Fethullah Gülen Hocaefendi'ye Göre Günah Psikolojisinin İnsan Üzerindeki Tesirleri

Günah kelimesi, Farsça kökenli kabul edilmekle birlikte Arapça "cünâh" kelimesinden alınmış olma ihtimali bulunan bir sözcüktür. Bu kelime sözlükte 'suç' anlamına gelmekte, dinî emir ve yasakların önemsenmemesi, uygulanmaması neticesinde ortaya çıkan, dinî, ahlâkî, vic­danî ve içtimâî açılardan dünyevî veya uhrevî ya da hem dünyevî hem de uhrevî sonuçlar doğurabilen, sebep olduğu netice ve sonuçlara göre de cezalar terettüp edebilen bir durumu ifade etmektedir. Günah, Allah'ın emir ve yasaklarına aykırı düşen ve suç sayılan davranışlara, Allah'ın rızasına mâni her türlü isyana, Allah'a itaat dairesi dışına çıkmaya, yanlışlıklara karşı çıkan akıl özü ve selim kalbin yapılmasını istemediği rezâile verilen umumî bir addır. Kavramın elbette "tevbe, istiğfar, muharremât, büyük-küçük günahlar, istikamet, takvâ, verâ" vb. diğer İslâmî terimlerle sıkı bir ilişkisi bulunmaktadır.

Hocaefendi'nin Günah Yaklaşımı

Muhterem Hocaefendi, görebildiğimiz kadarı ile 'günah' kelimesini ruhî, hissî, içtimaî ve terbiyevî yönleri ile ele alıp, bu kelimeye bu zaviyelerden tarifler yapmıştır. Mesela ruhî yön ile alâkalı olarak günahı, bir iç çöküntü, fıtratla bir zıtlaşma ve aykırılık olarak tarif etmiş1, günahın, insanı vicdanî azaplara ve kalbî sıkıntılara bırakacağını da şu şekilde ifadelendirmiştir: 'Günah, insana bahşedilen bilumum istidat ve yüce duyguları söndüren bir fırtına ve kalbî hayatı çepeçevre saran zehirli bir dumandır. Bu fırtınaya maruz kalan kurur; bu zehirli havayı teneffüs eden de ölür.'2

Hissî yön ile ilgili olarak Muhterem Hocaefendi, günahın, duyguları baskı altına alacağını, bu baskıdan kurtulmanın da kuvvetli bir azim ve gaybî bir inayet gerektirdiğini belirtir. İnsanî duyguların günahlarla baskı altında olmasından daha kötüsünün ise, insanın, içine daldığı günahlarla, kendisinden uzaklaşması olduğunu ifade eder.

Günahı içtimâî açıdan da ele alan Hocaefendi, bir milletin, kendi özünden uzaklaştırılması, ruhuna yabancı düşünceler aşılanarak mihrabının yıkılması ve minberinin yerinin değiştirilmesini, tarih karşısında ve Hak Divanında bağışlanmayacak günahlardan görmektedir. Nesilleri ihmal etmek, kalblerini, ruhlarını inançsız ve itminansız hâle getirmek, geçmişlerine ve köklerine düşman yapmak, onları mânevî ve mukaddes dayanaklarından mahrum bırakmak da büyük günahlardandır.3

Hocaefendi'ye göre günah; dinlerin nâhoş gördüğü hususlardan, örfte, âdette yadırganan şeylere kadar, ondan toplulukların ahlâkî telâkkileri açısından sevimsiz işlere, hattâ yabancı örf ve âdetlerin işgaline uğramış, mânen esir halk yığınlarının yanlış anlayışlarına kadar geniş bir ölçekte düşünülmelidir. Bütün sokak ve pazarlardaki hatalar, kanal kanal akan kirler gaflet ve irfansızlıktandır. Böylesine günahlarda inat ve ısrar memleketleri yakmış, milletleri ruh ve benliklerinden uzaklaştırmıştır.

Günah konusunu terbiyevî yönden de ele alan Hocaefendi, sebep ve neticeleri ile evlâtlarının meselelerini düşünmemiş, bir ağacın bakımına gösterdiği ehemmiyeti onlara karşı göstermemiş bütün anne ve babaların en büyük günahı işlemiş olduklarını kabul etmektedir. Yetiştirdiği nesle evvelâ mesuliyet aşılamamış, onun zihin fonksiyonlarının inkişaf ettirilmesini gönülden ve ruhtan ayrı yürütmüş, ne kendinin ve ne de yetiştirdiğinin hazmedemeyeceği bir yığın yararsız malûmatı kendi ruh ve yapılarını düşünmeden vatan evlâdına veren, eğiten ve öğretenler affedilmez bir günah işlemişlerdir. Üstelik bu büyük günahın lekesi onların alınlarından silinmeyecektir.4

Bir hadîs-i şerîf ile temellendirdiği günah tarifinde ise konunun zihnî, ruhî ve içtimâî yönlerinin bütününe işaret ederek, günahların, insanın düşünce dünyasına, iç hayatına, aile ve topluma karşı yıkıcı birer unsur olduğunu ifade eder.5

Günahlar ve Lâtife-i Rabbâniye

Bir soru münasebeti ile Hocaefendi, işlenen günahlar neticesinde irade, idrak, şuur, his, duygu ve lâtifelerin şehvet, gazap, hiddet, hırs gibi nefse ait mekanizmalar karşısında zayıfladığını ifade etmektedir. Bu sebeple lâtifelerin görevlerini yapamaz duruma geldiğini, mâhiyet-i insaniye fenalıklara ve cismaniyete açık hâle gelince de nefis donanımının geçici de olsa hâkim hâle geldiğini, neticede vicdan mekanizmasının güçten düştüğünü belirtmektedir.

'Bazı lâtifeler işlenen birtakım günahlar neticesinde ebediyen kuruyup ölebilir' derken, ruh ve kalbin direği ve esası durumunda olan asıl lâtifelerin ise Cenâb-ı Hakk'ın engin rahmeti sebebi ile pörsüyüp solsalar da bütünüyle ölmeyeceklerini, tevbe mevsiminde tekrar yeşerip, çiçek açıp meyve verebileceklerini kabul etmektedir.6

Yine benzer bir soru münasebeti ile bazı lâtifelerin -ki bunlara ince ve hassas duygular demektedir- ruh ve kalbin direği ve esası durumunda olduklarını, pek çok yaralar alsa bile bu hassas donanımların Cenâb-ı Hakk'ın engin rahmeti sayesinde bütünü ile ölmediklerini belirtir.7

Bilindiği üzere küfür ve Allah'ı inkâr en büyük günahlardandır. Ancak küfür ve inkârlarından sonra yeniden imana ve İslâm'a dönmek isteyen kimselere kapılar devamlı olarak açıktır. Bu açıdan muhterem Hocaefendi'ye göre, en büyük günahların dahi hayatî lâtifeleri bir daha dirilmeyecek şekilde öldüreceğini söylemek mümkün değildir.8

Günah-İrade Münasebeti

Hocaefendi, hevânın; heves, arzu, nefse ait şeylere olan düşkünlük demek olduğunu, bu sebeple hevâ kelimesinin 'disiplinsizliğin, emir-nehiylere karşı duyarsızlığın ve prensipsiz yaşamanın' ayrı bir unvanı olduğunu belirtmektedir. Dolayısı ile günah işlenmişse hevâ-yı nefse uyularak işlenmiş, nefsin istekleri, arzuları, ölçü içine girmemiş ve disipline edilememiş kaprislerin arkasına düşülerek günaha girilmiştir. "Baksana şu kendi hevâ ve heveslerini tanrı edinen kimseye!" (Furkân, 25/43) mealindeki âyet-i kerime doğru yoldan ayrılan insanın zamanla kendi hevâsını ilâh gibi görmeye başlayacağını ifade etmektedir. Enes bin Malik Hazretleri, Resülullâh'ın (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: "Üç şey vardır insanı helâke sürükler. Üç şey de vardır ki insan için kurtuluş vesilesidir. İnsanın helâkine sebep olan üç şeyden ilki artık karakter hâline gelmiş cimrilik, ikincisi hep peşinde koşulan hevâ ve heves, üçüncüsü de kişinin kendini beğenmesidir. Bir kimsenin kurtulmasına vesile olabilecek üç şeyden birincisi ise, gizli-açık her hâlükârda Allah'tan korku ve ürperti içinde bulunmak, ikincisi fakirlikte de zenginlikte de ifrat ve tefritlere düşmeyip istikamet içinde olmak, üçüncüsü gazap anında da hoşnutluk anında da adaletten ayrılmamaktır."9

Hocaefendi, bazı günahları etkileri açısından uyuşturuculara benzetmekte, bir kere alışınca, insanın o günahtan yakasını kurtarmasının çok zor olabileceğini söylemektedir. Anlık ruh hâletleri içinde verilmiş nice yanlış kararların, insanın mânen ölümüyle sonuçlandığını, mânevî leke ve pasların, Allah'tan gelen tecellilere mâni olduğunu, bir kere düşmenin ya da sürçmenin, insanın ikinci kere ciddî olarak düşmesine sebep olabileceğini belirtmektedir.

Hocaefendi, daha baştan, böyle bir atmosfere hiç girmeme; sürekli tedbirli, temkinli yaşama; tasavvuftaki teyakkuzun baktığı ufukta dolaşma; sürekli yüksek duyguların feverânını, feyezânını hissetme ve kişiyi hep Allâh'ın huzurunda hissettirecek bir çevrede bulunmayı çok önemli görmektedir.10 Ancak bununla birlikte, günah ve hatalarından dolayı insanın dost ve arkadaşlarını feda etmemesi, kusurlarından dolayı onları kaldırıp bir kenara atmaması gereğini de vurgulamaktadır.11

Günahtan Rahatsızlık Duymama

Hocaefendi, günahlarının mânevî ağırlığını gönüllerinde hissetmeyen, işledikleri günahlardan dolayı rahatı kaçıp uykusuzluk çekmeyen, bir şey yokmuş gibi yeme içmesine devam eden, kalblerine bulaşmış günah kirleri sebebi ile lâtifelerinin sönmüş olmasından rahatsızlık duymayan kimselerin tevbelerinin Hakk'a gerçek bir dönüş sayılamayacağını belirtir.12

Hata, nisyan ve günahı önemsiz görmenin, insanın insanlığını zamanla aşındırabileceğini, böyle bir ihtimalden insanın çok korkması gerektiğini, kalb ve ruhumuzda yaralar açabilecek böyle bir hâdise ile karşılaşmamak için gözümüze, kulağımıza, adımlarımıza dikkat etmemiz gerektiğini belirtir. İnsanın kendisine ait meşru sınırlar içinde kalmaya çalıştığında; Allah'ın kilâet, vekâlet, hıfz, riayet ve inayetinin hiç beklenmedik bir şekilde insanın karşısına çıkacağını ve onu kurtaracağını ifade eder.13

Günahta ısrarın kalbi karartacağı hususunu ise Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem); "İnsan bir günah işler ve onu tevbe ile silmezse, kalbinde bir leke olarak kalır. Eğer tevbe ederse kalbi yine parlar. İkinci bir günah işlediğinde ise o leke büyür. Ve kalb günah işleye işleye öyle bir kararır ki, bütün kalbi ele geçirir. İşte Kur'ân'da Yüce Allah'ın, 'Yapmaya alıştıkları kötü işler, gitgide kalblerini paslandırdı.' (Mutaffifîn, 83/14) âyetinde bildirdiği pas da budur." hadîs-i şerîfi ile temellendirir.14

Küçük Günahlar

Hocaefendi'ye göre, kişiyi Allah'tan af dilemeye sevk ediyorsa, işlenen günah büyük de olsa küçük demektir. İnsan, hataları için pişmanlık veya üzüntü duyduğunda günahın affedilmesine mazhar olabilir. Aksine, önemsenmeyen ve hiç farkına varmadan devamlı işlenen küçük günahlar ise artık küçüklükten çıkmış, büyük bir günah olmuş ve 'her bir günah içinde küfre giden bir yol vardır' kaidesince insanın kalbini ısıran bir yılan hâline gelmiştir.15

Meselâ hafife alınarak sürekli harama bakmanın, zina derecesinde bir günah hâline gelebileceğini belirtmektedir. Bu açıdan insan, harama bakma günahından da, gıybet günahından da ömür boyu ıstırap duymalıdır. Yine, cemaati terk edip, namazı tek başına aceleyle kılıverme küçük bir günahtır. Ama zamanla büyür ve büyük günah hâlini alır. Böylece cemaati terk, âdeta namazı terk etme ölçüsünde büyük bir günah olur. Namazı terk etme, ise büyük günahlardandır. Bu sebeple mümin, bir vakit namazı terk ettiğinde ağlar, sızlar, dövünür ve tevbe eder. Fakat cemaati terk ettiği zaman ağlama aklına gelmez ve bu durumdan tevbe etme gereği de duymaz. Sonra bu durum onda bir alışkanlık hâline gelir ve neticede insan üst üste pek çok günaha girmiş olur.16

Büyük Günahlar

Hadîs-i şerîflerde büyük günahlar 'mûbikât, kebâir' vb. olarak isimlendirilmiş; Allah'a ortak koşma, adam öldürme, anne-babaya âsî olma, yetim malı ve faiz yeme, namuslu kadınlara zina iftirasında bulunma, büyü yapma, savaştan kaçma ve yalancı şahitlikte bulunma gibi günahlar büyük günahlar arasında zikredilmiştir.17

Muhterem Hocaefendi, insanın neyi veya neleri kaybettiğinin farkına varamıyor olmasını ise büyük günahlardan daha büyük bir günah kabul etmektedir.18 Ruhun hangi disiplinlere tâbi olduğunu bilememeyi, iç âlemle dış dünya arasındaki muvazeneyi sağlayacak ölçüleri anlayamamayı da önemli bir hesapsızlık ve ölçüsüzlük olarak görmekte, bu ölçüsüzlük ve disiplinsizliği büyük bir günah ve hüsran olarak nitelendirmektedir.19

Nesilleri ihmal etmeyi, kalblerini, ruhlarını inançsız ve itminansız hâle getirmeyi, geçmişlerine ve köklerine düşman yapmayı, onları mânevî ve mukaddes dayanaklarından mahrum bırakmayı da büyük günah kategorisinde görmektedir.20

Başkalarının kusurları ile meşgul olurken insanın kendi günahını görmemesini ise en büyük günah olarak değerlendirir.21 İnsanın günahtan rahatsızlık duymaması, günah işlemekten daha büyük bir günahtır.22

Yine günahtan ürkmeme, günaha girme endişesi taşımama, gafletten doğan daha büyük bir günahtır.23 Günahın günah olduğunu bilmemeyi ve günahtan ürpermemeyi de büyük günah olarak görmektedir.24

Günahlardan Çıkış Yolları

Hocaefendi, günah karşısında ortaya konulacak samimi tepki ve üzüntünün, tevbeyi Allah katında daha makbul ve geçerli hâle getirebileceğini belirtir. Tevbenin, aslında içten gelen bir pişmanlık olduğunu, günahlarla beraber olmanın mânevî yılan ve çıyanlarla beraber olma anlamına geldiğini ifade etmektedir.

Günah atmosferine kayıldığında, hiç vakit kaybetmeden kalkıp tevbe ve istiğfar ile arınmayı ve bu arınma ameliyesini hiçbir şekilde geciktirmeme ve nezih ruhların, işledikleri günahlardan temizlenmedikçe rahat edemeyecekleri üzerinde durur. Aksi davranışın günaha ömür vermek demek olduğunu, daha önemlisi de, Allah'a karşı yapılan bir saygısızlığı önemsememe mânâsı taşıyacağını belirtir. Bu açıdan, insanın duygu ve düşüncelerini daima tevbe zeminine çekip, günahlar karşısında devamlı uyanık olması gerekmektedir.

Günaha karşı yapılan tevbelerde en önemli unsurlardan birinin 'günahı kerih görme' olduğunu işaretlemekte, kerih görülmeyen bir günahtan, yılandan çıyandan kaçar gibi kaçma azminin de gösterilemeyeceği üzerinde durmaktadır. İşlenen her günah hayat fanusunu kirletmekte veya hasar vermekte, işlenen günahlar karşısında, derin teessür duyulması gerekmektedir.25

Muhterem Hocaefendi, günah konusuna şu kudsî hadîs açısından da bakmaktadır: "Bir kul bir günah işledi: 'Ey Allah'ım günahımı bağışla' de­di. Allah Tebareke ve Teâlâ: Kulum günah işledi, günahını bağış­layan ve ondan dolayı hesaba çeken bir Rabbinin olduğunu da bildi, diye buyurur. Sonra adam yine döndü bir günah daha işledi, bu­nun üzerine de: Ey Rabbim, günahımı bağışla, dedi. Allah Teba­reke ve Teâlâ: Kulum bir günah işledi ve de günahı bağışlayan ve ondan dolayı hesaba çeken bir Rabbinin bulunduğunu bildi, diye buyurdu. Kul sonra yine döndü ve bir günah işledi bunun ardından da: Ey Rabbim, günahımı bağışla, dedi. Allah Tebareke ve Teâlâ: Kulum bir günah işledi, aynı zamanda günahını bağışlayan ve günahtan dolayı hesaba çeken bir Rabbinin olduğunu da bildi, iste­diğini yap, seni bağışladım, diye buyurdu."26 Hadiste geçen ذَنْبًا "zenb-kuyruk" kelimesinden hareketle, günah işleyen bir insanın, kendisine bahşedilen insanî donanım, seviye ve makamları âdeta bir kenara attığını, iradesiyle bir açıdan hayvanlığı benimsediğini, hattâ daha aşağı seviyelere düştüğünü ifade etmektedir.27

İradî olarak günaha giren bir kişi, hayvanlığı benimsemiş, Cenâb-ı Hakk'ın kendisine bahşetmiş olduğu insanî değerleri de tezyif ve tahkir etmiş olmaktadır. Namazın içinde dahi olsa birtakım hareketler, insanı sîret itibarıyla aşağılara çekebilmektedir. Ebû Hüreyre'den (radıyallâhu anh) şöyle rivayet edilmektedir: "Bana dostum (sallallâhu aleyhi ve sellem) üç şeyi emretti, üç şeyi de yasakladı: Bana uyumadan önce vitri kılmamı, her (hicrî) aydan üç gün oruç tutmamı ve iki rekât duhâ namazı kılmamı tavsiye etti. Namazda başka tarafa (sağa, sola) yönelmekten, maymun oturuşu gibi oturmaktan ve horoz gagalaması gibi (rükûya, secdeye) çabuk gitmek­ten/acele hareketten beni menetti."28 Diğer bir rivayet ise şöyledir: "Resülullâh (sallallâhu aleyhi ve sellem) namazda üç şeyi yasakladı: Karga gagalamasını (hızla inip kalkmayı), yırtıcı hayvan oturuşunu ve devenin bir yeri (devamlı) tutması gibi bir adamın da bir yeri devamlı kendisine ayırmasını."29 Bazı modern çağ psikologları da insan davranışı analizlerinde hayvana benzer özellikler tespit ettiklerini belirtmektedirler. Meselâ Alexis Carrel, böyle bir araştırma sonucu kendi dönemi açısından bazı gençlerin tavırlarının, serseri köpek formülüyle aynı çıktığı tespitini ortaya koymuştur.30

Günahın Unutulmaması

Muhterem Hocaefendi, "Allah onların günahlarını hasenata tebdil eder" (Furkân, 25/70) mealindeki âyet-i kerimeden hareketle, insanın hata veya günahlarından dolayı herhangi bir kul hakkı söz konusu ise, mutlaka karşı taraftan helâllik alması gerektiğini söylemektedir. İşlenen günah bir ömür boyu hatırlanmalı, günahın verdiği psikolojik sıkıntı ve ıstırap da gönülde daima canlı ve taze olarak hissedilmelidir. Ayrıca, helâllik alabilen ve günahlarını unutmayan kimseleri, Allah'ın ahirette rezil etmeyeceğini, günahları unutmamadan kastın da başkalarının günahlarını hatırlama değil, tam aksine insanın kendi günahlarını hatırlaması, bir mânâda onları unutmaması olduğunu ifade eder.31 Günahın unutulması, öbür tarafta insanın başına dertler ve felaketler getirebilir. Konuyu, 'Allah'ın rahmetini unutmama, ama kendi günahını da unutmama.' şeklinde formüle etmekte, 'Mümin, bir kere hata etse, bir ömür boyu onun için gözyaşı döker.' demektedir.32

İnsanın, dış görünüşüne önem verdiği kadar, kalbî ve ruhî hayatı itibarıyla da dikkatli yaşaması gerektiğini ifade eden Hocaefendi, insanın görünüşüne verdiği önemden daha fazlasını gönül hayatına vermesini ve devamlı hassas yaşaması gereğini vurgulamaktadır. Günahın kendisini sürekli hissettirmesi müminin kalbinin cilasıdır ve günahlara karşı koymanın en güçlü yolu da budur.33

Günah ve Korku Münasebeti

Hocaefendi'ye göre korkunun kaynağı bazen işlenen günahlardır. İşte tam da bu sebeple mümin bir insan, kendisini korkak bir şahsiyete büründürecek günahlar karşısında alabildiğine irkilmeli, ürpermeli ve titremelidir. Çünkü günah, insanın sonsuz mutluluğunun önünü kesmiş en büyük bir düşmandır ve onun ebedî varlığını ve yaratılış gayesini tehdit etmektedir. İnsan, Allah'a kulluğunu bihakkın yerine getirebilmek için kendisine bir emanet olarak verilen cevherleri, günah ve inhiraflarla Hakk'ın istemediği istikamette ve kendi hevesine göre kullanmakla, emanete hıyanet etmiş, nefsini ilah edinmiş, kendisine de zulmetmiş sayılır.

Kur'ân-ı Kerîm'de mealen: "Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi kaydırma. Bize katından bir rahmet ver, şüphesiz Sen, çok bağışlayansın." (Âl-i İmran Suresi, 3/8) buyrulmaktadır. Dolayısı ile farkına varmadan insan kalbi kayabilmekte, istikametini kaybedip, zevk ve şevki de sönebilmektedir. Kalbî ve ruhî hayatı çoraklaşan insan 'korku' marazına yakalanabilmektedir. İnsan böyle bir duruma düşmekten korkmalı ve kalbin dalâlete dönmesinin ebedî hasretin ilk sinyalleri olduğunu anlamalıdır. İşlenen her bir hatanın insanı Allah'tan uzaklaştırıp küfre ve inkâra yaklaştıracağını, günahın en küçüğünün bile insanda bir korku hissi meydana getireceğini bilmek gerekmektedir.34

Sonuç

Hocaefendi, insanın günahtan bütün bütün hâlî kalamayacağını, melekler gibi günahtan masûn tutulmadığını, hata işleyebileceğini, asıl önemli olanın, sürçüp düştükten sonra tekrar ayağa kalkma ve eskisinden daha yüksek bir temkinle yoluna devam edebilme olduğunu belirtir. Zaten insanı meleklerden daha yüksek seviyeye ulaştıracak özelliği de onun tevbe edebilmesidir.

Hocaefendi, günümüz dünyasının çarşısı ve pazarıyla âdeta bir günah deryası hâline geldiğini, şeytan ve avenesinin her yerde kol gezdiğini, her köşe başında kendi ağına düşüreceği kurbanları beklediğini belirtmektedir. Dolayısıyla inanmış bir şahsiyet, 'Her günah içinden küfre giden bir yol vardır.' anlayışıyla hareket etmek zorundadır. İnsan günaha asla yol vermemeli, günahtan duyduğu üzüntüyü samimi bir şekilde dile getirmelidir. Allah'a içten bir yakarış ve hüzünle affı talep edilmeyen günahlar, günaha giden yolları açık bırakma anlamına gelmekte, herhangi bir hata karşısında, ya bir iyilik yapmak suretiyle o günahın izale edilmesi ya da hemen secdeye kapanıp gözyaşlarıyla günahın kirlerinden arınma gerekmektedir.35 Çünkü "iyilikler kötülükleri giderir, yok eder." (Hud Suresi, 11/114)

Günah, netice itibarı ile zihnî, ruhî ve bedenî bir deformasyondur. Günaha bilerek veya bilmeyerek girme, Allah'ın insan fıtratı ve kâinata koyduğu kanunlarla bir çelişmedir. Günahın kötü düşünme, inkâr, nifak, vb. psikolojik, kalbî ve zihnî rahatsızlıkları doğurduğu, diğer taraftan da zulüm, haksız davranış, saldırganlık vb. fizikî azgınlık veya taşkınlıklara sebebiyet verdiği anlaşılmaktadır.

Dipnotlar1. Gülen, Fethullah, Çağ ve Nesil 1, Nil Yay.-2008, s. 145.
2. Gülen, Fethullah, Varlığın Metafizik Boyutu, Nil Yay.-2008, s. 159.
3. Gülen, Fethullah, Çağ ve Nesil 1, Nil Yay.-2008, s. 145-148; Varlığın Metafizik Boyutu, Nil Yay.-2008, s. 159.
4. Gülen, Fethullah, Hitap Çiçekleri, s. 201.
5. Gülen, Fethullah, Çağ ve Nesil 1, Nil Yay.-2008, s. 145-148.
6. Gülen, Fethullah, Gurbet Ufukları, Nil Yay.-2009, s. 117-119.
7. Gülen, Fethullah, Ümit Burcu, Nil Yay.-2010, s. 273-274.
8. Gülen, Fethullah, Fasıldan Fasıla 2, Nil Yay.-1995, s. 72-75.
9. Heysemî, Mecmaü'z-Zevâid, 1/90; Münâvî, Feyzü'l-Kadîr, 3/307.
10. Gülen, Fethullah, Gurbet Ufukları, Nil Yay.-2009, s. 120-124.
11. Gülen, Fethullah, Sohbet-i Canan, Nil Yay.-2009, s. 67.
12. Gülen, Fethullah, Hitap Çiçekleri, s. 196.
13. Gülen, Fethullah, Gurbet Ufukları, Nil Yay.-2009, s. 123.
14. Gülen, Fethullah, Fasıldan Fasıla 4, Nil Yay.-2002, s. 103-104.
15. Gülen, Fethullah, Fasıldan Fasıla 4, Nil Yay.-2002, s. 73.
16. Gülen, Fethullah, Fasıldan Fasıla 1, Nil Yay.-1998, s. 333-334.
17. Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/201, 214; 4/392; 5/413; Müslim, îman, 143-146.
18. Gülen, Fethullah, Fasıldan Fasıla 1, Nil Yay.-1998, s. 333-334.
19. Gülen, Fethullah, Hitap Çiçekleri, s. 199-200.
20. Gülen, Fethullah, Çağ ve Nesil 1, Nil Yay.-2008, s. 145-148; Varlığın Metafizik Boyutu, Nil Yay.-2008, s. 159.
21. Gülen, Fethullah, Hitap Çiçekleri, s. 201.
22. Gülen, Fethullah, Fasıldan Fasıla 4, Nil Yay.-2002, s. 73.
23. Gülen, Fethullah, Hitap Çiçekleri, s. 200.
24. Gülen, Fethullah, Çağ ve Nesil 1, Nil Yay.-2008, s. 145-148.
25. Gülen, Fethullah, Prizma 1, Nil Yay.-2010, s. 128-130.
26. Buhari, Tevhid 35; Müslim, Tevbe 29.
27. Gülen, Fethullah, Prizma 3, Nil Yay.-2009, s. 96.
28. Ahmed b. Hanbel, Müsned, Fethu'r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık, 6/208-210.
29. A.e., 6/221-222.
30. Gülen, Fethullah, Prizma 3, Nil Yay.-2009, s. 96-97.
31. Gülen, Fethullah, Sohbet-i Canan, Nil Yay.-2009, s. 154-155.
32. Gülen, Fethullah, Kırık Testi, Nil Yay.-2009, s. 145.
33. Gülen, Fethullah, Kırık Testi, Nil Yay.-2009, s. 144-145.
34. Gülen, Fethullah, Varlığın Metafizik Boyutu, Nil Yay.-2008, s. 159-160.
35. Gülen, Fethullah, Prizma 3, Nil Yay.-2009, ss. 95-97.

Dr. Musa Kazım Gülçür: İstanbul Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.