Düğme Basılı Kalırsa!

Emekli Albay Hüseyin Mümtaz, Yeni Hayat Dergisi'nin son sayısında ilginç bir makale yazmış. Makalenin konusu çok başka ama şu üç cümle, son günlerde yaşadıklarımızın bir tarafından tutmak için önem arz ediyor: "30 Ağustos 1998'de komuta kademesi 'beklendiği gibi' değişti. Fakat siyasiler; TSK'nın ana fikrinde en ufak bir değişikliğin olmadığını fark ettiler. Değişen sadece üsluptu."

Evet, üslup. Biz de TSK'daki yönetim değişikliğinin bu kurumun temel ilkelerinde ve hedeflerinde değişikliğe yol açmayacağına, bu tespitten hareketle önümüzdeki 30 Ağustos'ta da sonuç ne olursa olsun bunun neticeyi değiştirmeyeceğine inananlardanız. Fakat, bu gerçek üslup sahibi olanla olmayan arasındaki farkın önemini ortadan kaldırmamaktadır.

"İrtica ile mücadele" denilen olguya katılıp katılmamak, bunun aslında bir korku ve paranoyadan başka bir şey olduğu kanaatine iştirak edip etmemek tercih meselesidir. Ancak, farklı siyasi görüşlere karşın -en azından şimdilik- hepimizin ortak değeri olan devletin; ağzından çıkan lafı kulağı duyan, üslup sahibi, bulunduğu makamın ciddiyetini temsil edebilen kişiler tarafından idare edilmesi gerektiği konusunda şüphe yoktur. Bugünlerde, Fethullah Gülen etrafında koparılan fırtınadaki üslup fakirliği gözden kaçmıyor. Delil, belge, gerekçe ne olursa olsun karşısındakinin özel ve tüzel kişiliğine kastedilmişliğin ilanını izlemekteyiz. Büyük bir gazetede günlerdir tefrika olunan ve Gülen aleyhine elle tutulur tek belge olan ve Batı Çalışma Grubu tarafından kaleme alındığı iddia edilen 18 sayfalık rapor da bunun belgesidir. Yeni Şafak, bu raporun özellikle sonuç bölümünde zirveye çıkan din karşıtlığı ve Müslüman düşmanlığını açık bir şekilde ortaya koyuyor. Baştan sona üslupsuzluğun sergilendiği, baştan sona bayağılık dolu; ancak savaş hallerinde bir fanatiğin düşman ülke hakkında yazabileceği tarzda hakaret dolu bir rapor. Bu ülkede, irtica ile mücadele bu gözü dönmüşlükle yapılıyorsa, hukuk devletimizin ve demokrasimizin vay haline. Gülen'i üst makama şikayet ederken, "...binlerce yalanı hadis diye sokuşturmakta", "sayı hokkabazlığı yaparak", "Hoca müritlerini nasıl kafalıyor?" gibi cümleler kullanılıyor. Ve son bölüm. Yeni Şafak'ta okuyorsunuz.

Raporun kaynaklarında göze çarpan ilk isim ise Faik Bulut. İrtica ile mücadele kahramanı Bulut! Artık herkes tarafından bilinen bir isim. Önceki gün Star gazetesinde kendisiyle yapılan konuşmada "Fethullah Gülen ile ilgili olarak elimizde 40 bant daha var. Bütün bu bantları sırası geldiğinde birer birer açıklayacağız" diyor. İşte, Türkiye'yi sarsan belgeleri ortaya çıkaran, devleti irticai güçler tarafından ele geçirilmek üzereyken kurtaran adam. Sadece o mu? Değil. Bir de emekli general Kemal Yavuz var. Kasetlerin onun elinden ATV'ye verildiği yazıldı ve bu bilgi Yavuz tarafından tekzip edilmedi.

Yazının girişinde değindiğimiz isim emekli albay Hüseyin Mümtaz, Yavuz için ağır bazı imalarda da bulunuyor ama o da şimdilik konumuz değil. Yine içinde bulunduğumuz süreci tarif eden şu cümlelere dikkat çekmek istiyorum: "28 Şubat 1997 günkü MGK toplantısı ile girilen dönem iki kişiyi diğerlerine göre biraz daha fazla ramp ışıklarına çıkarmıştı. Birisi, "hareket"in resmi sözcüsü Çevik Bir... Diğeri, emekli orgeneral Kemal Yavuz ise aynı görevi sivil elbise ile yürütüyordu... Bir, yeni görevinde beklendiği gibi sadece birtakım "protokoler" sorumluluklar yüklendi. Kemal Yavuz'un da "gayrı resmi" sözcülük görevinin elinden alındığını gördük. Kendisine eskisi gibi bilgi akışı sağlanamadığı için söyledikleri bir önceki dönemde olduğu kadar ilgi uyandırmıyordu... Hatta, arkasındaki karargah desteğinin çekilmesiyle ciddi fikri boşluklar içine düştüğünü de gördük."

Bu yazı derginin haziran sayısında yayınlandı. Bugün ile yazının kaleme alındığı gün arasında en fazla iki hafta var ve artık Kemal Yavuz'un "yeniden" bilgilendirilmeye başlandığı görülüyor. Böyle olduğu için de 30 Ağustos 1998 önceki egemen olan üslupsuzluk avdet etmeye başlamıştır. Sadece bilgilendirme kaynağının Mümtaz'ın yazısında belirttiği gibi "karargah" olup olmadığı belli değildir. Bununla birlikte, "düğmeye basılma" süreci Doğu Perinçek'in Aydınlık dergisinde başlatıldığına göre, kasetleri piyasaya süren kaynağın Perinçek'i yıllardır besleyen kaynak olduğu konusu da üzerinde tartışmaya değer görünmektedir. Bulut'un da Yavuz'un da arkasında "devlet adına istihbarat elde etme görev ve imkanına" sahip kaynaklar olduğu bellidir.

Yoksa, hiçbir resmi sıfatları olmayan bu iki kişinin ellerinde nasıl 40 kaset bulunabilir? Bütün bu olup bitenler askerin ya da askerin bir kesiminin yeniden inisiyatif alma girişimi olarak yorumlanıyor. Üstelik bu yorumun kaynağı hükümet kanadı.

Düğme basılı kalmamalı. Bu kasetlerin kimler tarafından toplandığı, Bulut ve Yavuz'un eline nasıl geçtiği ve en önemlisi de bu istihbarat ürünlerinin hangi gerekçeyle bu iki şahsa ciro edildiği araştırılmalıdır. Kim mi araştıracak? Öncelikle, irtica ile mücadelenin öncüsü olan Türk Silahlı Kuvvetleri. Yoksa, bir zamanlar Mesut Yılmaz'ın yaptığı gibi; birisi çıkar TSK'yı hedef alarak yine "Rütbe heveslileri, makam mevki hesaplarını irtica ile mücadele perdesiyle gizliyorlar" diyebilir.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.