyorlar. Hizmetçileri, şoförleri, Mercedes marka otomobilleri var. Borsada hisse senedi alıp satıyorlar. Sadece devlet adamları ile politikacılarla ve zenginlerle konuşuyorlar. Evlerindeki espresso kahve makineleri ile övünüyorlar. "Chablis" tipi şarap içiyorlar. Yabancı filmleri izliyorlar. Mimarlık, yat, yiyecek, içecek, dekorasyon ve seyahat dergilerini okuyorlar. Kiliseye gitmiyorlar. Gönüllü sosyal hizmetlere ilgi duymuyorlar. Böyle bir gazetecinin halk ile ilgisi kesilmiş demektir. O halkı anlamaz. Halk onu anlamaz."'... Nasıl da uyuyor değil mi bizimkilere?!!

Temel'in Balığı ve Balıkadam..

Yukarıda bahsini ettiğim haberin çıktığı gün, Hürriyet gazetesinden bir yazar, Mehmet Barlas'ın ifadesiyle 'Emin isimli görevli', kendine yakışan bir şekilde esip gürlemiş.. Elbette ki, yazdıklarının tutulacak tarafı yok.. Ben şahsen bu yazar beyefendinin bu ülkede nasıl yazarlık yaptığını hala anlayabilmiş değilim.. Zira, bu meslek için bazı asgari 'gerekliliklerin' olması gerektiğine inananlardanım.. Bahsi geçen 'Emin isimli görevli' dün de esip gürlemelerine devam etmiş. Müslümanlığın belden aşağı düşürüldüğünü ileri sürerek, hepimize vaaz u nasihatlerde bulunmuş.

Emin isimli bu yazarın, din konusunda atıp tuttuğunu çok okur ve bunları özenle saklarım.. Biraz önce bahse mevzu ettiğim gereklilikleri taşımadığı için, bana bol miktarda malzeme bırakır kendileri. Bunun için ben ve kargalarım özellikle Emin isimli bu görevliye teşekkür ederim. Gelin, bir yazısında Diyanet'e, 'ben olsam Diyanet'in yerinde şöyle şöyle bir ilmihal hazırlarım' mealinde şeyler yazabilecek kadar kendini din adına yetkin gören bu şahsın, birtakım dini vecibeler hakkında yazdıklarına bakalım..

Tarih, 21 Mart 2000 Salı.. Kurban Bayramı'ndan hemen sonra.. Emin isimli bu muhteşem yazarımız, kurban hakkında yazıyor: 'Hemen belirteyim, eğer bazı din bilginlerinin belirttiği gibi kurban kesmek farz değilse, kendi adıma söylüyorum, bundan sonra kurban falan kestirmem. Parasını bağışlarım, daha büyük sevaba girerim.' Bu satırlardan bu görevli yazar beyefendinin kurban kestirdiğini anlıyoruz. Bunu üstelik 'farz' olduğu için yaptığı da yazısından anlaşılıyor. Anlaşılan bu uzman, bilge yazarımız farzlar ve 'vacip'ler hakkında muazzam donanıma sahip. Ve hatta televizyondaki tartışmaları da can kulağıyla dinlemiş ki, kurbanın farz olduğunu yazıyor. Hiç korkmasın derisini nereye bağışlıyor, geçmiş bayramlarda kestirdiği kurban derilerinin makbuzları var mıdır, gibi sorulara girmeyeceğim. Ben şunu merak ediyorum; 'Kurban kesmek farz değilse, bundan sonra kurban falan kestirmem.' diyen bir insan, İslam'ın diğer farzlarının ne kadarını bu kadar hassasiyetle yerine getirmiştir ya da getiriyordur acaba? Mesela oruç, namaz... Biliyorsunuz, üstelik bilginlerin bu konuda ihtilafı da yok, bağış da olmuyor... Kurban gibi bir ibadeti hakkında yazı yazmaktan çekinmeyen, bu ibadetini açıklayan bir 'mümin' herhalde diğer ibadetleri hakkında da bilgilendirir bizi. Kuşluk namazı kılar mı, teheccüd ile arası nasıldır? Evvabinleri kazaya mı bırakır, seferde kaza yapınca, orucu bozulur mu? Yoksa seyr ü sefer halinde, sefertasından teyemmümü necaset bahsine girer mi? Bunları anlar mı?

İsterseniz, bundan sonraki kurban ibadetini nasıl yapacağını açıklayan bu yazarımızın, yine din ve diyanet hakkındaki derin bilgilerinden istifade edelim.

Tarih 28 Temmuz 1999 Çarşamba. Hazret yine sinirlidir, esip gürlemekte 'dincilere' bindirmektedir. Muhataplarına 'Bunlar Sülün Osman'dan beter üçkağıtçılardır.' dedikten sonra, "Ağızlarında 'Allah, Kur'an, türban' sözcükleri sakız olmuş. Adamlara 'Kıl şurada beş rekat namaz' desen kılamazlar. Fatiha Suresi'ni okuyup 'Burada ne diyor?' diye sorsanız yanıt veremezler." Allah var önce hakkını teslim edelim. Kur'an'da Fatiha isimli bir sure olduğunu biliyor. Surenin ne olduğunu açıklamadığı için o bölüme girmiyoruz. Ama beni en eğlendiren şu cümlesi; "Adamlara 'Kıl şurada beş rekat namaz' desen kılamazlar..." İşte bu enfes.. Aynı zamanda doğru da.. Var mı aranızda 5 rekat namaz kılabilecek babayiğit Müslüman bilemiyorum. Ama Emin Abimiz kılıyor sanırım. Hangi vakit namazı olduğunu bilmiyorum. Sanırım, 'balıkadam namazı' oluyor. İslam dendiğinde hemen atışa geçmek için 'oltaya' binbir değişik ve cahil açıyla yaklaşılan namazın rekatidir 5.. Benden size bir bilmece, 'Sakallıdır, karteldedir, atıp tutar..'

Acaba nedir nedir?

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.