"Kara Kutu" Değil

Korku kol gezmelidir ki, onların yaptıkları asla sorgulanamasın, kimse onları yargılama cesareti gösteremesin, haklarında suç duyurusunda bulunamasın. Bileklerinin bükülemeyeceği herkes tarafından bilinsin ki, onların elini öpmek mağlupların erdemi hâline gelsin!.. Ne zaman ki Ümraniye davasının ardından Ergenekon yapılanması çıktı ve Doğu Perinçek, İlhan Selçuk, Kemal Alemdaroğlu üçlüsü savcılığa çağrıldılar, işte o zaman Tuncay Güney ismi ortaya atıldı.

Aydınlık Dergisi, Tuncay Güney üzerinden konuyu saptırmak için olağanüstü gayretler gösterdi. Aydınlık, sadece konuları sulandırma ve saptırma konusundaki tecrübesi açısından incelense ortaya çok şeylerin çıkacağı kanaatindeyim. Fevkalade bir uzmanlık söz konusu ve Aydınlık'ta çıkan şeyler medyaya dağılmış uzantılar tarafından aynen kopyalanarak kullanılıyor.

Dolayısıyla İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek, ulusal ve yerel medyada uzantıları bulunan iki kök isim mesabesindedir. Birçok kalem onlarla birlikte hareket eder. Onların belli konularda ortaya koyduğu argümanlar domino taşlarının devrilmesi gibi yazar uzantıları tarafından sırayla işlenir ve en son yazara kadar bu böyle gider. Böylece bir konu birbirinden farklı mecralarda mütemadiyen yazılır, çizilir, gösterilir…

İşte, o yüzden olsa gerek bu üç ismin savcılığa çağrılması ve Ergenekon terör örgütünün kurucuları olarak yargılanması tam bir şok tesiri yaptı. Deniz Baykal bile -neyi kastettiyse- "… her şey düşünülmüş!" dedi. Ve o tarihten itibaren Ergenekon davası Anayasa Mahkemesi'ne AK Parti'nin kapatılması istemiyle verilen iddianamenin rövanşı olarak takdim edildi. Hâlbuki Ergenekon davasının başlangıcı, savcı Yalçınkaya'nın iddianamesinden çok daha önceydi. Eğer bir rövanştan bahsedilecekse, Ergenekon davasının seyrinden endişe edenlerin AK Parti'yi kapattırarak işin önünü alma isteği daha inandırıcı olmalıydı. Yani rövanş, kapatma davasıydı.

Olmadı. AK Parti katma davasından kurtuldu. Ergenekon sanıklarının yargısı ise sürüyor.

Şimdi yeniden başa dönüldü ve Tuncay Güney can simidi hâline getirildi. Sinekten yağ çıkarmakta usta kişiler, Tuncay'ın piyasasını bile oluşturdu.

Perinçek, Tuncay'ın Türkiye'ye getirilmesini ve ifadesine başvurulmasını istiyor. Perinçekgiller de 2001'de Organize Suçlar Şubesinde alınan ifadelerinin eksik olduğunu, ifadelerde Gülen Hareketi ile ilgili bölümlerin de bulunduğunu söyleyip duruyorlar.

Dava Ergenekon davası ve o ifadeler Ergenekon'a dair 2001 yılı itibariyle vermiş olduğu bilgilerden dolayı mahkemenin ilgisini çekiyor. Ama Perinçekgillerin derdi başka. Onlar olayın aydınlatılmasıyla değil, başından beri Tuncay'ın Gülen Hareketi ile ilgisini kurarak saptırma peşinde koşuyorlar. Onun için asıl soruları sormuyorlar. Onun için Tuncay "Benim Gülen Hareketi ile bir ilgim yok." demesine rağmen ısrarda devam ediyorlar.

Ve o yüzden "Faraç-Zelyut mantığıyla Ergenekoncular yargılansa en azından ağırlaştırılmış onar adet müebbet hapis yerler" dedim. Çünkü onların kafasına göre bir insan yoldan geçerken Gülen Hareketi'ne ilgi duyan birisine selam verse, hareket mensupları selam verenin tüm yaptıklarından sorumlu hâle getirilebilir. Eğer aynı mantık Ergenekon sanıkları için işletilecek olsa zorlamaya hiç gerek yok. Tuncay'ın kendisi "Doğu abi beni konuşturmasın!" diyor, zaten…

Ama bu mantık zalim bir mantıktır. Arkasında büyük bir güç olduğu zaman giyotin gibi işler ve masum insanları suçlu durumuna düşürerek başını kaldıramaz hâle getirir. Sonra eğilmiş başların bir daha asla doğrulmaması üzerine kurar planlarını. Korku kol gezmelidir. Herkes korkuyla hareket etmelidir ki, onların yaptıkları asla sorgulanamasın. Kimse onları yargılama cesareti gösteremesin; haklarında suç duyurusunda bulunamasın. Bileklerinin bükülemeyeceği herkes tarafından bilinsin ki onların elini öpmek mağlupların erdemi hâline gelsin!..

Burada zihinlerimizi şöyle bir tazeleyelim ve 1999 Haziran'ında Ali Kırca'nın, Sayın Gülen'in sohbetlerinden kırpılarak montajlanmış kasetleri yayımladığı zamanlara gidelim. Motaj kasetler üzerinden olayın yargıya taşınma sürecini, yargı sürecini ve nihayetinde Yargıtay Ceza Kurulu'ndan çıkan kaziye-i muhkeme hükmündeki beraat kararını düşünelim. En yüksek yargı kurumunun onayladığı beraat neyi ifade ediyordu?

Kısaca söylenecek olursa, kasetler üzerinde oynayarak masum bir hareketin mensuplarını mahkûm ettirmek isteyen bir kısım odakların varlığını değil mi?

Ve bu komplonun düğmesine basıldığı günlerde, eski bakanlardan Durmuş Fikri Sağlar canlı yayında şu cümleyi sarf etmişti: "… Görüyor musunuz? Hiç korkmuyorlar!"

İlahi Sağlar! Alnı ak yüzü pak insanlar neden korksun ki? Kim bilir kaç defa karanlık odaklar tarafından masumlar suçlu durumuna düşürüldü. Memleketimizin civan gibi delikanlıları hiç uğruna heder edildi. Başbakan asıldı; partiler kapatıldı. Ama şükürler olsun ki her şeye rağmen Türkiye'de hukuk var. Her şeye rağmen kötülüğe karşı direnenler var. Her şeyi göze alarak ülkesinin menfaatleri uğruna görevini yapma azmini taşıyan hâkimler-savcılar var.

Gelelim Tuncay Güney'in "kilit adam ya da kara kutu" oluşuna ve asıl soluması gereken soruya…

Tuncay, istismar edilmiş kim bilir kaç masum çocuktan sadece biri. Bu işlerin nasıl olduğunu anlamak için yine Ergenekon dokümanlarına müracaat etmek yeterli. İşsiz ve lümpen gençliğin nasıl istismar edileceği orada ayrıntılarıyla anlatılıyor. Yasin Hayal'lerin, Ogün Samast'ların, Erhan Tuncel'lerin silüetleri orada resmigeçit yapıyor. Tuncay Güney onların daha akıllısı… Kendisini nispeten de olsa ucuza kullandırmayacak kadar hesap kitap yapabileni…

Tuncay, Çorum'un köylerinden büyük şehre gelmiş bir ailenin çocuğu. Babasını kaybetmiş. Kendi ifadesiyle akıllı ve hırslı bir çocuk. Her zaman gözü daha yukarılarda. Onun için hangi merdivenden daha yükseğe çıkabileceğini araştırıp duruyor. Derken yolu ilk gençlik yıllarında Gülen Hareketi'nin kenarından geçip farklı mecralara doğru uzanıyor. Kıvrıla kıvrıla o zamanın "efsane ismi" Veli Küçük'e ulaşıyor. Küçüğün ekibinde bulunduğu zamanlarda Akşam Gazetesi'nde muhabir olarak çalıyor. İçine düştüğü karışık işler sebebiyle Akşam'dan uzaklaştırılıyor. Bu arada Doğu Perinçek'le tanışıp birtakım işler tutuyor. Küçük ile Perinçek arasındaki ilişkiler ağında dolaşıp duruyor. Sonra Organize Suçlar Şubesi'nin bir operasyonu ile yakalanıp sorguya alınıyor. Sorguyu yapan kişi şu anda Ergenekon davasından yargılanan Adil Serdar Saçan! İlginç değil mi?

Ve Adil Serdar, Ergnekon'un üzerine neden gitmediğini şimdilerde şöyle açıklıyor: "Baktım ki Ergenekon'u Fethullahçılar ortaya çıkarmaya çalışıyor..."

Görebiliyor musunuz? Fehmi Koru yazdı, Aksiyon Dergisi haber yaptı diye bir polis müdürü suç örgütünün üzerine gitmiyor. Görevi organize suç çetelerini ortaya çıkartmak olduğu hâlde!..

Tuncay Güney şimdi Kanada'da yaşıyor. Oraya nasıl ve neden gittiği belli değil. Küçük ve ekibinin arkasındaki daha büyük güce mi ulaştı? Yoksa Ergenekon'dan mı kaçtı? Orası bilinmiyor. Ama boş durmadığı da ortada. Bir şey daha ortada. Tuncay, 2001 yılındaki Ergenekon'u biliyor. Şimdi sene 2008'in sonu. Bu arada neler oldu neler… Lümpen gençler üzerinde kim bilir ne organizasyonlar yapıldı? Hatta son olaylara bakılırsa yine Ergenekon dokümanlarında geçtiği üzere Türkler ile Kürtleri birlikte organize etmiş olmanın sonuçları toplanıyor.

Farklı bir ihtimal daha var. Tuncay'a "kara kutu" diyenler eğer haklıysa, bu demektir ki 2001 yılında yakalanıp deşifre olmasına rağmen Tuncay'ın örgütle ilişkisi devam etmiş. Dolayısıyla Kanada'ya örgüt tarafından görevli olarak gönderilmiş ve şu andaki konuşmalarının da örgüt tarafından yönlendiriliyor olma ihtimali var. Orada ne görevler yaptığı ise henüz belli değil…

Sonuç: Adil Serdar Saçan, 2001 yılında çetenin üstünü örtmeyip görevini yapsaydı şimdi çok daha farklı şeyleri konuşuyor olurduk. Danıştay cinayeti işlenmemiş olabilirdi. DYP ve ANAP, Cumhurbaşkanlığı seçimini protesto etmek zorunda kalmazdı. Siyaset daha renkli olabilirdi. Ama olmadı. Çünkü Adil Serdar Saçan görevini yapmadı, tam tersine makamını Ergenekon'u gizleme uğruna bir örgüt elemanı gibi kullandı. Ama zaman affetmedi. Ergenekon şimdi yargı önünde. Serdar Saçan da öyle... Tuncay ise konuşmaya devam ediyor. Bense, onu her gördüğümde Ergenekon tipi örgütler tarafından istismar edilmiş daha kim bilir kaç çocuğumuz olduğuna üzülmekten kendimi alamıyorum…

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.