Adanmışlık Ruhu ve Yorgunlar
Adanmışlık Ruhu
Büyük bir dava, dünya misafirliğinin yetmişinci senesinde de olsa genç, dinç ve ter u taze kalmasını bilen fütüvvet ruhlu babayiğitlerle temsil edilebilir. Yüce bir mefkûre, gaye ile vasıtaları birbirinden tefrik edip hayatını bu fark çizgisinde değerlendirerek himmeti, dava ve mefkûresi kadar yücelen, büyüyen insanlarla ideale yürür. Vesilelere takılıp kalan, mevcutla iktifâyı esas edinip dûn-himmetliliğin ağına yakalanan ve bir-kaç adım atar atmaz bitkin düşen yorgunların kudsî bir yükü omuzlarında taşımaları mümkün değildir. Hususiyle, Allah rızasına varıp ulaşan yol, ancak o yola kendini adamış alperenlerle aşılabilir.
Dava adamı, hedefe kilitlenmiş gibi Allah'ın rızasına yürürken herşeyi uğruna feda edecek kadar kendini o gayeye verir. Ona göre, ev, eş, çoluk-çocuk, makam-mansıp eğer o gayeye götüren vesileler ise bir kıymet ifade eder. O, gözünü diktiği noktadan bir an gafil kalmayı ölüm tehlikesi gibi görür. Kalbi tir tir titrerken, "Rabbim, evimi, çoluk-çocuğumu alabilirsin; ama beni Sen'in sarhoşun olarak yaşamaktan mahrum bırakma." der, inler.
Bir davaya gönül veren insanın rotasını nefsi, enâniyeti, şahsî çıkarları veya beklentileri değil, o yüce mefkûrenin selamet ve temsil keyfiyeti belirler. Himmeti âlî bir bahadır, varlığının son hüzmesi olan hayatını bile ihtiyaç anında feda etmesini bilir. Hayatı ve yaşamayı, insanlığa hizmet şartına bağlar. Hatta gönlündeki "sevgililerin diyarı"na gitme iştiyakını, "daha yapılacak hizmet var" düşüncesiyle bastırmaya çalışır. Gönlüne, iştiyâkına, arzu ve isteğine rağmen yaşar.. hayat ve cesedi ruhunun omuzlarına binmiş ağır bir yük gibi taşır.
Dava Sevdalıları
Bundan dolayıdır ki, Kâinatın İftihar Tablosu (Sallallahu aleyhi ve sellem) çektiği çilelere rağmen yaşamış ve dava hatrına her şeye tahammul etmiştir. Hayatını, Allah ve İslam'ı mefluç ruhlara bile duyurma idealine bağlayan Efendimiz, yüzüne taş ve tükürük atılırken, ışığa çağırdığı insanlar tarafından dövülürken, çok sevdiği Mekke'den kovulurken, dişi kırılıp yanağı yarılırken... hiç ölümü istememiş, "vazife" deyip bütün acılara katlanmış ve kendini adadığı Allah'ın rızasına koşmuştur. Kur'an'ın inzâli tamamlanıp ümmet dini temsil edecek hale gelince ve cinler dahi O'na iman edince -tam rahat ve huzura kavuşacağı o anda- 'vazife bitmiş, dava temsilcilerini bulmuşsa burada kalmanın manası olmadığı'nı ifade edercesine "Yüce Dost'a" demiş ve ahirete irtihâli seçmiştir.
Daima genç ve dinç kalmasını bilenlerden Hz.Yusuf, kuyuya atılırken, köle niyetine pazarda satılırken, hizmetçiliğe mecbur bırakılıp iftiralara maruz kalırken ve zindanlara konurken halinden asla şikayet etmemiş ve ölüm istememiştir. Hazinelerin başına nâzır olup anne-babasını, kardeşlerini bulduğu ve artık dünyanın O'na güldüğü bir zamanda, "Rabbim, beni müslüman olarak vefat ettir ve salihler zümresinden eyle." demiş ve ötelere iştiyâkını seslendirmiştir.
Son devrin adanmış ruhlarından Bediuzzaman Hazretleri, senelerce süren mahkemeler, sürgünler, esaret ve zindanlara rağmen çektiği sıkıntılardan dert yanmamış, maddî-manevî fedakarlığın her çeşidini göstermiş ve "Gözümde ne cennet sevdası var, ne de cehennem korkusu. Milletimin imanını selamette görürsem cehennemim alevleri içinde yanmaya dahi razıyım. Zira o gün vücudum yanarken gönlüm gül-gülistan olur." iniltileriyle bir ufuk insan örneği sergilemiştir. Seksen küsür senelik hayatında hep ızdırap yudumlayan Üstad da, iman hakikatlerinin hüsn-ü kabul gördüğüne ve talebelerinin artık o işe sahip çıkacağına kanaat getirince kendine düşen hizmeti tamamlamış olma duygusuyla nazarlarını ahiretin yamaçlarına çevirmiştir.
Ve Yorgunlar
Bu adanmışlık ruhu her zaman beraberinde aşk u şevkle koşturmayı, yorulma bilmeden yaşatmak için yaşama gayretinde bulunmayı, Hakk'a hizmet ederken genç, zinde ve ilk günkü duygularla kalmayı getirmiştir. Kendini yürüdüğü yola adamayanlar ise, bir kaç adım, bir-iki tepeden sonra yorgun düşmüş, solmuş, duyguları adına matlaşmış ve partal insanlar haline gelmişlerdir.
Yola çıkılırken pek çalımlı görünen nice yolzede vardır ki, manevî terakkîye dahi alet edilmemesi gereken hizmet koridorunda dünya devşirme sevdasına kapılmış, makam-mansıba takılmıştır. Bunlardan bazıları cebri lutfîlerle zirveye ulaşsa da, onlar da orada tutunamamış ve başaşağı gitmişlerdir. Ve maalesef bugün islam aleminde bir yorgunlar güruhu vardır.. namazdan usanmış, evrâd u ezkârdan bıkmış, fikrî tembellik zindanında sıkışmış, tebliğ aşk u iştiyâkından tamamen mahrum kalmış bir yorgunlar topluluğu.. daha ömrünün baharında sararıp solmuş, otuzunda bir mezar-ı müteharrik olmuş yorgunlar takımı...
Evet, Rabbimden diliyor ve dileniyorum ki, benim (ve dahi kendini yorgun hisseden okuyucuların) ölü gönlüme de bir kere daha aşk u şevk ihsan eylesin. Yorulma hastalığı ve yolda kalma felaketine karşı en müessir deva olan adanmışlık ruhunu lutfetsin. Vesilelere takılıp asıl gayeyi unutma gibi bir kanserden muhafaza buyursun. Hayatımı başkalarının mutluluğuna bağlama duygusuyla senelerimi kıymetlendirsin. İman hakikatlerinin duyurulması vazifesinde, 'ben anlatayım' değil, 'insanlar anlasınlar da kim anlatırsa anlatsın ama yalnız hakikat konuşsun, konuşulsun' esasına muvafık amel ettirsin.
- tarihinde hazırlandı.