"Zelyut-Faraç" Mantığıyla Ergenekon Sanıkları Binlerce Yıl Hapis Yer
Başından beri bazı insanlar tutturmuş, "Ergenekon diye bir şey yok!" diyor. Üç milyon sayfayı aşkın belgenin olması, orgeneral seviyesinde insanların tutuklu yargılanması gibi realitelere rağmen aynı çevreler aynı ısrarlarını sürdürüyor.
Bir taraftan da sade suya tirit nevinden karıştırmalar yapıp duruyorlar. Mesela, savcıyla dipdedesine kadar uğraşıyorlar. Yetmiyor, bir meczup akraba bulup konuşturuyorlar. O da yetmiyor, savcı hakkında dava açarak tahrik edip taraf durumuna düşürme ve davadan çekilmesini sağlama taktikleri geliştiriyorlar. Mahkemeyi taşımaya çalıyorlar. Efelenip gözdağı veriyorlar. Yüzlerce avukatla gelip binlerce sayfa savunma hazırlıyorlar. Polisi 'Fethullahçı' ilan ederek "Bize verilecek mahkûmiyet kimin işine yarar?" türünden hukuk önünde hiçbir şey ifade etmeyen salt ideolojik atraksiyonlarda bulunuyorlar.
Bütün bunlara rağmen yine de insanlık adına kulak kabartıp "Acaba haklı oldukları taraflar var mıdır?" sorusunu sormadan edemedim. Hak nerede olursa olsun haktır ve hakka dilbeste olanların ona taraftar olması gerekir, diye düşündüm. İki örnek seçip yaklaşımlarını inceledim. Bunlardan biri, Alevi camiaya mensup Rıza Zelyut. Diğeri de Cumhuriyet Gazetesi'nin gediklilerinden Mehmet Faraç… Bir de ne göreyim, Zekeriya Öz'ün iddianamesine kusur bulanların mantığıyla Ergenekon sanıkları yargılansa ağırlaştırılmış en az 10'ar müebbet hapis cezasına çarptırılırlar.
Burada bir hususu acilen açıklığa kavuşturmak gerekiyor. Çünkü ortada katmerli bir zulüm var ve bizler bu zulme maruz kalanların en başında geliyoruz.
Mehmet Faraç'ın durumunu bilmiyorum ama Rıza Zelyut Alevi olarak bilinir. Cem Vakfı'nda yer almış, Alevilikle ilgili konulardaki yazı ve konuşmalarıyla tanınmış bir isim. Ama onu ısrarla 'Alevilik'ten ayırmak ve sadece Rıza Zelyut olarak ele almak gerekiyor. Çünkü yazı ve konuşma yoluyla yaptıkları 'elinden, dilinden ve belinden' emin olunması gereken insan tipine, yani Alevi felsefesine hiç uymuyor. O yere düşen bir göktaşını bile 'Fethullahçılık' meselesi yapmak üzere akla ziyan cümleler kurmaktan sıkılmadıkça onu inadına Alevilikten ayırmak gerekir ki oyunlar tutmasın. Anadolu'nun masum Alevileri, Alevi kimliliğini öne çıkartarak Ergenekonculuk yapanlar üzerinden birtakım hesaplara alet edilemesin.
Şimdi Zelyut'un mantığına geçelim ve son bir ayda yazdığı bazı cümlelerine göz atalım. "Ergenekon icat ettiler, PKK'yı büyüttüler" başlıklı iki yazı yazıyor Zelyut. Tarih, ekimin beşi ve altısı… Yani Aktütün baskınından sonraki iki gün… Bu yazılarda güya TSK'yi korumaya çalışan Zelyut, bakın faturayı nereye kesiyor: "Vatanseverlerin nefes alış verişini bile dinleyen Fethullahçı İstihbarat Şefi Ramazan Akyürek bunları takip etmeyi asla düşünmemiştir."
Rıza Zelyut'a göre Akyürek, büyükşehirlerde Kürt kökenli gençler arasında geliştirilen bayrak düşmanlığını hiç takip etmemiş. Hatta bu düşmanlık 'türban altında' geliştirilmiş… Malumdur ki irtica ile bölücülüğü devlete karşı ittifak hâlinde göstererek müdahale sebebi yapmak yüz yıllık bir hikâyedir ve bir süredir bu hikâye bazı çevrelerde yeniden anlatılmaya başlanmıştır. Zelyut sadece taşıyıcılık yapıyor. Hem de Ergenekon'a hikâye deyip son zamanlarda birçok canlı bombayı eylem yapmadan yakalayan Emniyet istihbaratının başındaki bir insanı 'sadece vatanseverleri dinlemekle' suçlayarak yapıyor.
Sonra ne yapıyor? Şemdinli savcısını 'Fethullahçı' ilan ediyor. Ardından soruyor, "Güneydoğu'da PKK ile mücadele eden ordu komutanlarını 'gizli örgüt üyesi' göstermemiş miydi bu savcı?" diye… Malum buradaki komutan Yaşar Büyükanıt oluyor. Aynı yazı içinde Zelyut dönüp bu sefer de şöyle diyor: "Eski Genelkurmay Başkanı Büyükanıt da PKK ile mücadeleyi 'BBG Evi'ne benzeterek işin ciddiyetini kavrayamadığını göstermiştir." Ama Aktütün'e saldıranların da 'BBG Evi'ndekiler gibi görüldüğünün belgeleri yayımlanınca da Zelyut, "bu yayını yapanların TSK'yi küçük düşürmekten başka bir amacının olmadığını" yazdı. Gerçekler ne olursa olsun Zelyut gibiler için sadece taraf ve karşı taraf var. Zelyut'un tarafı neresi, Alevilik mi?
Asla!..
Nasıl ama?
Genelkurmay Başkanı, PKK'yı kavrayamıyor; Zelyut (Paşa) ise iliklerine kadar biliyor. Ardından Şemdinli savcısını Fethullahçı ilan ediyor ki bir taraftan PKK ile bağ kurabilsin bir taraftan da savcı üzerinden 'Fethullahçıları' suçlama fırsatı bulsun. Hâlbuki savcı Ferhat Sarıkaya hakkında ne araştırmalar yapıldı. 'Fethullahçı' ilan edilerek çıngar çıkarmak üzere ne düzenler kuruldu; ama hiçbiri tutmadı. İftiradan başka bir şey değildi ve öyle de kaldı. Zelyut bu iftiraları tekrarlarken bir taraftan da Büyükanıt'a vurmaktan geri durmadı. Hâlbuki Savcı Abdurrahman Yalçınkaya'nın anında kütüğünü ve ilişkilerini çıkartanlar Ferhat Sarıkaya'nınkini çıkartamamış mıydı? Tabii ki çıkarttılar. Ama aradıklarını bulamadılar. Bir savcı doğru bildiği şeyi, hukukun gereği olarak yapmış; sonucunu da onurlu bir şekilde ödemişti. Keşke Büyükanıt, "Mahkemeye çıkar, kendimi savunurum" sözünü sürdürseydi. Mahkemeye çıkıp savcının iddianamesini iki paralık etseydi de herkes görseydi oyunu. Ama öyle olmadı. Savcı en ağır şekilde cezalandırıldı. Van mahkeme heyeti dağıtıldı. Ama tutuklu yargılanan 'iyi çocukları' yeni mahkeme de serbest bırakamadı. Ta ki dosya askerî mahkemeye havale edilinceye kadar…
Hukukun yanında olmak başkadır, birtakım oluşumların içinde olmak başka… Futbol fanatiği gibi devletçi ve TSK'cı olunamaz. Ama seviye bu işte… Hızını alamayan Zelyut devam ediyor: Ertuğrul Sağlam 'Fethullahçı' olduğu için Zaman Gazetesi'nin Denizli'ye karşı çıkıp Beşiktaş ile arasını açmak istediğini yazıyor. Sonra Beşiktaş'ı bir Cumhuriyet kulübü ilan edip cumhuriyetçiliğin gereğini yapmayı tavsiye ediyor. Bununla da hızını alamıyor ve ekliyor: "Amerika'da beslenen Gülen'in Zaman Gazetesi ise 'Karanlık güçler OHAL için devrede' biçiminde manşet atarak ordu düşmanlığını ve PKK dostluğunu ortaya koyuyor." diyebiliyor. Sonra da ağıt yakma faslına geçiyor. Önce Çetin Altan'a oğulları Ahmet ve Mehmet'in durumundan dolayı yakıyor ağıdı, sonra da NATO'cu olmadığı için(!) başına gelenlere katlanmak zorunda kalan Şener Eruygur'a…
Gördüğünüz gibi bütün yollar 'Fethullahçı' olarak adlandırdıkları masum insanları ordu düşmanı ve PKK yandaşı ilan etme noktasına çıkıyor. Zelyut bunu ne adına yapıyor?
Hangi delile dayanarak yapıyor?
Şimdi kendi istekleriyle telefonlarını dinlemeye aldıran Cumhuriyet Gazetesi'nin gediklisi Mehmet Faraç'a iki cümleyle temas edelim. Faraç'ın 'Fethullahçılar' aleyhinde olacak diye yaptığı haberler başlı başına bir fecaat belgesi. Haberin unsurları açısından incelense hemen işten çıkartılmasını gerektirecek kadar acayip… Ama konu bu değil… Faraç da tıpkı Zelyut gibi 'Fethullahçı'ları, suç olacak ne varsa hepsiyle ilişkilendirmek için kıvranıp duruyor. Zaman Gazetesi'nin hava kuvvetleri komutanı 'lehine haber!' yapmasını soru işaretiyle karşılayıp Hırant Dink cinayetinde adı geçen Erhan Tuncel'i daha önce defalarca yaptıkları gibi 'Fethullahçılar'la ilişkilendirme çabalarını tekrarlıyor. Danıştay cinayetinde de Alparslan Arslan aynı şekilde ilişkilendirilmeye çalışılmıştı. Ama şimdi o cinayet Ergenekon örgütünün silahlı eylemi olarak mahkeme önünde. Faraç ve Zelyut ise Ergenekon iddiasıyla içeri alınanlara iftira atıldığını söylüyor. Ardından soruyor Faraç, "Sezer, Ergenekon çetesinin neresinde?" diye…
İlahi Faraç! Onu İlhan Selçuk'tan daha iyi kim bilebilir ki? Konunun en bilgilisi yanı başında duruyorken sorduğu soruya bakar mısınız?
Şimdi diyorum ki, kimler tarafından yapıldığı yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlayan her türlü kirli olayı, bu iki kişinin 'Fethullahçılar'la ilişkilendirmede kullandıkları yol ve mantık Ergenekoncuların yargılanmasında kullanılsaydı durum ne olurdu?
Allah'tan ki bu iki kişi savcı değil. Yoksa Ergenekoncular bir daha asla güneş yüzü göremezdi…
- tarihinde hazırlandı.