Müesses Nizamın Umurunda mı Dünya!

Mahalli seçimleri bitirdik. Ülkenin şehir ve ilçelerini beş yıl süreyle yönetecek başkanlar görevlerine başlıyorlar. Türkiye politikasını belirleyen devlet ve siyaset adamları sene başından beri gündemimizi bir hayli etkileyen bu seçimlerden alınacak bütün mesajları alacaklar şüphesiz.

Yeni süreçte Türkiye'nin bazı sorulara cevap vermesi gerekiyor. Bu sorulardan en önemlisi; ABD'nin muharip askerlerini bu bölgeden çekmesinden sonra ortaya çıkacak boşlukların nasıl doldurulacağı...

Ülkenin içinde çok ciddi bir kavga var. Darbecilerle demokratların ya da Ergenekoncularla demokratik seçimler sonucu yönetime gelenlerin kavgası! Bir bakıma Türkiye'deki kavganın galibi, biraz önceki sorunun cevabını da verecek.

Müesses nizama göre Türkiye, iç ve dış düşmanlarla çevrili olduğu için bütün gücünü, vaktini, enerjisini bu iç ve dış düşmanlarla uğraşarak geçirmeye mecbur. Kapıkule ile Habur sınırlarının dışında kalan coğrafyalar bizi ilgilendirmiyor. Ne Ortadoğu, ne Balkanlar... Dünyanın gidişinden bize ne!

Bu, Osmanlı'nın tarih sahnesinden ayrılmasından sonra yeni Ortadoğu haritasında bize biçilen görevdi. Bu görevin temelinde Türkiye'yi Ortadoğu petrollerinden uzak tutma politikası vardı. Daha doğrusu Osmanlı coğrafyasını birbirinden uzak tutmaya yönelik amaçlar güdülüyordu. Biz okullarımızda yıllar boyu 'Araplar bizi arkadan vurdu' hikâyesini okurken, Araplar da 'Osmanlı bizi sömürdü' hikâyesini dinledi. Bütün hikâyelerde Araplar pisti, Türkler Müslüman bile değildi. Ortadoğu'ya yeni harita çizenler, buradan fiziken ayrılırken, yerlerine bıraktıkları yöneticilere de bu haritayı mutlak surette koruma görevi verdiler. Bütün Ortadoğu ülkelerinde yönetim ceberutların ve azınlıkların eline verildi. Yani neredeyse hiçbir yönetim gücünü halktan almadı. Bu harita çizenlere göre bölgedeki yöneticiler kendilerinden başka bir yerden güç almaya başlarlarsa haritanın varlığı da tehlike altına girebilirdi. Zaten Türkiye'deki bütün darbelerin arkasında bu haritayı çizenler vardı. İktidar ne zaman halkın eline geçme temayülleri gösterse Türkiye'de darbe olurdu. Ülkede Lozan'ı koruma örgütleri var. Bu örgütler bilinçaltımıza her zaman 'Lozan giderse Sevr gelir'i işleyip durdular. Lozan'ı koruma örgütlerine derin devlet de denebilir. Mesela bütün ulusalcı akımlara bakın, onların asıl düşmanlarının Türkiye'nin kabuğunu kırmaya çalışanlar olduğunu göreceksiniz. Mesela Özal'a şiddetle karşıydılar. Yoksa, Türkçenin bir dünya dili haline gelmesi için çok ciddi gayretler sarf eden Fethullah Gülen'e, ulusalcılık adı altında niye düşmanlık yapılır? Bunun izah edilir bir tarafı var mıdır?

Ama her şeye rağmen bu ülke hızla değişiyor. Türkiye artık kafasını kaldırıp etrafına da bakmaya başladı. Toplum demokratik teamülleri ve yönetim biçimini bir hayli benimsedi. Türkiye artık ne yumuşak ne de sert demir yumrukla yönetilemiyor. Kısır çekişmeler içinde semboller kavgasına hapsedilmiş bir ülke olmaktan bir hayli yılmış durumda. Bugün Türkiye'nin önünde Kuzey Irak'ta, Suriye'de, Ortadoğu'da, Kafkaslar'da çok büyük siyasi ve ticari açılımlar yapma fırsatı var. Batı açısından baktığınızda da Batı'yla hesaplaşmayan, Doğu'yla bağını koparamayan bir ülkenin varlığı aslında onlar için de bir tehdit değil.

Böyle bir fırsatın önünde en büyük engel, hâlâ Türkiye'nin iç dinamikleri. Bir ideoloji olarak Lozan'ı muhafaza etmek düşüncesi Türkiye'nin bölgesel etkinliğinin önündeki en büyük engel olarak duruyor. Cumhuriyetten beri önümüze konulan semboller ve bunlara hayat memat derecesinde önem atfetmek, elimizi bir hayli zayıflatıyor. Türkiye'nin birçok kırmızı çizgiyi yeniden tartışması ve yeni dengelere göre yeniden kendini dizayn etmesi lazım. Çünkü böylesine bir fırsat her zaman çıkmaz karşımıza.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.