Günümüzde Hicret
"Dünyanın her yerinde olmayan Türkiye, istediği yerde olamaz." Bu ifadeler bir ufuk insanı olan muhterem Fethullah Gülen'e ait.
Sadece söylemekle kalmıyor, kendisinin tavsiyelerine değer verenleri sürekli bu yönde teşvik ediyor. Dünkü yazımda son kitabı Ümit Burcu'ndan bahsetmiştim. Aynı kitaptan ilk yüz bin baskının üç günde tükendiğini, ikinci yüz binin basıldığını öğrendim. Dünyaya açılmayı tavsiye eden sohbetinden de şu ifadeleri okuyucularımla paylaşmak istiyorum:
"Özellikle 90'lı yıllarda yurtdışında kaldığım yerlerde Allah Rasulü'nü çok garip hissetmiştim. 'Buralarda çok az anılıyorsun ya Resulallah, herhalde çok gurbet yaşıyorsun' demiştim. O'nun ruhaniyetinden özür dileyerek, 'Davud'un sesi Seninkinden yüksek çıkıyor. Süleyman'ın sesi Senin sesinden daha çok duyuluyor. Her yandan Musa'nın sesi, İsa'nın sadası geliyor, o ses ve sadalara da ruhlarımız kurban. Ama ya Rasûlallah, en gür ve yüksek sada Senin olmalı değil miydi?' demiştim. Ümmetinden birisi olarak Efendimiz'e karşı derin bir mahcûbiyet duymuş, çok utanmıştım.
"Bu mülâhazalarla dolduğum anlarda öyle arzu ediyorum ki, mümkün olsa ve elimden gelse, Türkiye'den bir milyon insanın 'hicret' deyip yollara düşmelerini sağlasam. Türkiye'de kardeş, dost, arkadaş, sempatizan seviyesinde söz ve teşviklerime değer veren insanları hicret niyetiyle dünyanın değişik yerlerine gidip yerleşmeye teşvik etsem. Sanayici, işadamı, doktor, üniversite ya da yüksek lisans öğrencisi.. kim ne olursa olsun, kendi durumlarına göre şartları zorlamalarını, hayatlarını idame ettirecek kadar bir iş tutturmalarını ama, bulundukları yerlerde mutlaka dinî ve millî değerlerimizin temsilcileri olmalarını, tarihî birikimlerimizi başkalarıyla da paylaşmalarını söylesem.
"Öyle inanıyorum ki, bir yolunu bulan herkes sebepler dairesinde kendine düşeni yapıp sonra da Allah'a mütevekkil olarak mutlaka hicret etmeli; gittiği yerde bir diplomat gibi vatanımızın ve milletimizin temsilciliğini yapmalı, oradan Türkiye'yi gözetip, Türkiye'yi kollamalı. Yüreği daima Türkiye için çarpmalı, vatan ve millet adına yükselen menfi ya da müspet sesleri bir de oradan dinlemeli, bazı kapıları Türkiye hesabına zorlamalı ve milletimizin istikbali için ne yapılması gerekiyorsa onu yapmalı.
"Neylersiniz ki, bunları arzulasam ve dilimin döndüğünce hicrete teşvik etsem de bu konuda bir müeyyidem -yaptırım gücüm- yok benim. Öyle olunca da gitmeyen gitmiyor; tabii sevaptan da mahrum kalıyorlar ve gitmeyenlerin pek çoğu da bencilliğe gömülüyor. Bu sebepledir ki, Cenab-ı Hakk bazılarını te'dib de ediyor; samimi müminleri birbirine düşürüyor, onlara birbirlerinin kusurlarını gösteriyor, neticede herkes diğerinin savcısı gibi davranıyor, başkasında günah aramaya başlıyor. Oysaki, 'Allah yolunda hicret eden kimse yeryüzünde gidecek çok güzel yerler ve bolluk (imkân) bulur.' (Nisa, 4/100) mealindeki İlahî beyana itimat ederek gitseler, hem Allah rızasını tahsil edebilecekleri bir yola girmiş olacak, hem de başkasının günahlarının peşinde olma yerine sevap arkasından koşacaklar.
"Söz buraya gelmişken, son dönemde Anadolu'nun bağrından çıkıp her biri bir eğitim gönüllüsü olarak dünyanın her tarafına seyr u seferler düzenleyen ve açtıkları okullarla ülkemizin, milletimizin yüzakı olan muhacirleri yâd etmemek vefasızlık olur. Aydın (Bolak) ağabey, dilini, kültürünü bilmedikleri yabancı ülkelerde, çok ağır şartlar altında, yazın kavuran sıcağa, kışın da donduran soğuğa rağmen vazife yapan gencecik öğretmenleri gözleri dalarak ve heyecan içinde anlatırdı. Evet, bu devrin karasevdalıları da hicret kervanına katıldılar. Giderken geri dönmeyi düşünmediler. Beklenti içine de girmediler. Beklentisizlikle gitmeselerdi onların hicreti de yarım kalırdı." (Ümit Burcu, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Yayınları, sayfa 176-178)
- tarihinde hazırlandı.