Hocaefendi İle Sohbet
İmam Hatip Okulları'nın orta kısmı kapatıldığı için, gençler ancak, 14 yaşından itibaren din eğitimi alabilmekte. Anavatan, bu noksanın, altı, yedi ve sekizinci sınıflara konulacak seçme derslerle telafi edilebileceğini belirtiyordu. Ama, DSP ile koalisyon kurarken, Ecevit'in itirazı üzerine, söz konusu formülden vazgeçildi.
Temel eğitim beş yıldan sekiz yıla çıkınca, Kur'an kurslarının da durumu tartışmalı hale gelmişti. Anne babalar, "Çocuklarımızı 14-15 yaşına kadar Kur'an kursuna gönderemiyecek miyiz?" diye soruyordu. Anavatan, bu itirazlara kulak verdi ve bir okulda beş yıl okuduğuna dair belge ibraz edenlerin, hafta sonunda veya yaz tatillerinde, Kuran kursuna gidebileceği hususunu, temel eğitim kanununa sokmak istedi. Ama, bu sefer, CHP tarafından engellendi. Mesut yılmaz, gene boyun eğdi.
Nihayet, Diyanet yönetmeliğinde bir düzenleme yapıldı ve beşinci sınıfı bitirenlerin hafta sonunda veya yazın, Kuran kurslarına gidebilmesine imkân veren hüküm, yönetmelikte yer aldı. İki gün önce, Danıştay, yönetmeliğin ilgili maddelerini iptal edince, Kur'an kursuna ancak 8 yıllık kesintisiz eğitimi tamamladıktan sonra, 14 yaşında gitme imkânı kaldı. Ebeveynin, evladına, 14 hafta 15 yaşına kadar din eğitimi vermesinin engellendiği bir demokratik ülke hiç görülmüş müdür? Bugünkü düzende, ne kadar dinsizseniz, ne ölçüde İslamiyet'ten uzaksanız, o kadar makbul sayılıyorsunuz.
İşte muhafazakar Anavatanın ülkemizi getirdiği nokta bu. İşi bu noktada durdurma niyetinde olmayıp fitili ateşleyenler mevcut. Hükümeti teşvik ediyorlar: "Aman gevşemeyin. Sırada, cemaatlere ait okullar ve yurtlar var. İstiyorlar ki, herkes kendileri gibi dinsiz, imansız ve Allahsız olsun. Onlar, farklı düşünenler hakkında ölüm tamtamları çalıp, manevi değerlerimizi tahrip etme gayretlerini sürdüre dursun, basın mensupları, sanatçılar, işadamları, emekli askerler ve memurlardan oluşan bir grup gerçek aydın, evvelki akşam, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın düzenlediği toplantıda, Fethullah Hocaefendi'nin dostluk ve uzlaşma çağrılarını dinledi. Her dine mensup ruhani liderin katıldığı toplantıda, Vatikan'ın temsilcisi, Fethullah Hocaefendi'yi, övgü, onu Mevlana'ya benzetti. Hocaefendi'nin, tılsımlı bir cazibe merkezi oluşturduğu, sevgi ve müsamahayı öğütlediğini ve bu mesajları alan herkesin ona doğru koştuğunu anlattı. Bayramlaşma sona erdikten sonra, daha ufak bir grup, Fethullah Hocaefendi ile sohbet etme imkanını bulduk. Ben kendisine, Demirel ve Ecevit'in Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın ödülünü almasının, hayra alamet olduğunu söyledim. "MGK kararları ve bir kısım medyanın kışkırtmasına rağmen, Genelkurmay Başkanı'nın ret ettiği ödülü, Demirel ve Ecevit'in alması, bir tesadüf veya sıradan bir gelişme değil, şuurlu bir tavırdır" diye kanaatimi belirttim. Hocaefendi'nin mesajları yumuşak ve yatıştırıcıydı: "MGK, bu milletin içinde çıkmıştır. Bir çok askerle emekli olduktan sonra görüştüğümüzde, aynen bizim gibi düşünüyor. Bir kısım medyada, tahrik edenler var. Bunlar tahribi ön plana çıkınca, sesleri daha iyi duyuluyor. Endişe üretiyorlar. Muhtemellere hükümler bina ediyorlar.
Halbuki, hükümler, vukuata bina edilmeli. Bundan, 15 sene, 20 sen, hatta 50 sene sonrası için tehlike yaratabilirmiş! İnsanları, potansiyel suçlu sayarsanız, herkese suç isnat edebilirsiniz. Sosyal demokratları, Marksistlerle bir tutabilirsiniz. Ülkem, ülküm diyene Turancılığı yakıştırırsınız. Dinim, diyanetim diyeni de, bunlar şeriatı arzu ediyor, din devleti kuracaklar diye suçlayabilirsiniz. Oysa, biz, 50 sene yüz sene sonrasını düşünmüyoruz. Biz, Allah'ın rızasına kilitlenmişiz. Alayı bırakıp, daha aşağısındaki bir şeye neden meyledelim?" Fethullah Hoca, eğitime yönelmesinin sebebini de şu şekilde izah etti: "Bu büyük milletin bir köşeye sıkıştırılmasına hazmedemedim, hiçbir zaman. Devletler muvazenesindeki yerimizi ve bölgedeki itibarımızı yeniden kazanalım arzusunu taşıdım yüreğimde. Bir karar alınırken neden bize de sormuyorlar? Niçin Türkiye'nin sözü geçmiyor? Küçük yaştan itibaren hep bunları düşünür ve ağladım."
- tarihinde hazırlandı.