Turunç gibi önce meyve sonra çiçek
Bizler her şart ve ortamda yedi verenler gibi meyve vermek zorundayız. Hatta turunç gibi olup, önce meyve verip sonra çiçek açmak mecburiyetindeyiz… İman-ihlas ve hicret… Mecburî istikamet… Çünkü hicret eden, hicret ettiği yerde kaldığı sürece devamlı ibadet etmiş gibi sevap kazanır. Cihanın kapıları da böyle hicret gayretleri ile rehberlerimiz sahabe efendilerimize açılmıştı… Bugünkü hicretler de inşallah ilk baştan küçük küçük gibi görülen gitmeler şeklinde ise de bir gün gelip lobiler halinde millet adına belli yerlerde kendini gösterecektir… İnsana yapılan yatırım hemen geriye dönmeyebilir; bu zaman isteyen bir yatırımdır…
Şu anda ülkemizdeki olaylar da bizim zihnimizi ve kalbimizi fazla meşgul etmemelidir. Bunlar gelip geçici şeylerdir. Biz sadece söylenen irşadî sözlere kulak verelim yeter… Evet biz hep işimize bakmalıyız: Biz o denli nezih yaşamalıyız ki; haramlar, gayrimeşrular, değil hayatımızı, rüyalarımızın ufkunu bile kirletmemeli… Aslında böyle bir kirlenme, kim bilir belki de hiç beklenmedik şekilde ne irtifa kayıplarına sebebiyet veriyordur!..
Bütün bunlara rağmen biz meyve vermeye devam edeceğiz… Biz hiçbir zaman, işin gürültü ve şamatasında olmamalıyız. Hatta çiçeklerini bile meyvelerini verdikten sonra sessizce açan turunç gibi olmalıyız…Konumunun hakkını veremeyip bulunduğu noktadan kayanların iflâh olduğu hiç görülmemiştir. Kaldı ki biz, değil bir kısım dünyevî mülahazalar, yaşama sevdasını ya da menfaat ve çıkar düşüncesini dahi intihar sayma konumundayız. Bizler cenneti bile kulluğumuza gaye yapmaktan kaçınmalı ve bütün gönlümüzü Hak rızasının engin vâridâtına bağlayarak şahsî isteklerimize karşı kat’î bir tavır alma durumundayız. Hiçbir zaman almayı düşünmeden hep vermeli, geriye döneceğini beklemeden de sürekli ihsanda bulunmalıyız… ve “Canan” deyip sefere azmettiğimiz bu kutlular yolunda hiç ama hiç mi hiç “can” sevdasına düşmemeliyiz.
Bugün başımıza gelenler, gelecekte de katlanarak karşımıza çıkabilir. Ülke bir baştan bir başa mezaristan hâlini alabilir… Milletin azmi, ümidi tıpkı bir kefen gibi onun başına geçirilebilir. Irmaklar Revân Nehri’ne, çöller Kerbelâ’ya, düşmanlar Şimir’e, aylar Muharrem’e dönüşebilir… Kundaklamayı kundaklamalar takip edebilir. Dev yangınlar olabilir, yangınlar evlerimizin-barklarımızın yanında, beklentilerimizi, planlarımızı da kül edebilir… Dost-düşman herkes bizi yalnız bırakabilir; yalnız bırakmaktan da öte hiç ummadığımız kimselerce arkadan hançerlenebiliriz. Evet, işte düşmanların böyle esirip köpürdüğü, dostların vefasızlık gösterip bizi bütün bütün terk ettiği durumlarda dahi kat’iyen teslim olmamalı, eğilmemeli iman ve ümitlerimize dayanarak dimdik ayakta durmalı ve bir küheylan gibi hız kesmeden çatlayıncaya kadar koşmasını bilmeliyiz.
Her şeye rağmen biz duruşumuzu, tavrımızı değiştirmeden konumumuzun hakkını vermeli, yerimizde durmalı, herkesin başvuracağı bir güç, bir ümit kaynağı olmalı ve sönmeye yüz tutan bütün meş’aleleri yeniden tutuşturmaya çalışmalıyız.
Her tarafta üst üste felâketler, her yerde toplumu sarsan musibetler; depremler, seller, yangınlar, trafik faciaları ve bilmem daha ne belâlar!. Sonra değişik türden zulümler, istibdatlar, komplolar, cinayetler, vicdanlara baskılar… ve onca mazlumiyetlere, mağduriyetlere rağmen “belâ-yı dertten” ah etmeyen iradesizler, sessizler, buna karşılık insanlara zulüm ve gadirde bulunan, zulmederken de ağlayıp sızlayıp mazlumu haksız göstermeye çalışan şarlatan zalimler… değişik sâiklerden ötürü her zaman öfkeyle oturup kalkan muvazenesiz yığınlar; onları her an biraz daha şiddete, hiddete iten farklı çevreler: Mütegallipler, vurdumduymazlar, idare bilmezler ve tahrikçiler, aldatmayı akıllılık, hırsızlığı mârifet sayan hortumcular; hortumculardan pay alan fırsatçılar… teşriî masuniyete sığınan haramhor ahlâkzedeler… tekvinî masuniyet gücünü “Hak kuvvettedir” deyip sonuna kadar kullananlar!..
Ama bütün bunlara rağmen biz meyve vermeye devam edeceğiz… Biz hiçbir zaman, işin gürültü ve şamatasında olmamalıyız. Hatta çiçeklerini bile meyvelerini verdikten sonra sessizce açan turunç gibi olmalıyız…
Kaynak: http://www.zaman.com.tr/abdullah-aymaz/turunc-gibi-once-meyve-sonra-cicek_2219876.html
- tarihinde hazırlandı.