Çete
Yüzyıllar öncesine uzanan geleneklere dayalı bir dini cemaatin "çete" oluşturduğu iddiasının kamuoyunda ciddiye alındığını sanmıyorum. Davanın hukuki yönü, ciddiye alanları ilgilendiriyor. Davanın siyasi yönünü ise Avni Özgürel (mutlaka okunması gereken mükemmel analizinde) teşhis etti: "Sistemin tahammül edemeyeceği tek şey kontrol dışılıktır... Gülen, sistemin kontrol aracı Diyanet'in otoritesinin önüne geçmiş gibi olunca, Türkiye içinde ve dışında din büyüğü sayılıp itibar görünce işin rengi değişti." (Radikal, 19 Ağustos) Benim ilgilendiğim ise konunun bilimsel yönü. Ne yazık ki, Türkiye'nin kendine özgü geleneksel yapıları; ekonomiyi, siyaseti ve kültürü şekillendirmede büyük rolü olan dini cemaatler hakkındaki bilgilerimiz son derece sınırlı. Bu konulardaki cehaleti "tarikat ve cemaat" denince sadece "üfürükçü hocalar" gibi sahtekarları gündeme getiren medya da körüklemekten geri kalmıyor.
Bu hüzün verici durumun sorumlusu, tarikat ve cemaatler üzerindeki yasaklar kadar bu çok önemli konulara eğilen sosyal bilimcilerin maruz kaldığı caydırıcı muamele. (Kimi laikçi bağnazlar, Türk sosyal bilimcilerinin medar - ı iftiharı Profesör Şerif Mardin'i bile, Said - i Nursi'nin biyografisini yazdı diye adeta "afaroz" etmeye yeltendiler.)
Teselli bulabileceğimiz bir gelişme, bazı genç ve cesur sosyal bilimcilerin bu konulara yavaş yavaş el atıyor olmaları. Bu bağlamda dikkat çeken çalışmaların iki örneği, ODTÜ'den Profesör Elizabeth Özdalga'nın editörlüğünü yaptığı Naqshbandis in Western and Central Asia/Batı ve Orta Asya'da Nakşibendiler (Stockholm 1999) adlı kitapta yer alıyor: Hakan Yavuz'un "Modern Türk İslami Hareketlerinin Matrisi: Nakşibendi Sufi Tarikatı" ve Fulya Atacan'ın "Modern Türkiye'de bir Nakşibendi Şeyhinin Portresi: Osman Hulusi Ateş". Kitabın Türkçesi yakında Tarih Vakfı tarafından yayımlanacak.
Yüzüncü Yıl Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Emin Yaşar Demirci'nin "Türkiye'de Modernleşme, Din ve Politika: İskenderpaşa Cemaati Örneği" başlıklı doktora tezi ise büsbütün önemli. Bu çalışmayı okumak ayrıcalığına sahip olduğum için çok mutluyum. Demirci ile geçen Nisan ayı sonunda "Doğu Vizyon" grubunun davetlisi olarak gittiğim Van'da tanıştım. Sosyoloji öğrenimini Hacettepe Üniversitesi'nde yaptıktan sonra doktorasını Aralık 1996'da İngiltere'nin Manchester Üniversitesi'nde tamamladığını anlattı. Bir sosyoloji laboratuvarı olarak gördüğü için Van'da görev almayı tercih ettiğini söyledi. Ama beni esas etkileyen tezinin kalitesi oldu. Gelecek yazımda Demirci'nin en kısa zamanda Türkçeye çevrilip yayımlanması gereken tezinin temel bulgularını yorumlayacağım.
- tarihinde hazırlandı.