Yeni Bölücülük: Ulusalcı-Küreselci
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı sıfatıyla MİT Müsteşarı Sayın Şenkal Atasagun'a 8 Nisan 2005 tarihli bir yazı ile başvurarak; "son zamanlarda piyasada, illegal olarak dağıtılan ve gerek vakfımız ve gerekse Onursal Başkanımız Fethullah Gülen hakkında gerçeği yansıtmayan ithamlar içeren 3 adet CD'de yer alan bilgilerin MİT'e ait bir rapora dayandığı" iddialarına açıklık getirilmesini talep etmiş ve şöyle demiştik:
"Bilgi Edinme Yasası gereğince kanuni hakkımızı kullanarak, ilgili raporun kurumunuz tarafından hazırlanıp hazırlanmadığının; eğer hazırlanmış ise bu CD'lere nasıl girebildiğinin ve bu CD'lerin kimler tarafından hazırlandığının tarafımıza bildirilmesini arz ederiz."
Dilekçemize, Zaman gazetesinde 31 Mart 2005 tarihinde yayınlanan "Gerçek Bölücülük" başlıklı yazımı da eklemiştik.
20 Nisan 2005 tarihli bir yazı ile MİT Bilgi Edinme Birimi'nden şu cevabı aldık:
"İlgiye konu başvuru talebiniz incelenmiş olup, müracaatınız ile ilgili hususlar; 4982 sayılı kanun uyarınca yürürlüğe konulan 'Bilgi Edinme Hakkı Kanunu'nun Uygulanmasına İlişkin Esas ve Usuller Hakkında Yönetmelik' kapsamında değerlendirilmiştir.
"Bu bağlamda, dilekçenize konu raporun hazırlanması veya dağıtımının, kurumumuzla herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır."
MİT'ten gelen bu cevabî yazının iki açıdan önemi bulunuyor. Birincisi, AB uyum yasalarının uygulanması açısından devlet kurumları üzerlerine düşen sorumluluğu ciddiyetle yerine getirmektedir.
İkincisi, milletimiz üzerinde daha önce uygulanan bölücülük oyunlarına bundan böyle birtakım dedikodu, yalan ve iftiralarla devlet kurumlarını bulaştırma yolu tıkanmaktadır.
Kapı kapı dolaşılarak dağıtılan CD'ler konusunu neden bu kadar önemsediğimizi bir daha izah etmemiz gerekiyor. Bu CD'lerde, diyalog ve hoşgörüyü savunanlara en ağır ithamlar ve suçlamalar yöneltiliyor. Sayıları az da olsa gazete, televizyon imkanlarını da bu karalama kampanyasına ve provokasyona alet eden insanlar, diyalog ve hoşgörüyü bir "gavurlaşma" ve "gavurlaştırma" faaliyeti olarak takdim ediyor, daha da kötüsü, ayet ve hadislere sadece bir açıdan bakarak işi "kâfir" ithamına kadar vardırıyorlar.
Halbuki değil bir topluluğu, tek bir insanı bile "küfür"le itham etmek, dinimize göre altından kolay kalkılamayacak bir vebâldir. Zira Peygamber Efendimiz (sas) buyuruyor ki: "Bir Müslüman başka bir Müslüman'a 'kâfir' dediği zaman ikisinden birisi mutlaka kâfir olur. Eğer küfür isnat edilen insan gerçekten kâfirse o söz yerini bulur. Fakat değilse, o zaman söz, küfür isnat edene döner ve o kâfir olur." Ayrıca dindar insanları birbirine düşürme gayreti, yeni bir bölücülük mayalamaya çalışanlara alet olup fitneye karışmak demektir.
Aziz milletimiz bundan önce ilerici-gerici, sağcı-solcu, laik-dindar, Türk-Kürt, Sünni-Alevi diye bölünmeye çalışıldı. Şimdi de özellikle AB üyeliğini engelleme adına "ulusalcı-küreselci" diye yeni bir çatışma içerisine sürüklenmek isteniyoruz. İnsan haklarına, çoğulculuğa, parlamenter demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, din ve vicdan özgürlüğüne sahip çıkan ve bu ilkeler doğrultusunda dünya ile birlikte yürümek zorunda olan bir Türkiye'den gerçek milliyetçilerin hiçbir rahatsızlığı olamaz.
Kaldı ki sevgi, diyalog, hoşgörü, başkalarının konumuna saygı; bugün ortaya çıkan bir yol değil, bizim inancımızın ve milli yapımızın özüdür...
- tarihinde hazırlandı.
