Hafız Ali’ler ölmez!
Demokrasisi oturmamış pek çok ülke gibi bizde de maalesef her nesil yeniden hak ve özgürlük mücadelesi vermek zorunda kalıyor. Sünni, Alevi, Kürt, sağcı, solcu, gayrimüslim fark etmiyor. Yakın tarihin sayfalarındaki onca feryat bundan. Bitip tükenmeyen, düzeliyor derken altüst olan demokrasi serüvenimizin çarpıcı iki özelliği son dönemde daha çok öne çıkıyor.
Birincisi, dün baskıcı anlayışların elinde ‘zenci’ muamelesi görmüş bir kesimin, iktidara gelince yapıp ettikleri. İnancı, dili ne olursa olsun toplumsal grupları yok sayıp onları imhaya dönük projelerin, fikir ve gönülle savaşmanın ne kadar delice ve insanlık dışı olduğunu bizzat yaşamalarına rağmen imkânsızı deneme peşindeler. İzahı yok bunun. Mesela bugün ABD’de var olan hürriyetlerin temelinde, o ülkeyi kuranların Avrupa’da inanç ve fikirleri nedeniyle yaşadığı mağduriyetin payı büyük. Yobazlığın tokadını yiyenler, yeni ülkeyi bu tecrübeyle kurmuş.
Dünün ‘zenci’lerinin aynı empatiyi kuramaması, ancak askerlik yapanların bileceği psikolojiye benziyor. Askerde en sıkıntılı günler acemi birliğindedir. Sıkıntının bir kısmı, sivilden askeri disipline geçişle ilgilidir ve doğaldır. Ama büyük kısmı, usta askerlerin acemilere yaptığıdır. Kıdemliler, acemileri süründürür. Tabii ustalar gidince onların yerini acemiler alır ve dün kendilerine yapılanları bu kez onlar yeni gelenlere yapar. “Biz zulüm gördük, bari başkalarına yapmayalım” olgunluğuna erişmedikçe, her nesil ve her kesim aynı acıyı yaşayacak.
İlk meşrutiyetten beri devam eden bu serüvende dikkat çeken ikinci nokta, hak ve özgürlük mücadelesi veren kesimlerin birbirinden habersizliği. Herkes kendi mağduriyetini ve kendi kahramanını biliyor. Bu durum, kesimler arası yardımlaşmayı da birbirine asgari saygıyı da engelliyor. Hatta algı ajanlarının da marifetiyle her kesim kendi mağduriyetinin nedenini, aslında mağdur olan bir başka kesim sanmakta. 28 Şubat’ta dindarların mağdur olduğunu biliriz. Ama Evrensel gazetesinden Fatih Polat’ın da “Komuta altındaki demokrasi” yazısı nedeniyle o dönemde sıkıntı yaşadığını öğrenmek benim için öğretici oldu.
Sosyal demokrat bir aydınla konuşurken, söylediklerinden bu ülkede camia olarak neredeyse hiç hukuk mücadelesi vermediğimizi, mağduriyet yaşamadığımızı düşündüğünü çıkardım. Zaman olarak ilk günden beri demokrasi istediğimizi, 1987’den beri AB sürecini bunun için desteklediğimizi, aleyhimizde birçok dava açıldığını, bazı yazarlarımızın hapis yattığını, 28 Şubat’tan 2012’ye kadar akreditasyona maruz kaldığımızı, farklı kesimlerden isimlerin fikirlerini özgürce gazetede yazdığını hatırlattım. Sonra camianın yıllardır hep düşman gibi görüldüğünü; Bediüzzaman’ın 35 yıl sürgün yaşadığını; 19 kez zehirlendiğini; Fethullah Gülen’in her antidemokratik dönemde darbe yediğini; 12 Eylül’de 6 yıl kaçak yaşadığını; 28 Şubat’ta hakkında açılan davanın 2008’de bittiğini ve hâlâ vatanına hasret yaşadığını; 2009’da bile camiayı ortadan kaldırma amaçlı planların yapıldığını ve demokrasinin yeşermesini engelleyen derin yapılarla mücadeleyi desteklediğini anlattım. “Böyle bakmamıştım.” dedi.
Bugünlerde her biri kahraman olan Zaman okurlarıyla buluşmak için geçen ay Denizli’ye gittiğimde, hayatıyla hukuk mücadelesi veren Hafız Ali Ağabey’in kabri başında da bu mesele aklımdaydı. 1940’larda Bediüzzaman, yazdıkları nedeniyle tutulduğu Denizli hapishanesindeki tek kişilik hücresinde zehirlenerek ölüme terk edilmişti. Gözü hep o hücrede olan Hafız Ali, inilti seslerini duyar duymaz fırlar, hapisteki diğer Nur talebelerine haber verir. Gardiyana kapıyı zorla açtırdıklarında, 65 yaşındaki Bediüzzaman yerde kıvranmaktadır. Zorla doktor çağrılır ama yapacak bir şey olmadığını söyler. Talebeler bir yandan ağlarken bir yandan da dua etmektedir. Tam bu sırada, Hafız Ali herkesten yapacağı şu duaya âmin demesini ister: “Ya Rab, İslam âleminin bu zata ihtiyacı var. Onun yerine benim canımı al ve ömrümü ona bağışla”. “Amin” sesleri yükseldikten bir süre sonra Bediüzzaman yavaş yavaş kendine gelir. Ama çok geçmez, Hafız Ali zehirlenme belirtisiyle hastaneye kaldırılır ve 17 Mart 1944’te zehirlenme teşhisiyle vefat eder. Bediüzzaman’ın ve davası uğruna şehit olan Hafız Ali Ergün’ün ruhlarına Fatiha okurken, bu destansı hak ve özgürlük kahramanından sağda ve solda kimin haberi var diye düşünüyordum. Birlikte demokrasiyi öğrenme ümidiyle.
Kaynak: http://www.zaman.com.tr/abdulhamit-bilici/hafiz-aliler-olmez_2263888.html
- tarihinde hazırlandı.