Bir Çift Sözle Madalyon'a Devam
İşte Fethullah Gülen Hocaefendi'nin Fransa'daki olaylarla ilgili en derli toplu analizlerden sayabileceğimiz görüşleri çok farklı perspektifler sunuyor bizlere. Sosyokültürel ve tarihi açıdan olayın çerçevesini çok güzel çiziyor. Müslüman ve Batılı ülkeler arasındaki münasebetler konusunda her yönüyle enfes analizler yapma kudretine sahip Hocaefendi, yer yer dünyada yaşanan sosyal hadiselerle ilgili beyanlarda bulunuyor.
Aksiyon dergisin yayınladığı Paris olaylarını da kapsayan bu röportajın bir bölümü Madalyon programında ekrana yansıtıldı. Fakat bir konuşmacının Hocaefendi'nin analizlerine tepkisi oldukça ilginç oldu. Konuşmacının "Fethullah Gülen hangi sıfatla bu değerlendirmeleri yapıyor? Kendisi Amerika'da yaşıyor, Fransa'daki olaylar hakkında nasıl böyle değerlendirmelerde bulunabilir?" şeklindeki değerlendirmelerine karşı elbette bir çift söz söylemek gerekirdi. Ama zaman yetmediği için orada bu imkanı bulamamıştım. Bilimsellikten uzak bu tür değerlendirmeler bana yabancı değil, bir kaç kez Hürriyet ve Cumhuriyet'in bazı köşe yazarlarının makalelerinde de benzer şeyler okumuştum. Her nasılsa böylesi yaklaşımlar yabancı bilim adamları veya entelektüelleri tarafından sergilenmiyor. Sayıları çok az olan ve giderek de azalan yerli aydınlardan geliyor. Elbette çok yazık.
Herkes biliyor ki, Hocaefendi büyük bir mütefekkir, bir düşünür. Fen ve sosyal bilimlere ait farklı disiplinlerle ilgili gelişmeleri mükemmel şekilde sentez kudretine sahip bir alim. Millet ona hakettiği sıfatı vermiş zaten. İlla "bir sosyoloji enstitüsünde çalışması, o konuda araştırma yapması" veya isminin önünde bir titrin olması gerekmiyor. Yaşayışı ve sözüyle yüz binleri harekete geçiren, Türk milletinin dünya çapında kültürel açılımına öncülük eden bir insan için "hangi sıfatla Fransa olayları hakkında değerlendirme yapıyor" diye bir yargı olamaz. İnsanın biraz da "sıfat"ına değil, zatına ve ne dediğine bakmak gerekir değil mi?
Geçen gün Ali Bulaç'ın Hocaefendi'yle ilgili yazdıkları konuya açıklık getirici nitelikte:
"Teşbihte hata olmasın, büyük adamlar harddisk gibidir. Tuşa basmadıkça ekrana bilgi yansıtmazlar. Sual sormak suretiyle bilginlerin tuşuna basabilirsiniz. Onlar da size cömertçe bilgi verirler. Bana ait sorular vardı; ancak Hocaefendi'nin yanına girmeden o anda sipariş de aldım. Görüşebildiğimiz sınırlı zaman diliminde birkaç sual sorabildim. Aslında Hocaefendi interaktif cevap vermeyi seviyor. Sorular onun zihnini harekete geçiriyor. Belli ki çok okuyor. Seçerek okuyor. Okuması hem dikey hem yatay. Yani bir anda hem geçmiş ilimleri hem modern dünyaya ilişkin gelişmeleri takip ediyor. Türkçeyi çok iyi kullanan birkaç ustadan biri olması hasebiyle, insan bazan hitabetine kapılıp asil konuyu unutuyor. Bir soruya öylesine geniş bir ufuk çizerek cevap veriyor ki sanki tarih, ana kaynaklar elinin altında. Hocaefendi'ye üç ana grupta sual sordum: a) İslami (örneğin ilk günah, yasak meyve, tasavvuf); b) Siyasi (İslami akımların siyasi ve ulusal yönelimleri); c) Aktüel (hareketin devletle ilişkisi, dinler arası diyalog ve misyonerliğe katkı sağladığı yolundaki suçlamalar). Suallerin de üç amacı vardı: Öğrenmek, düşüncelerimi test etmek ve bazı konulara (mesela bazı itham ve suçlamalara) açıklık getirmesini sağlamak. Sağ olsun, büyük bir açık yüreklilikle ve çok sayıda önemli gazeteci ve zevatın olduğu mecliste hepsine cevap verdi. Korkusu olmayanın dili ve üslubu rahat olur."
Şimdi böyle bir insan için sıfat aramak haksızlık değil mi? Zannediyorum ki programa katılan o konuşmacı Hocaefendi'yi tanımıyor. Tanımadığı için de onun nasıl tarihi, siyasi, içtimai açıdan toplumları bütüncül şekilde analiz edebilecek tefekkür ufkuna sahip olduğunu bilemiyor. Onlarca kitapta imzası bulunan ve Türkiye'nin yetiştirdiği büyük düşünürlerden olan Ali Bulaç gibi birinin Hocaefendiyle ilgili yukarıdaki alıntı onun sıfatını da, çapını da en güzel şekilde ifade ediyor. Onun yalnız Fransa'da yaşanan olayları değil, bütün dünyadaki diğer sosyal gelişmelerle ilgili düşüncelerini takip ve istifade etmek, hatta uyarılarını ciddiye alarak harekete geçmek birçok kaotik gelişmeleri henüz daha döllenmeden engelleyebilir. Zira o feraseti ve fetanetiyle olayların iki adım önünde yürüyor.
- tarihinde hazırlandı.