Yurtdışındaki inler!
Yurtdışında kendinizi en iyi hissedeceğiniz ülkelerin başında gelir Pakistan. Muhataplarınız Türkiye’den geldiğinizi öğrendiğinde yüzler hemen güler; beş saniyede kardeş olur, en koyu sohbetlere dalarsınız. Bitmeyen ekonomik kriz ve Taliban uzantısı terör örgütünün ülkeyi bunaltan bombaları bile bu dostların size tebessümünü engellemez.
Üç günlük ziyarette sade vatandaşından başbakanına karşılaştığım her insanda gördüğüm bu karşılıksız muhabbet adeta ruhumu iyileştirdi. Hele bizzat Başbakan’ın büyükelçilere verdiği “Hizmet’in çete, virüs ve haşhaşi” diye karalanması talimatı sonrası gördüğüm ilgi inanılmazdı.
Karaçi’den İslamabad’a geçerken, havaalanındaki polis ben bir şey demeden nereli olduğumu anladı. Önce tebessüm etti, sonra “kardeş, arkadaş” sözleri eşliğinde neredeyse hiç aramadan buyur etti. Sadece halk değil, gece yarısı evinde kırk yıllık arkadaş gibi dostane bir atmosferde çay ikram eden Milli Eğitim Bakanı Muhammed Balig Rahman ve kısa süre için evinde görüştüğümüz eski Başbakan Yusuf R. Gilani’nin tavırları da sade bir Pakistanlının sıcaklığından farklı değildi.
İki ülkeyi yönetenlerin siyasi çizgisinden bağımsız, bu samimi bağın derinliğini ve köklerinin Pakistan’ın kuruluşu öncesine gittiğini ilk kez 1990’larda bir üniversite öğrencisiyken Süleymaniye Camii’nde Fethullah Gülen Hocaefendi’den dinlemiştim. Vaaz için Türkiye’nin her yerinden gelen binlerce insan, daha sabah namazında camiyi doldurmuş, huşu ile hatibi bekliyordu. Hocaefendi’nin bir ara Muhammed İkbal’in, Çanakkale’de ölüm-kalım mücadelesi verdiğimiz günlerde Hint Müslümanlarına söylediği sözleri hatırlatması kalpleri ürpertiyle doldurmuştu. “Ehl-i Salib’in Çanakkale’ye yüklendiği günlerdi” diye başlamıştı söze. “Gencecik fidanlar, can pazarında can verirken, bir başka pazarda İkbal kendini dinleyenlere şöyle sesleniyordu: ‘Kendimi Allah Rasulü’nün (sav) huzurunda hissediyorum. Bana dese ki, Doktor İkbal, dünyadan bana ne getirdin? Diyeceğim ki, Ya Rasulallah, sana bir şişe içinde biraz kan getirdim. Bu kan, Müslüman-Türk’ün Çanakkale’de döktüğü kandır ve ben bu kanı hiçbir şeye değişmem.” Bu sözlerle coşan Hint Müslümanları, ellerinde ne var ne yok ortaya koyup Anadolu’nun yardımına koşmuştu. Mesafe uzak olsa da bağlar güçlüydü. Zira İkbal’in ilham kaynağı da otağını Anadolu’nun bağrına kurmuş olan Mevlânâ idi.
Manevi, tarihi ve duygusal bağlara yenileri de eklendi. Deprem ve sel felaketinde insanımızın 7’den 70’e seferber olması, son dönemde bağları güçlendiren önemli etkenlerden biri oldu. Yönetimler arası ilişki, ortak bakanlar kurulu yapılacak stratejik seviyeye ulaştı. Türkiye, ikisiyle de iyi ilişkilere sahip olduğu Afganistan ve Pakistan’ın arasını bulmak için tarihi rol üstlendi. Ordular arası ilişkiler de köklüydü. Ben Karaçi’de iken Pakistan Cumhurbaşkanı Memnun Hüseyin, Hava Kuvvetleri Komutanımız Akın Öztürk’e devlet İmtiyaz Nişanı veriyordu. TİKA, Kimse Yok mu?, İHH, Kızılay ve diğer yardım kuruluşları her zaman Pakistan’ın yanındaydı. İlişkilere popüler düzeyde katkı sağlayan bir pencere daha eklenmişti: Türk dizileri. Arap dünyasından Balkanlar’a 72 ülkede sevilen diziler, Pakistan’da da herkesin dilinde. Karaçi’deki “Barış ve Ahenk İçinde Birlikte Yaşama” konferansı sonrası röportaj yapan bir gazetecinin ilk sorusu, dizilerin Türkiye’yi ne kadar doğru yansıttığı hakkındaydı.
İlişkilerin en etkileyici unsuru, kuşkusuz, 20 yıldır eğitim hizmeti veren Pak-Türk okulları. Sadece başkentte değil, ülkenin altyapı ve güvenlik açısından riskli bölgelerinde de faal olan okullarda şu an 7500 öğrenci okuyor. 750 öğretmenden sadece 180’i Türkiye’den. Başarıları ve öğretmenlerinin fedakârlıklarıyla halkın da devletin de gözdesi olan okullar, Türk ve Pakistanlı hayır sahiplerin ortak eseri. Uluslararası bilim olimpiyatlarına katılıp Pakistan’a 147 madalya getirmişler. Milli Eğitim Bakanı’nın övgüyle söz ettiği ve herkesin ününü duyduğu okullar, Oxford’un Pakistan’daki tek kalite okulu ve Cambridge’in sınav merkezi.
Ülkemizi böyle en nefis şekilde temsil eden okulları, pardon “in”leri ve fedakâr öğretmenleri, pardon “haşhaşileri” ziyaret edip tebrik ettikten sonra Pakistan Gazeteciler Cemiyeti’nde meslektaşlarla samimi hasbihal ettik. Ardından Pakistan devlet TV’sinin İngilizce kanalı ‘Dünya’nın gündeme dair sorularına cevap vermeye çalıştım. Onlarca temasın ardından edindiği izlenim şu: Türkiye’nin başarılarıyla gurur duyup örnek almak isteyen Pakistanlılar, son süreçteki yolsuzluk, yargıya müdahale ve demokrasiden sapma işaretlerini de şaşkınlık ve kaygıyla izliyor. Pakistan-Türkiye zindabad!
- tarihinde hazırlandı.