Orada, Güneşin Batmadığı Yerde Bir Okul Var, Uzakta...

Rusya'ya bağlı özerk cumhuriyetlerden olan Tataristan ve Çuvaşistan'a yaptığımız seyahat neşeli başladı.

O gün gazetelerde Orta Asya ülkelerindeki büyükelçilerimizin bu bölgedeki Türk okulları ile ilgili olumlu bir raporundan söz ediliyordu. Rapora göre "Fethullah Gülen'e bağlı okullar kaliteli eğitim veriyorlardı ve de bulundukları ülkelerde itibar görüyorlardı."

Söz konusu okullarla ilgili olarak Türkiye medyasında yer alan haberlerin, anavatanlarından binlerce kilometre uzaklıktaki bir yerde görev yapan öğretmenler üzerinde nasıl etkiler yaptığını gözlemlemek imkanım oldu.

Uçağa binerken aldığımız Türk gazeteleri Kazan'a ulaşır ulaşmaz burada görev yapan öğretmenler tarafından adeta kapışıldı. Her biri büyükelçilerimizin okullar hakkında verdiği olumlu raporu birbirine haber veriyor, hemen hemen hepsi de en resmî ağızlardan takdir edilmenin mutluluğunu yaşıyordu.

Birkaçının gözleri yaşardı. O duygulu anın görüntüsünü bir enstantane ile dondurabilsek mutlaka fotoğrafta gözyaşları ile yazılan "Nihayet anlaşılmaya başladık." sözlerini okurduk!

Seyahatin neşesi Cenk Koray'ın bu manzara ile ilgili yorumu konuyu bütün yönleri ile izah etmeye yetti: "Şu işe bak, gazeteler doğruları yazdı diye seviniyoruz."

Aslında bizim maksadımız buradaki Türk okullarını ziyaret etmek ve biraz da anavatandan binlerce kilomatre uzakta, Sibirya'nın dibindeki bir bölgede görev yapan Türk öğretmenlere, işadamlarına, bu ülkedeki üniversitelerde öğretmen ya da öğrenci olarak bulunan insanlara moral vermekti.

Güya biz onlara moral verecektik; ama gerek Tataristan'da gerekse Çuvaşistan'da görev yapan öğretmen ve işadamları, gayretleri, çabaları ve Türkiye aşkları ile bize moral verdiler denilebilir.

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Harun Tokak, Visconsin Üniversitesi'nde kürsüsü olan tarihçi Prof. Kemal Karpat, şov dünyasının ünlü ismi ve Akşam yazarı Cenk Koray, Marmara Grubu Vakfı Başkanı Akkan Suver, işadamı Mehmet Küçük ve Diyalog Avrasya (da) dergisi Koordinatörü Erkan Tufan Aytav ile birlikte çıktığımız gezide gittiğimiz her yerde en üst düzeyde ağırlandık. Tataristan Cumhurbaşkanı Mintimir Şeymiyev, bu isimlere buradan katılan Tataristan Başkonsolos Yardımcı'mız Çağatay Saraç ve bu bölgedeki okulların koordinatörü Ömer Ekinci'den oluşan heyetimizi bütün kabinesi ile birlikte kabul etmekle kalmadı, uzun süre heyete ülkesinde gerçekleştirdiği projeler hakkında bilgi verdi.

Sayın Şeymiyev olağanüstü nezaket göstererek şehrin çeşitli bölgelerinde gerçekleştirdiği imar çalışmalarını, yapımı için bizzat özel çaba sarf ettiği camiler ve kiliseleri bize teker teker eliyle işaret ederek gösterdi. Cumhurbaşkanı'nın Diyalog Avrasya dergisine yazı yazabileceğini söylemesi ise son derece büyük bir jest oldu.

Kazan zaten dünya güzeli bir şehir. Volga Nehri şehre çok büyük güzellik katıyor. Bu nehrin ülkenin geleceğinde oldukça büyük payı olacak. Volga bir nehir değil, adeta bir iç deniz gibi ve bu bölgedeki özerk cumhuriyetleri Karadeniz'e bağlıyor. Nehrin iki kıyısı arasındaki en geniş yer 40 kilometreyi buluyor!

Nehir üzerinde yaptığımız gezide ve nehrin karşı kıyısında yaptığımız piknik sırasında buradaki Türk okullarında okuyan Tatar öğrenciler bize müthiş bir müzik ziyafeti çektiler. Güzel Tatar kızı Tenzile'nin "Aldırma söylenen o kötü sözlere/ Sen dağıt mis kokunu etrafa" şarkısı gönüllerimizi Volga'nın hırçın suları gibi coşturdu diyebilirim.

Kemal Karpat hoca neredeyse bütün bu bölgelerde konuşulan dilleri ve lehçeleri biliyor. Ünlü tarihçiyi en çok etkileyen ise Tatar Türk Lisesi öğrencilerinden birinin evindeki yemek oldu. Evin sahibi İlgiz Efendi, (Tatarcada bey yerine efendi kullanılıyor) bizlere daha önce hiçbir yerde görmediğimiz bir misafirperverlik örneği gösterdi. İlgiz Efendi, komünist dönemde "kolhoz" tabir edilen, şimdilerde bir tür kooperatife dönüştürülen üretim birimlerinden birinin başında bulunuyor. Kendisine kolhoz başı anlamına gelen "kolhoz başlığı" deniyor.

Buralardaki âdetlere göre evde ne varsa misafirlere mutlaka onlardan tattırmak gerekiyormuş. Hatta misafirler yemekten sonra "mınça" denilen "sauna"ya alınıyor. Mınça otu tabir edilen bir ot önce ısıtılıyor, sonra ıslanıyor ve bu otlarla misafirlerin vücuduna hafif hafif vuruluyor.

İlgiz Efendi'nin oğlu buradaki Tatar Türk Lisesi'nde okuyor. Kızı da İstanbul Üniversitesi'nde Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde öğrenci.

Türkiye'nin buradaki resmî temsilcileri başka hiçbir yerde görmediğim bir çabanın içindeler. Türkiye'den Rusya topraklarına gelmiş ve fakat çeşitli suçlardan hapse düşmüş vatandaşlarımıza, 600 km yol katederek Başkortostan sınırları içindeki Ufa'ya bir aylık, iki aylık yiyecek ve sigara stokları götürüyorlar. Bu malzemeler ise buradaki Türk işadamlarından temin ediliyor. Başkonsolosumuz Ahmet Rıza Demirer ve yardımcısı Çağatay Saraç'ın zor durumdaki Türk vatandaşları için gösterdikleri bu çaba Türk Dışişleri adına örnek bir çaba olmalı.

Prof. Kemal Karpat'ın geziden sonra yaptığı yorum ise şöyle: "Bu gidiş gelişler Türkiye'ye karşı ilgiyi çok artırıyor. Ben buralara daha önce de geldim. Ama bu defaki gibi bir ilgi görmemiştim. Bu toplumlar içinde çalışarak, bu insanlarla dost olarak yürütülen bu tip faaliyetlerin meydana getirdiği müthiş bir ilgi gözlüyorum."

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.