İbrahimvarî tavır

Kur'ân-ı Kerim, Hz. Lût'un (a.s.) kavminin helâkini anlattığı hemen her yerde helâk için gelen meleklerin önce Hz. İbrahim'e (a.s.) uğradıklarından sözeder. Çünkü ortada Hz. İbrahim'i çok üzecek bir helâk vardır; fakat bunun çok ötesinde, Hz. Bediüzzaman'ın Birinci Dünya Savaşı'ndaki mağlûbiyetimizi aslî ve kaderî sebepleri açısından izah ederken ifade buyurduğu gibi, 20'yi kaybedip 200'ü kazanma manâsında bir müjde sözkonusudur.

Hz. İbrahim'in doğurma dönemini çoktan aşmış ve o zamana kadar çocuğu olmamış olan hanımı Hz. Sâre'yi bir çocukla müjdelemiştir melekler. Bu çocuk, Hz. İshak (a.s.) olacak ve onun oğlu Hz. Yakub'un (a.s.) neslinden gelecek olan İsrail Oğulları, büyük sektelere ve fetret dönemlerine rağmen "İslâm"ı 15 asırdan fazla temsil edecek ve onun bayrağını dalgalandıracaklardır. Cenab-ı Allah (c.c.), İslâm'ı birinci derecede temsil, tatbik ve tebliğ vazifesini omuzlarına yüklediği peygamberlere ve vârislerine sonsuz rahmetiyle misyonlarının neticesini daima baştan göstermiş ve gösterilen bu netice, ona götüren "menzili çok, geçidi yok, derin sularla kaplı uzun" yolda hep bir takviye ve kuvve-i maneviye olmuştur. Hz. İbrahim (a.s.), evine gelen melekler Hz. Lût'un kavminin helâk edileceği haberini kendisine söylediklerinde, "Onların içinde Lût var; Lût varken mi onları helâk edeceksiniz?" diye meleklerle tartışmaya girişti. Melekler, "Orada kim var kim yok, elbette (Allah tarafından gönderilmiş elçiler olarak) biz daha iyi biliyoruz!" dediler. Elbette Hz. İbrahim (a.s.), Allah tarafından kendilerine ne emredilirse onu yerine getiren meleklerin, kavmi içinde Hz. Lût'un bulunduğunu bildiklerini de biliyordu. Fakat o, Cenab-ı Allah'ın (c.c.) tavsifiyle, "olabildiğince yumuşak ve sabırlı, son derece yufka yürekli, Allah'a içten ve çok yalvaran, âh edip inleyen ve bütün kalbiyle O'na yönelmiş, O'na teslim olmuş bir kuldu." Allah'ın emri karşısında bir münakaşaya girmesi de sözkonusu olamazdı. Fakat o yine biliyordu ki, Cenab-ı Allah'ın Kader ve Kazâ kanununun yanısıra bir de Atâ kanunu vardı ki, bir kişi ve toplum hakkında helâk hükmü verildiği zaman dahi eğer o kul veya toplum istiğfarla, sadaka ile Allah'a yönelirse Cenab-ı Allah, hükmü icradan kaldırabilirdi. Nitekim bu, Hz. Yunus'un (a.s.) kavmi hakkında cereyan etmişti (Yûnus Sûresi/10: 98). İşte Hz. İbrahim (a.s.), böyle bir affın peşindeydi. Ona düşen oydu. Bundan dolayı Cenab-ı Allah onu, "olabildiğince yumuşak ve sabırlı, son derece yufka yürekli, Allah'a çok yalvaran ve bütün kalbiyle O'na yönelmiş, O'na teslim olmuş bir kul" olmakla övmektedir. (Hûd Sûresi/11: 74-76; Ankebût Sûresi/29: 32).

Cenab-ı Allah'ın Kader ve Kazâ kanununun yanısıra bir de Atâ kanunu vardı ki, bir kişi ve toplum hakkında helâk hükmü verildiği zaman dahi eğer o kul veya toplum istiğfarla, sadaka ile Allah'a yönelirse Cenab-ı Allah, hükmü icradan kaldırabilirdi.

Hz. Bediüzzaman, "Milletimin imanını selâmette görürsem Cehennem'in alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü o zaman, vücudum yansa da gönlüm, gül-gülistan olur," derken aynı İbrahimvarî tavrı sergiliyordu. Fethullah Gülen Hocaefendi, "Her birinizin bir günlük hidayeti için günde elli defa ölüp dirilmeye razıyım!" derken, ufukta gördüğü tufanlar geri çevrilebilir mi diye dayanılmaz ızdıraplar içinde "canı dudağında" yaşar, fakat ancak yapması gerekeni yapar, söylemesi gerekeni söylerken, o da aynı tavrı ortaya koymaktadır. Kendilerini insanlığın selâmetine ve ebedî kurtuluşuna adamış bu zatlar, Cehennem'e konacak olsalar, kalblerindeki iman ve merhamet, Cehennem'in alevlerini söndürmeye yeter; nasıl içine atıldığı ateş Hz. İbrahim için "gül-gülistan" olmuşsa, Cehennem de öyle olur. Bunu bilmeyen de, ne peygamberleri tanıyabilir, ne de vârislerini; ne de onların neyi niçin yaptıklarını.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.