Abant İslam ve Laiklik Sempozyumu
Laiklik ve İslamı tartışmak için Abant kıyısında toplanan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın 55 konuğu daha önce pek biraraya gelmiş isimler değildi. İslamcı, ilahiyat uzmanı ve diğer akademisyenler ve iki politikacının da katıldığı Abant toplantısı sonunda bir bildiri yayınlandı.
Üç gün boyunca sabah 10'dan akşam 8'e kadar ve son gün gece 2'ye kadar çalışan bu insanlar ne arıyordu? Herkesin ortak noktası sevdikleri ülkeleri için gerçekten özveriyle çalışma isteğiydi.
Prof Mehmet Aydın'ın saatlerce ayakta durarak başkanlık yaptığı toplantıda kıyasıya eleştiriler havada uçuştu. Hatta kavga kıyamet koptu. Birkaç kişi dışında kimse sahayı terk edip küstüm demeden sonuna kadar kaldı. Fikriyle konuştu. Rıza Zelyut'un Alevilikle ilgili tüm sözlerine herkes katıldı. Alevilerin tanınması ve eğitimi konu oldu. Laiklik çok tartışıldı. Dr. Ali Bayram'ın dediği: TC, laiklikle akılcılığı ve bilimi bulmuştur akıl en çok tartışılan laiklik şemsiyesi altında yer almıştır sözleri de laiklik tanımı kavgasında yerini buldu. Siyasal İslam'ın savunma noktalarını elinden alarak akıl olmadan İslam olamayacağı anlaşıldı. En önemlisi de içtihat kapısının açılmasına neden olan bildirideki ikinci madde. Eğer İslam bir Rönesans yaşayacaksa bunu Türk İslam anlayışıyla yaşayacak bence. Dünyadaki İslam için de önemli olan bu sonuç daha çok ilahiyatçıları ilgilendirir gibi görünüyorsa da tam tersi vahiy-hayat ilişkisinde fonksiyonel aklı gündeme getirmektedir Temel özgürlükler ve fikir özgürlüğü konusunda, tüm dünyada geçerli değerler ve kurumlar konusunda, çeşitlilik içinde bir arada yaşama ilkesine, toplumdaki "öteki"nin haklarının korunması babında herkes ortak bir görüşte birleşti. Bireyin önemini kimse inkar etmedi. Tam tersine "Devlet kutsal değildir diyerek bireyi öne çıkardı. inanan-inanmayan diyerek bildiri de bunu onayladı. Herkes istediği gibi düşünmeli, yaşamalı ve inancında serbest olmalı, elbette hukuk devleti kuralları içinde. Bu konuda verilen tüm örnekler Batı devletleriydi. Onların yasaları ve din örgütlenmeleriydi. Diyanet İşleri Başkan1ığı ciddi bir kriz noktası oluşturdu ve tartışma dışı bırakıldı.
insani ilişkilerin geliştirilmesi ve fikir fırtınası olarak önemli olan toplantı bunu bildiriye tam yansıtamadı. Bildiri daha ürkek ve hassasiyetlere dokunmayan bir içerikte kaldı, İlk olması nedeniyle belki de toplumun can alıcı konularına açık, net bir tavırla nokta koyamadı. Belki de bunun için daha bir çok adım atmak gerekir
Kadın konusunu Kezban Hatemi ile birlikte ben de gündeme getirdim. Kadın sözcüğü bildiriye girmekle beraber kadınlara karşı her türlü ayrımcılığa karşı olduklarını söyleyenler bunu da bildiriye yansıtamadılar. Ama İlahiyatçılar dahil büyük çoğunluk Türkiye'de kadının ikinci sınıf vatandaş olduğunu kabul ediyor ve bunun iyileştirilmesi gerektiğine inanıyordu. Yeter ki yüksek sesle söylemeyin! Bir diğer konu, Anayasanın toplumsal mutabakat taşımaması oldu. Sivil anayasa özlemi açıktı. Vatandaşı için varolan devlet özlemi.
Prof. Hüseyin Hatemi esprileri ile havayı hep yumuşatan oldu. Kapanıştaki öyküsü çok hoştu: Keçecizade İzzet Molla Şeyhülislam ve dönemin zenginlerinden biri çok büyük bir yalı yaptırmış. Bir yandan da korkuyor laf olur diye. O nedenle icazeti Keçecizade'den almak için onu ziyafete davet ediyor Görkemli ziyafet sonrası büyük bir kese diş kirası kayığa konarak yolcu ediliyor Biraz açılınca Keçecizade diyor ki: Ziyafet ala, diş kirasına diyecek yok amma bu yalı sana yine de büyük yine de büyük. Aramızdaki espri şuydu: Diyecekler ki yine Müslümanlar irticacısınız yine de.
İnsanların ideolojik adacıklarından çıkıp etrafa bakmaları ve söyleşmeleri elbette kolay değil. Türkiye tarihi perspektif açısından 150 yıldır parlamenter yönetime alışkın. Çok şey önceden tartışılmış. Bugün sadece günlük siyasi polemiklere, olaylara kilitlenerek fikir üretmek mümkün görünmüyor Bunun dışına çıkınca uzlaşma zemini bilgiyle kuruluyor. Herkes kalite istiyor. Başka türlü bu zamanları aşamayız.
- tarihinde hazırlandı.