Mehmet Uslu Ağabey’in ardından
Üç-beş arkadaşla huzurunda bulunurken eline telefonu verdiler… Muhatabı ile konuşmaya çalışıyor bir türlü anlaşamıyordu. Birden gözünden yaşlar boşandı, hıçkırıklar başladı. Anladık ki, konuşmuyorlar karşılıklı ağlaşıyorlardı. Telefonu verdikten sonra “Bizim Mehmet Uslu idi… Ama konuşamıyor… Sadece hıçkırıklarını duyuyordum. Zaten Başhekim Mehmet Bey, ümit verici konuşmamıştı!..” dedi.
Dostların birer birer terk edişini hüzün ve hasretle ifade etti. Öyle ya Hacı Kemal, Tuzcu Cahit, Mustafa Asutay, Naci Şençekicer, Köse Mahmut, Mustafa Birlik ve niceleri gitmişti…
Bir-iki gün geçmedi Mehmet Uslu Ağabey’in vefat haberi geldi. Sabah namazı kılacağız ama rahatsız olduğu için imamete geçemedi. Bir arkadaş geçip kıldırdı. Namaz bitti, bana gıyabî cenaze namazı kıldırmamı söyledi ben mazeret beyan ettim. Bu sefer o rahatsız haline rağmen aziz dostunun hatır ve hatırasına zorlanarak öne geçip gıyabî namazı eda etti… Buna vefa denirdi…
Mehmet Uslu Ağabeyimiz, Konya’nın yetiştirdiği Mustafa Birlik, Yusuf Pekmezci gibi bu hizmetin önde gelen ilklerindendi. Sessiz sakindi. En öndekilerden olmasına rağmen mütevazılığından arkadakiler arasında bile fark edilmezdi…
Doğru bildiklerini tane tane söyleyip görüşlerini, yumuşakça, sanki bir fetva hassasiyetinde beyan ettiği için kendisine “Müftü” denirdi…
Hocaefendi ondan bahsederken, “Aynen Naci Şençekicer gibi gayretli, azimli, nezih bir ehl-i hizmetti… Mustafa Birlik ile ortak ve akraba idi. İzmir’e ilk geldiğinde çok ağır bir rahatsızlık geçirmiştim. Beni kendi ailelerinin bir ferdi gibi kabul edip evlerinin salonlarında yatırıp birkaç gün baktılar. 1980 darbesinde beni arabasına alan Mehmet Uslu Bey ile Ortaköy yurdunda bir iki gün kalmıştık. Hatta Sızıntı’nın baş yazılarından “Asker” başlıklı yazıyı orada yazmıştım. Oradan İstanbul’a kadar bizi götürdü… Unutulmaz hatıralar bunlar.” dedi.
Hacı Muammer arkadaşımızdan dinlemiştim: “1968’de Buca-Kaynaklar’da ilk kamp açılışında, Hocaefendi kendi küçük çadırında oturmuş düşünceli bir halde bulunuyordu. Mustafa Birlik ve Mehmet Uslu ağabeyler, bir şey mi var diye sordular. Dedi ki: ‘Bu kadar talebeyi buraya getirdik. Ama hiçbir imkanımız yok… İki ay bunlara ne yediririz?’ Onlar, ne kadar bir paraya ihtiyaç olacağını sordular ‘40-50 bin lira olur’ dedi.
Bunun üzerine ‘Hocam siz bunları düşünmeyin, biz gerekirse dükkanlarımızı satar bunu temin ederiz; siz ders vermenize bakın.’ dediler. Bunlar o zaman dişleriyle tırnaklarıyla küçük bir dükkana sahip olmuşlardı. Onu satılığa çıkarsalar bu kadar para eder miydi bilmem ama, onların bu yiğitliği bana bir ders oldu. Cömertlik, fedakârlık neymiş anladım.”
Beyşehir’in Eğirler kasabasından gelen bu insanlar büyük hizmetlere öncülük ettiler. Bilhassa Mehmet Uslu Ağabey, sessiz hâli ile darbecilerin de gözüne batmadığı için 1971 Mart darbesinde de dışarıda kalmış, 54 kişi içeride iken o işleri dışarıdan toparlamaya çalışmıştı. 1980 Eylül darbesinde de darbeciler onu yine hesaba katmamışlardı…
Hayatının sonlarında uzun süre hastalık çekmesine rağmen İzmir Hisar Camii arkasındaki dükkanın küçük mütevazı ama içi kitaplarla dolu odasında hep kitap okuyup durdu, gelenlerle sohbet etti. Ziyaretine gelenlerden bir dostu da Prof. Dr. Ahmet Satoğlu Hocamızdı…
Cenab-ı Erhamürrâhimîn kendisine rahmet eylesin, yakınlarına da sabr-ı cemîl versin…
- tarihinde hazırlandı.