Yanılmışım!

Eski Türkiye'nin otomatiğe bağlanmış bir refleksi vardı. Demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi medeni dünyada geçerli ilkelere uyulmadığını içeride söyleyenler 'iç düşman'; dışarıda bunu dile getirenler 'dış düşman' diye yaftalanırdı. Bunlar, ana akım medya tarafından afişe edilip elbirliğiyle hain veya deli ilan edilirdi.

Eğitim ve medya yoluyla zihinlerimize kazınan, "Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur" ve "Etrafımız düşmanlarla çevrili" anlayışı da bu medyatik kampanyaları kolaylaştırırdı. Sonra güvenlik birimleri raporlar hazırlar, yargı devreye girer ve farklı ses bastırılırdı.

İnsanları hain veya düşman ilan ederek ne dindarlar ne Kürtler ne Aleviler ne solcular yok oldu. Sadece bu farklı sesler dinlenmediği için var olan sorunların çözümü ertelenir, millet olarak ödediğimiz fatura büyürdü. Bu hep böyle oldu. Önce bu toprakların çocuklarına tarifsiz çileler çektirdik. Sonra pişman olup bunun utancıyla baş başa kaldık.

Hain diye yaftalanan onlarca isimden sadece Bediüzzaman'ın söylediklerine kulak verilse bu ülkede İslam ve Kürt sorunu bu kadar ağır yaşanmazdı. Ama bu yapılmadı ve onun hayatı; sürgün, zindan ve mahkemeler arasında geçti. O saygınlığından bir şey kaybetmedi ama ülke çok kaybetti.

Bugün yine bir kampanya var Fethullah Gülen Hocaefendi ve sevenlerine karşı. Halbuki AK Parti'nin iki döneminde Gül, Erdoğan ve Davutoğlu gibi isimler, iç ve dış eleştirileri düşmanlık değil, katkı olarak gördükleri oranda eski zihniyetten uzaklaştılar.

Keşke eski Türkiye mantalitesi, eskide kalsaydı. 1990'larda aynı kafanın, fail-i meçhuller ve 28 Şubat'la hortladığına şahit olduk. Bu yanlışa itiraz edenler de mutlaka bedelini ödedi. Rahmetli Mehmet Ali Birand'ın, vefatından 40 önce Bugün TV'de Erkam Tufan Aytav'a söyledikleri, bu ülkede dönem değişse de maalesef zihniyetin kolayca değişmediğini gösteriyordu: "28 Şubat sürecinde andıçlanmamın iki nedeni vardı. Kürt sorununa ve Gülen Hareketi'ne yaklaşımım. Bunu çok açıkça söylediler. O dönemde asker, devlet ve laik çevreler, Fethullah Gülen'i bu ülke için büyük tehlike olarak görüyorlardı. "Fethullah Gülen kim, ne yapmak istiyor?", bunu anlatan bir dosya yaptım. Onlar için bu bile çok şeydi. Andıçlandım."

Bugün yine bir kampanya var Hocaefendi ve sevenlerine karşı. Halbuki AK Parti'nin iki döneminde Gül, Erdoğan ve Davutoğlu gibi isimler, iç ve dış eleştirileri düşmanlık değil, katkı olarak gördükleri oranda eski zihniyetten uzaklaştılar. İçeride veya Batı'da muhatapları kendilerine eksiklerimizi söylediğinde, "Bunun biz de farkındayız, sizin bu konudaki tecrübeniz nedir, nasıl katkınız olabilir?" diye cevap vererek, eski tip Türk liderlerden farklı, açık ve konuşulabilir olduklarını gösteriyorlardı. Bu sayede 2004'te Kopenhag Kriterleri'ni yerine getirip, 2005'te AB ile müzakerelere başlayabildik. Bu sayede Türkiye hem Batı'da hem İslam dünyasında örnek göstertilen ülke oldu.

Geçen ekim ayında, linç kampanyası nedeniyle sürgünde vefat eden Ahmet Kaya'ya ve 28 Şubat sürecinde ordudan atılan İskender Pala'ya Cumhurbaşkanlığı'nda ödül verilmesi beni çok umutlandırmıştı. Bu güzel adımı, hem devlet adına yapılan yanlışlardan özür dilenmesi hem de eski zihniyetin geride kaldığının göstergesi diye okumuştum.

Yanılmışım. Bir süredir olumsuz gidişata dair içeriden ve dışarıdan gelen eleştirilere, iktidardakiler ve onların izinden giden medya aynı eski Türkiye'nin verdiği tepkiyi veriyor. Almanya Cumhurbaşkanı Gauck, "Almanya imamı" ilan ediliyor. Dindar kimliklerine yapılan hakaretleri unutup "rahip" diye aşağılanıyor. 2010'daki reform sürecinde desteği alınan Venedik Komisyonu, birden dış odak oluyor. "10 yılda büyük reformlar yapan Türkiye, son dönemde yanlış yolda" diyen İnsan Hakları İzleme Örgütü ve basın özgürlüğünde Türkiye'yi özgür olmayan ülkeler ligine düşüren Freedom House; Soros ve Yahudi işi diye yaftalanıyor.

YouTube'un yasak olduğu ülkemiz adına bu iddialara cevap veren Davutoğlu ise basın özgürlüğü sorunu olmadığını söyleyip, bizden bu raporu reddetmemizi istiyor. Sanki olumsuz gidişatı görmek için bu raporlara ihtiyaç var. Milliyet'in patronu Demirören, Başbakan'ın telefonu üzerine ağlamadı mı? Hasan Cemal köşesini bu yüzden kaybetmedi mi? Erdoğan, "Alo Fatih" skandalını kabul etmedi mi? HaberTürk yayın yönetmeni Fatih Altaylı "Hepimize baskı var" demedi mi? Bütün yabancıları unutun; 2007'de AK Parti'nin anayasa taslağını yazan Prof. Ergun Özbudun'a kulak verin: "İktidar kendi eliyle yaptığı reformlara karşı savaşa başladı." Quo vadis AK Parti?

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.