Türkiye Brüksel'de Kendini Anlatıyor

Abant toplantısında Hüseyin Gülerce, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın Onursal Başkanı Fethullah Gülen'in bir mesajını okudu. Bu mesajda Gülen, 20. asrın başlarında, en kritik ve tarihî bir dönemeçte, Mustafa Kemal Atatürk'ün tercihini, millet iradesinin ifadesi olan cumhuriyetten yana koyduğunu vurguluyor, bunun muasır medeniyet hedefine doğru atılan önemli bir adım olduğunu söylüyordu.

"Abant ruhu", Brüksel'de Avrupa Parlamentosu salonlarında esiyor. "Kültür, Kimlik ve Din" başlıklı panel, Leuven Katolik Üniversitesi, Bahçeşehir Üniversitesi, Avrupa Parlamentosu ile Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın işbirliği yapması sayesinde gerçekleşiyor ama, asıl çıkış noktası Abant Platformu.

Abant'ta ilk toplantının gerçekleştiği 1998 yılından beri, büyük bir mesafenin katledildiği görülüyor. Abant, laik, İslâm, demokrasi ve hukuk devleti üzerindeki tartışmalarla, ülkemizin entelektüel birikimini harekete geçiren önemli etkenlerden biri oldu. Ve geçtiğimiz Nisan ayında, Amerika Birleşik Devletleri'nde, John Hopkins Üniversitesi'nin işbirliğiyle düzenlenen panellerle, olay uluslararası bir boyut kazandı.

Gülen'in Mesajı

Hüseyin Gülerce, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nı temsilen yaptığı konuşmada, Abant Platformu'nun yanı sıra, iki önemli adımın daha atıldığını hatırlattı. Bunlardan biri, Diyalog-Avrasya Platformu. Adından da anlaşılacağı üzere bu platform, aydınlara, medeniyetlerarası bir uzlaşma imkânı yaratmaya çalışıyor. Diğeri, Dinler Arası Diyalog. Hz. İbrahim'in torunları olan Yahudi, Hıristiyan ve Müslümanların temasını geliştirerek, ortak dertlere çare arıyor. Gülerce, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın Onursal Başkanı Fethullah Gülen'in bir mesajını okudu. Bu mesajda, hem Atatürk'e, hem de Türk Silâhlı Kuvvetleri'ne atıfta bulunuluyordu. Gülen, 20. asrın başlarında, en kritik ve tarihî bir dönemeçte, Mustafa Kemal Atatürk'ün tercihini, millet iradesinin ifadesi olan cumhuriyetten yana koyduğunu vurguluyor, bunun muasır medeniyet hedefine doğru atılan önemli bir adım olduğunu söylüyordu. Gülen'e göre, bu adım, bugün yeni bir ufka kavuşmuş, Atatürk'ün gösterdiği "muasır medeniyet" hedefi, Avrupa Birliği vesilesiyle, yeni bir noktaya gelmişti.

Gülen, Türk Silâhlı Kuvvetleri'nin de oynadığı rolün altını özenle çiziyordu: "Bu çerçevede, Türk Silâhlı Kuvvetleri'nin tarihî rolü unutulmamalıdır. Zira, AB yolunda en büyük engelin ordumuz olduğuna dair çıkartılan söylentileri, fiilen tekzip eden Türk Silâhlı Kuvvetleri, bir kere daha göstermiştir ki, bu tarihî kurum, Atatürk'ün işaret ettiği muasır medeniyet hedefinin hâlâ en önemli temsilcisidir."

Maşalyan ve 'Öteki'

Bu toplantıda, "öteki" ile, -tarafların özelliklerinin muhafaza edilmesi kaydıyla- nasıl uzlaşılabileceği konuşuluyor.

Açılış vesilesiyle söz alan Türk Ermeni Ortodoks Patriği Sahak Maşalyan, dinî bir referans ile bu uzlaşmayı anlattı: "Mistik felsefede, en yüksek ruh hali, aklın kendisinden çıkıp, başka bir ruhsal alana yükselmesidir. Mutluluğun doruk noktası 'öteki' ile birleşmektir. Buna 'ekstazi' denir. Öteki, artık savaşılacak bir düşman değil, keşfedilmeyi bekleyen bir değerdir."

Sahak Maşalyan, dinî kıyafetini giymişti. Bu yüzden, Türkiye'nin hoşgörüsüne dair verdiği mesajlar çok daha etkili oluyordu. "Modernleşme adına homojen bir toplum yaratma çabalarına" karşı çıktı. "Toplumun bir inşa alanı" olmadığını, "Devletin, toplumsal mühendislikten vazgeçmesi gerektiğini" söyledi. Osmanlı döneminde, imparatorluk sınırları içinde, Avrupa'ya nisbetle, çok daha heterojen bir toplumun bölgede yaşadığını, dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının farklı kültür ve inançlarla birlikte varolma tecrübesine sahip olduğunu belirtti.

Fransa'nın İtirazları

Avrupa'nın değişik üniversitelerinden öğretim üyeleri ilginç konuşmalar yaptılar. Kimi, Türkiye'nin Avrupa Birliği'nde yer almaması gerektiğini söyledi, kimi, Türkiye'nin katılımını bir kültürel zenginlik olarak gördü.

Gent Üniversitesi profesörlerinden Mark De Vos, Avrupa Birliği sınırlarının sonsuza kadar genişleyemeyeceğini hatırlattı. De Vos, "Türkiye'de modernleşmenin önce Kemalist elit, sonra da Avrupa Birliği'nin baskısıyla gerçekleştiğini, toplumun alt kesimlerinde Batılılaşma fikrinin benimsenip benimsenmediği konusunda kuşku duyduğunu" sözlerine ekledi.

İşte bu tavır, hem Prof. İlter Turan'ı, hem de Prof. Nilüfer Göle'yi kızdırdı. Tepeden bakan ve sürekli direktif veren bir patronaj tavrı.

Prof. Nilüfer Göle, Paris'te, öğretim üyeliği görevini sürdürdüğü için, Fransa'daki tartışmalardan bunalmış bir hali vardı. Önce, Türkiye'nin neden AB üyesi olmaması gerektiğini söyleyenlerin argümanlarını sıralardı: "Tartışma sınırlarla başladı. 'Hangi noktaya kadar AB genişleyecek?' sorusu soruldu. Sonra farklı bir medeniyet, farklı bir din vurgusu yapıldı. Kadınlara dayak ve töre cinayetleri ön plana çıkarıldı. Türkiye, Fransa için, 'öteki' idi. Fransa, Türkiye'nin kimliği karşısında kendi kimliğini tarif ediyor; farklılıkların altını çizerek, Avrupa kimliğini belirliyor."

Almanya ve Fransa 'millet' fikrini aşarak, Avrupa Birliği'nin temellerini attı. Göle, millet fikrinin aşılmasının birinci merhale olduğunu, bunu ikinci merhalenin "din farklılıklarının aşılması"nın takip etmesi gerektiğini söyledi.

Göle, Türkiye'nin Batı ile ilişkilerini iki cümle ile özetledi: "Osmanlı, sömürge ülkesi olmadan, Batı değerlerini alarak modernleşme sürecine girdi. Şimdi de Avrupa Birliği üyesi olmadan, Avrupalılaşıyoruz."

İki Dosttan Destek

Kanada'da ders veren Yunanlı profesör Gizikis hakkında da biraz bilgi aktarmak istiyorum. Gizikis sıkı bir Türk dostu. Sivri çıkışlarıyla tanınıyor. Özal'ın bir dönem danışmanlığını yapmıştı. Hayali, Türk-Yunan Konfederasyonu'nu kurmak. "Ben bir filozofum. Ütopya ile yaşarım" diyor. "Yunanistan'ı 1981'de üye yaptınız. Tek bir vücudun yarısını nasıl dışarıda bırakabilirsiniz?" diye, Avrupalılara çatıyor.

Belçika'da, çok iyi karşılandık. Avrupa Parlamentosu'nda ağırlandık. Brüksel Basın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü adına Andre De Munter Türkçe bir konuşma yaptı. Ve Türkçe'nin bir gün AB'nin resmi dilleri arasına girmesini diledi. Munter dilimizin inceliklerini biliyordu. İşte sözleri: "17 Aralık, kara gün olmasın; karar günü, kararlılık günü olsun. Türkiye için AB, 40 yılın hikâyesi. 40, sıradan bir rakam değil Türkçe'de. Bugüne kadar Türkiye, 40 kapının ipini çekti, ama her seferinde AB kapısına döndü. Şimdi Avrupa'nın sınır kapısında mı kalacak? Bu soruya cevap vermemek için 40 dereden su getirenler var. Ama artık 17 Aralık'ta cevap vermek zorundalar."

Patronluk Taslamayın

Bu defa, Türkiye kapıda kalmayıp müzakere tarihi alacak. Ama, ilişkileri dikkatli yürütmek gerekiyor. Bahçeşehir Üniversitesi'nden Prof. İlkay Sunar, çerçeveyi çizdi: "Ne bizi himaye edin, ne de patronluk taslayın."

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.