Algıların gücü adına...

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, başarılı bir algı operatörü, bunda şüphe yok. Kendisinin çok zor durumda olduğu hallerde bile tartışmaları başka yöne kaydırmada çok maharetli. Her söylediğini tevil edip kitlelere ulaştıran büyük medya gücünün payını da unutmamak lazım.

Algı sihirbazı Erdoğan'ın son icraatlarından biri Dışişleri Bakanlığı'ndaki dinleme skandalıyla ilgili. Malum olduğu üzere, Bakan'ın makamında, Genelkurmay İkinci Başkanı, MİT Müsteşarı ve Dışişleri Müsteşarı'nın katıldığı hayati toplantı sızdırıldı. Hükümet, casusluk skandalının faillerini ortaya çıkarıp hesap sormak yerine gölge boksu yapmayı tercih ediyor. "Dışişleri'ndeki Fil Hamdi sayısı" başlıklı yazımda, kesin bilgi diye kamuoyuna sunulan faillerin çokluğuna ve sonra buharlaşmalarına dikkat çekmiştim. Hükümet medyasının 'kesin bilgi, casus bulundu' türünden haberlerini hafta sonu Başbakan Erdoğan da yalanladı. Erdoğan'ın açıklamasından anladığımıza göre Fil Hamdi arama çalışmaları devam ediyor; ortada henüz fail yok.

Erdoğan'ın açıklaması algı operasyonları tarihine geçebilecek nitelikte. Dört tane kesinlik ifade eden kelime kullandıktan sonra faillerin ortada olmadığını söylüyor Başbakan. "Bu işin paralel yapıyla ilgili olduğu ortadadır. 'Bunun içinde kimlerdir' konusu bizim gündemimizdedir. Paralel yapıdır, bu kesindir. Bunda tereddüt yok. Failleri kimlerdir, bunu bulmak durumundayız. Başbakanlıkla ilgili olanlar aşağı yukarı belli olmuştur." Hukukun en ilkel şekli nerede ise orada dahi bu kelimeleri kullanan yetkiliye hesap sorulur. Failleri bulmadan onların kimliği hakkında hüküm vermek neyle izah edilir, bilemiyorum. Başbakan'ı bu olan ülkede defalarca şüpheli bile değil, kesin suçlu yakalayan medyaya söylenecek söz kalmıyor.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, başarılı bir algı operatörü, bunda şüphe yok. Kendisinin çok zor durumda olduğu hallerde bile tartışmaları başka yöne kaydırmada çok maharetli.

Erdoğan'ın yürüttüğü diğer algı operasyonu ise Fethullah Gülen'in ABD'den iadesi tartışmaları. Başbakan, karşılaştığı her Amerikalıya 'onu bana verin' diyor. "Başkan Barack Obama 'mesajı aldım' dedi, gereğini yapacak" iddiası yalanlandı ama Tayyip Bey mahcup olmadı ve yılmadı. Kendisiyle mülakat yapan ABD'li PBS kanalında Charlie Rose'dan da Gülen'i istedi. Bu, aslında yargı erklerinin yapabileceği bir alışveriş. Türkiye'de bir mahkeme yargıladığı sanığı, muhatap ülkenin adliye mekanizmasından talep ediyor. Henüz ortada hakkında soruşturma olmayan birini Erdoğan her gördüğü Amerikalıdan niye ister? Devletlerarası ilişkiler katı kurallara ve uluslararası hukuka dayanır. 'Bi şarkı söyle de neşemizi bulalım' der gibi 'şu adamı bana verin infaz edeyim' diyeni kim ciddiye alır? Kaldı ki cinayet gibi ağır suçlamalara muhatap sanıkları alamıyoruz daha. Sabancı cinayeti zanlısı Fehriye Erdal'ı Belçika'dan yıllardır istiyoruz. Beğenmediğiniz siyasi ve ekonomik buhrandaki Yunanistan, cinayetin tetikçilerinden İsmail Akkol'u vermiyor. Yunan mahkemesi hakkında kırmızı bülten bulunan, yani uluslararası hukuka göre resmen aranan cinayet zanlısını teslim etmedi. Hükümete yakın Sabah Gazetesi'nden Emre Aköz dahi Fehriye Erdal ve Abdullah Öcalan örneklerini sıralayarak iadenin zorluğunu anlattığı yazısını "Türkiye muazzam bir taviz vermeden böyle bir şey mümkün olamaz." şeklinde bitirdi.

Erdoğan, uluslararası hukukun çizdiği sınırları elbette biliyor. Devletlerin yerel 'hık' deyiciler gibi hayali suçlamalara 'evet' demeyeceğinin de farkında. İadeyi gerçekten arzuladığından da emin değilim. Hedefi 'istedim vermediler' türküsü söyleyebilmek. Nasıl olsa dinlemeye hazır bir kitle de var. 'Hakikat ve doğruluk nerede kaldı mı' dediniz? Oraları geçeli çok oldu...

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.