Bize Böyle Köprüler Lazım
Biz Türkiye müslümanları, kibirle karışık bir milliyetçilik duygusu içindeyiz. İslâm dünyasını kendi vilayetlerimiz olarak görürüz. Alınan eğitim saikiyle mi yoksa ecdadın mazideki hakimiyetinin tesiriyle midir bilmem ama İslam dünyasını pek önemsemeyiz. Batılılaşma ve AB sevdası ile hep batıya yaranmayı ve batı ile kendimizi aklamayı tercih ederiz. Referanslarımızın batı kaynaklı olmasına itina gösteririz.
Bu itibarla maalesef batıcılık dindar kesimin üzerinde de müessir bir akımdır. Dindarlar her ne kadar İslâm Dünyası ve İslâm Birliği gibi söylemleri geliştirseler de batıyla ilişkileri İslam dünyası ile ilişkilerinden daha kuvvetlidir.
Bu bağlamda, İslâm dünyasında Türkiye'ye de kendini kabul ettirmiş nice ilim adamı varken maalesef cumhuriyet döneminde kendisini İslam dünyasına kabul ettirmiş bir ilim adamına pek rastlanmaz. Bir Seyyid Kutup, bir Hasan Benna, bir Ebul'Hasen Nedvi bir Ramazan Buti kendisini İslam alemine kabul ettirmiştir ama aynı şekilde kendisini İslâm dünyasına kabul ettirmiş bir müslüman Türk alimi maalesef yoktur. Aslında benzeri büyük zevatın bulunmamasından değil var olan ilim erbabının İslam aleminden kopuk olmasından kaynaklanmaktadır bu acı netice.
Kendisini İslâm dünyasına ve Türkiye'ye kabul ettiren büyük şahsiyetlerin iki önemli hususiyetini görüyoruz. Birincisi, İslâm dünyasının ortak lisanı olan Arapça ile eser yazmaları ikincisi ise İslam dünyası ile ilişkilerini geliştirmeleridir.
Dindar müslümanların kütüphaneleri çağdaş müelliflerin arapça kitaplarıyla dolu iken İslâm dünyasındaki dindarların kütüphanelerinde bir çağdaş müslüman Türk'ün eserini görmek pek mümkün değildir. Dolayısıyla bırakınız ilmi konularda Türklerin ne düşündüğünü, aktüel olaylarda bile İslâm dünyası Türkiye hakkındaki bilgileri başka kaynaklardan öğrenmektedir. Bu eksiklik dindarların eksikliğidir ve dindar cemaatlerin eksikliğidir. Ben bu noktada siyasi tavrını beğenmesem de dış dünya ile Türkiye arasında kuvvetli bağlar tesis eden Fethullah Gülen cemaatini hizmetinden dolayı takdir ediyorum.
Türkiye'de de ilim adamlarının bulunduğunu İslam dünyasına kabul ettirmek için ilim adamlarımızın arapça eser vermeleri ve bu eserlerin tab edilerek İslâm dünyasına ulaştırılmasının çok faydalı olacağını düşünüyorum. Bu eserlerin İslâm dünyası ile aramızda kalıcı köprüler kuracağını ve bu görevin de cemaatler vakıflar ve diğer sivil toplum örgütlerine düştüğü kanaatindeyim.
Bu meyanda Din İşleri Yüksek Kurulu eski üyelerinden Ali Arslan Aydın beyi 672 sayfalık "Kelamcılara ve Filozoflara Göre Ölümden Sonra Dirilme ve Ruhun Ebediliği" isimli doktora tezini Arapça olarak baskıya hazırlamış olmasını kültürümüz adına büyük bir başarı olarak görüyor ve İslam dünyasına böylesine bir eseri kazandırdığı için kendisini tebrik ediyorum. Kitabı okuduktan sonra tanıtımını yapmayı da düşünüyorum. Ayrıca bu eserin basımını üstlenen Hak Yok Vakfı'na, bu önemli kararda payı bulunan Vakıf Başkanı Prof. Dr. Mahmud Esad Coşan hocaefendiye ve eseri yayınlayan Seha Neşriyat'a ne kadar teşekkür etsek azdır.
Bu eser yayınevine belki para kazandırmayacaktır ama Türkiye'ye çok şey kazandıracaktır.
Medyamızın İslâm dünyası ile ilişkileri de maalesef çok zayıftır. Yok denecek kadar zayıftır. İslâm ülkelerinin başkentlerinde bile temsilcilerimizin bulunmaması, İslâm Birliği gibi İslâm Kardeşliği gibi söylemlerin içini boşaltmaz mı?
- tarihinde hazırlandı.