Oldukça.. Diyorlar da!
Eşden dosttan: "Bildiğim iyi bilir bilmediği yoktur" yollu şanını şöhretini duyduğumuz Hocamız, Recâî Güllap dan olarak da her yazdığını ayrıca "hoşnûd" okuduğumuz kapı komşumun bir güzel yazısında adımı görmek, ne yalan söyleyim, bu yaşımda bile beni sevindirdi. Demek, bizim gibi yazıcılar için, geçkin yaşlarında herhalde, bir parmakçık bal bile zehir olabiliyor da incecikten çekilmiş bir çift satırdaki gönül sesleri bal peteği yerine târifsiz lezzetler oluşturabiliyor. Fuzûlî gibi, günümüzde yazıcı da yaşlanınca kapısına gelen sabah yelleriyle yetinemiyor gâlibâ; halbuki çağ dedikleri, benim yaşıma gelince insanın öncekilerden ömür tüketme bakımından pek bir ayrıcalığı olmadığını kolayca ayırdedebileceği şu zaman, oyalayıcı binbir çeşit yalanı yaldızıyla, hele bir yazıcı eskisini pek öyle "bad-ı sabâ"lara "hâb-ı safâ"lara muhtaç bırakmıyor velâkin ehil bir gönülden gelen küçücük esintiler yine de bütün zenginliğine rağmen yoksulun yoksulu olan çağımızın tümüne bedeldir bence.. bu yüzden de kapı komşum Recâî Güllapdan Bey'e bin kere minnet!... deyip nicedir yazmayı düşündüğüm halde erteleyip durduğum şu anlamsız, şu sokak süprüntüsü; şu, dünya dillerinin en zengini Türkçe'yi yoksullaştırmak uğruna hesaplı kitaplı sinsiliklerin "ürünü" olarak pazara sürülmüş, alıcısı da zâten hazırlanmış bekletilmekte olduğundan olur olmaz ve birdenbire, herkesin diline yapışıveren (oldukça) sözüne geçeceğim.
Elbette her yayınında değil ise de bir çoğunda milletine ters düşmeyi seven, bundan da ısrarcı; haber sunuşunda bile N. Hikmet'ten dem vurur iken ağzı kulaklarına varacak ölçülerde inandırıcılıktan uzaklaşmayı hüner bellemiş ünlü TRT bu (oldukça)nın yaygınlaşmasında başı çekti. Eğer sokağa atılacak bir yarım saatiniz var ise açın TRT'nin herhangi bir dalgasını, işkencesine de katlanarak, dinleyin; en az üç beş kere, hem de olur yerde olmaz yerde (oldukça) sözü kulağınızı tırmalayarak, midenizi bulandıracaktır. Eğer bir de benim gibi hasta bir Türk Dili aşıklısı iseniz duyduğunuz her (oldukça) sözü ciğerinize mızrak gibi saplanacak, beyninize kurşun gibi girecektir. Fakat TRT, milletine ters gelen yayınları bağışlansa bile, bu hiçbir vakit bağışlanamayacak olan Trk Dili'ne karşı ilgisiz ve boş verici tutumundan kolay kolay vazgeçmeyecektir.
Herkesten ve her şeyden önce TRT denilen millet parasıyla var ve dünya dili Türkçe yüzünden ayakta kalan kuruluşun, varlığını borçlu bulunduğu ana kaynaklara saygılı olması, kılı kırk yarmadan Türkçe'yi ağzına almaması gerekir, şarttır, elzemdir! Lâkin ve ne yazık... haber söyleyicisinin binbir gülücükler, türkü türlü yüz ışımaları içinde hazırlanarak her haberine başladığı Sovyetçilik dellalı N. Hikmet kadar olsun Türkçe'ye saygı duyamıyor.
Şu sokak süprüntüsü (oldukça) sözünden uzatarak vardığım TRT taşlaması bu yazının konusu değil; ayrıca yazdı idim, yazıyorum, yazacağım da TRT, Türkçe'nin zenginliğini yok edici, kısırlaştırıcı ilgisizlikleriyle yazıya konu olduğu, oldukçayı da fazlaca sevdiği için kendiliğinden araya girdi. Halbuki ben, gazetemiz Zaman'ın Pazar Eki'ndeki Şemsinur Bektaş kızımızın bir yazısından, (Fethullah Gülen de var) başlıklısından alacağım örnekteki (oldukça) sözü üzerinde duracaktım. Recâî Güllaptan Bey kardeşime minnet borcumu ödeyip bu ne udüğü belirsiz oldukçanın defterini dürmeye niyetliydim. Şemsinur Bektaş'ın söz konusu yazısındaki: "... Seyirsinin dikkatini daha çok çekmek" diye başlayıp, ".. oldukça ünlü.." tanımlamasıyla sürdürdüğü deyişteki ünlülüğün yakışmadığı ve bağdaşmadığı oldukça eklemesine geçecektim.
Geçmeden önce bir hatırlatma daha yapmak mecburluğundayım; çünkü Şemsinur Hanım boşuna kendini yormuş; bana göre tiyatroyu hiçe saymanın ustası olmaktan öte "hiçbir şey" bile olamayan bir abuk sabuk konuşur güldürücüyü, değil ise taşlayıcıyı usta oyuncu yerine koyup yazması boşuna bir zaman harcamaktır. Yazısında adını andığı kişi seyircisini küçümseyen, küçümseyişi alkışlandıkça hatta aşağılayan bir şımarmış ya da şımartılmış tiyatro kopuğu, sıradan bir (aksesuar) niteliğinde hatta bu durumda bile olamamış; abuk sabukluğu ve ağzına geleni tartmadan söylemeyi tiyatro dili yapmakla tiyatronun birinci şartı olan dile ihânet etmeyi hüner sanmış olduğu için de sokak güldürücüleri kadar değer kazanamamış;fakat üflene şişirilmiş bir kişidir. Bence bir usta sirk palyaçosu bile ondan daha çok sanatkârdır, hattâ şebek dediğimiz halk güldürücüleri daha ustadır, sanatını daha az satıyor daha çok yüceltiyordur; bu yüzden de hakkında yazılmaya değmez diye düşünüyorum.
Güldürücüler bile güldürürken saygı sınırını zorlamaktan korkar, kaçınır; taşlayıcılar ise en az taşladıkları kadar değerli ve ona eş ruh zenginliğinde olmalıdır.. olamıyorlarsa komşu bahçesindeki nefis elmaları taşlayan mahalle veletleri durumuna düşürürler kedilerini, bu duruma düşen de tiyatro sanatı diye bir sanattan söz edemez. Yazık ki bizden güldürücünün kendini aşağılayışına alkış tutan, özüne söğüldükçe şakşak deliliği şiddetlenen gülücüler kendilerini tiyatro seyircisi sandıkça sahnedekiler de şişebildiğine şişiyor, şişeceklerdir de! İçi kof bir acâyip şişliğe de bizler "usta oyuncu" deyip duracağız.
Bütün bunlardan sonra gelelim şu mendebur (oldukça) sözüne.. çok, pek çok, iyi, iyice, epeyce, hayli, bir hayli, gereğince, gereğinden az (veyâ çok) yeterince, yeterini aşmış, yeterli, mükemmel, mükemmelin üstünde, ötesinde.. ve daha sayabileceğim bir bu kadar sözler var iken zengin Türkçemizde, bunların birini bile düşünmeden gelip bu süprüntü (oldukça)ya tıkınmak caanım Türkçeye ihânet edenler kervanına katılmaktan başka bir anlam taşıyamaz. Nitekim bizim örneğimizde, ünü Türkiye dışına taşmış Fethullah Hoca gibi bir insan için (oldukça) ünlü demek o mükemmelliği aza indirmek bile olabilir ki, bu pespâye kelimeyi kullanırken dikkat etmek gerekir. Ayrıca oldukça sözü, Türkçenin Özbek'inden Tatarına, Gagavuzundan Türken, Kırgız, Kazak'ına, Yakut'undan Tuva'sına bütün ağız ve lehçelerinde anlamı bütünleşememiş azlığı ifâde etmektedir.
Çünki sözün kendisinde, -k ekinden de sonra eklenilmiş azlık, azımsama, az görme eki olan –ça eki bulunmaktadır ki (oldukça) denildikten sonra getirilecek her ismin bütünlüğü veyâ mükemmelliği aza indirilecek demektir. Nitekim bir zamanların fâciâsı ünlü Türk Dil Kurumu'nun sözlüğünde bile oldukça karşılığı (biraz) sözü ile de açıklanmıştır. Profesör Fâhir İz, İngilizce Türkçe-Türkçe İngilizce sözlüğünde çok açık olarak (oldukça, karşılığı rather, rather, karşılığı biraz) diye açıklamalarda bulunmuştur. Böyle anlarda en iyisi halka bakmak, halktan öğrenmektir. Anadolu'nun, özellikle Türkmen-Yörük yoğunlaşmasının bulunduğu yörelerde (oldukça) lâfı azımsanma anlarında söylenilmektedir. Eskiden kız görücüleri dönüp geldiklerinde gelin adayları için, biraz dudak bükmelerde biraz yüz eğişlerinde şöyle bir yarım bakar: "Eh, işte, ne deyim.. oldukça güzel.." der, susarlardı.
Biz ise şimdi, özellikle TRT; var ise de oldukça yok ise de oldukça deyip duruyoruz; sanki Türkçeyi kıran girdi ya da bir çekirge sürüsü Türkçeyi kemirme hırsıyla bulut bulut uçuşmakta... Allah saklasın; bir de dilsizleşir isek derdimizi nasıl anlatırız?
- tarihinde hazırlandı.