İnsafa ve duaya davet

İnsafa ve duaya davet

Herkes dünyaya ve hâdiselere beslendiği kendi kültür dünyasından bakar. Biz de varlığı bütünüyle kuşatan ve anlayanlar için hiçbir boşluk bırakmayan kendi dünyamızdan bakıyoruz. İmtihan dünyasındayız. Sonsuz ve yüce âlemlerde ikâmete ehliyetimizi ispat etmek için tek tek ve topluluklar hâlinde imtihana tâbi tutuluyoruz/tutulacağız. Zor gibi görünse de bu imtihanlar herkesin kaldırabileceği cinsten ve imtihan cevabını bildiğimiz sorulardan oluşuyor. Gerçek niyetimizi Allah bu imtihanlarla bize gösteriyor ve imtihan neticesinde “siz busunuz” diyor bize âdeta.

Aylardır ağır bir imtihandan geçiyoruz. Bu imtihan da bize, sergilediğimiz duruşla hem kendimizi hem de etrafımızdaki insanları yakından tanımamızı sağladı. Allah ve hâdiseler karşısında mümin duruşlu insanlarla sarsılanları, gerçek demokratlarla, bir orada bir burada olanları, makamının altında ezilip kalanlarla, üç beş kuruşa temenna çekenleri ve daha nicelerini gördük bu süreçte. Evet, bugün Allah rızasından başka gayelerinin olmadığını söyleyen ve adanmışlıklarıyla da bunu ispat eden gönüllüler hareketine karşı amansız ve insafsız bir saldırı söz konusu. Ne acıdır ki bu saldırı ehl-i imandan geliyor!

Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi, kendi hayatını ortaya koyarak atılan iftiralar karşısında hem camiaya yöneltilen çirkin iftiraları reddetmek hem de karşı tarafı, içinde bulunduğu büyük yanlışlıktan döndürmek için herkesçe bilinen duasını yaptı. Hizmet insanlarına isnat edilen iftiralar çok ağırdı. Gizlice insanları dinleyip sonra bunlarla hükümeti yıkma teşebbüsü iftirası, algı uzmanı bir ekibin nezaretinde belli gazeteler tarafından öylesine yoğun işlendi ki millet bunların iftira olduğunu söyleyen mahkeme kararlarını bile göremedi. İspat edilemeyen iftiralar ortada dolaşıyor ve bunlarla zihinler bulandırılıyordu. Devlet kademelerindeki insaflı insanlar samimi hizmet eden insanların aleyhinde deliller üretildiğini haber veriyor, hukukun zirvesinden, yapılan hukuksuzluklara dikkat çekiliyor, ancak nafile. Zira öyle anlaşılıyor ki karar çoktan verilmiş: Bitirileceksiniz veya en azından parçalanacaksınız.

Hizmet insanları lütfedilen hizmetleri, müesseseleri Allah'tan biliyorsa ne gam! Bunları veren Allah ise -ki bütün kalbimizle inanıyoruz öyledir- alacak olan da O'dur. “Kim Allah için olursa, Allah da onun için olur.” hadis-i şerifi bizim ihlâsımızı test ettiği gibi hizmete saldıran insanlar için de yaptıklarının Allah'a savaş açmak manasına geldiğinden korkunç bir ikaz değil mi?

Kur'ân ehli olan bizler, peygamber evinde kıskançlığın Hz. Yusuf'u ölüme ittiğini, fitne hâdiselerinin sahabe efendilerimizin elini kolunu bağlayıp onları karşı karşıya getirdiğini, nifakın Efendimiz'e ve Aişe annemize günlerce kan kusturduğunu bilirdik, okurduk ama aylardır bize kan kusturan şu hâdiseler gösterdi ki yaşanmadan bazı şeylerin anlaşılması mümkün değilmiş. İftira için her gün malzeme üretiliyor ve bütün medya imkanları kullanılarak masum insanlar, hukuk hiçe sayılarak terörist ilan ediliyor. Daha şimdiden atılan iftiralar kitaplaştı bile! Bunun karşısında siz de hakperest medya ile suçsuz olduğunuzu dillendiriyor, hukuka işaret ediyorsunuz ve insaf ehlinin harekete geçmesini bekliyorsunuz. Aynı nakaratla iftiraya devam ediliyor ve camianın, gizli gizli insanları dinleyip bunlarla hükümeti esir almak istediği iftirasıyla bir seçim daha kazanmak istiyor gibi davranılıyor. Peki bizler ne yapmalıyız?

Sanki sebepler tamamıyla durmuş, tıpkı Hz. Yunus aleyhisselâm aleyhinde deniz, gece ve balığın ittifak ettiği gibi bir hâl içindeyiz. Keşke tam Allah'a teveccüh edebilsek! Keşke sebepler üstü inayete davetiye çıkarabilsek! Keşke şu içinde bulunduğumuz imtihanın hakkını verebilsek! Keşke ızdırar hâlini idrak edip Allah'a tam teveccüh edebilsek! Evet çok açık ki içinde yaşadığımız zamanlar duaya bir çağrıdır. Allah'tan başka gidecek kapımız var mı?

Ehl-i Sünnet çizgisindeki diğer cemaatler gibi bu hizmet de Kur'ân ve Sünnet'in bu asırda arızasız ve ana çizgiye uygun temsilini hedeflediğinden rehberi Kur'ân ve Sünnet'tir. Yaşananlar karşısında da rehberi Kur'ân'dır, Sünnet'tir, mezhep imamlarıdır, mücedditlerdir. Hocaefendi'nin bu süreçte takındığı tavır temkinin zirvesinde bir insan tavrıdır. O, en ihtişamlı Türkçe Olimpiyatları'nda bile sevinemedi ve bunların hasedi tetikleyeceğini ıstırapla söyledi Bamteli sohbetlerinde. Geriye dönüp 2-3 senelik Bamteli sohbetlerini dinlediğinizde göreceksiniz ki Hocaefendi bu yaşanacak hâdiselere işaret sadedinde insanları itidale, sabırlı olmaya, meşru yolda gayrimeşruluklara girmemeye ve kötülüğe kötülükle mukabele etmemeye çağırdığını görürsünüz. Artık çok açık ki mesele 17 Aralık'ta başlamıyor.

Roma'nın zulmünden bunalan Hıristiyanlar ihtida eden Roma Devleti'nin imkanları karşısında kendilerinin tanınmaz hale geleceğini nereden bileceklerdi! Ebû Hanife'ye, devletten vazife almıyor diye çıkışan âlimler, daha sonra devletin gayrimeşru taleplerine fetva vermeyip bunu hayatıyla ödeyen, ama hukukun sivilliğine işaret eden ve ülü'l-emre meşruiyet çağrısı yapan Ebû Hanife'yi haklı bulmuşlardı.

Hizmetin yaşadığı tecrübe, İslâm hesabına yola çıkan hareketlere, bin kitap okusalar elde edemeyecekleri bir tecrübe sunuyor. Kur'ân neye ne kadar değer vermişse ona o kadar değer verip yürümek esastır. Kur'ân hikmetle ve güzel öğütle Rabb'in yoluna davet etmemizi istiyor bizden. Siyasiler din dâhil her şeyi siyasetleri hesabına kullanabilirler. Siz yolunuza bakın ve asıl gayeniz Allah'ın rızası olsun ki başka maksatlar sizi yolunuzdan alıkoymasın. Bediüzzaman Hazretleri'nin siyasetten Allah'a sığınmasını şahsen konjonktürel bulmuyorum. Peygamber'in sevgili torununu katlettiren nedir Allah aşkına! Tarihte kaç tane âdil idareci gösterebilirsiniz? Müslümanlar için siyasette takip edilecek yol “Nasılsanız öyle idare edilirsiniz.” hadisine uyarak inanan ve aldatmayan nesiller yetiştirmektir. Yoksa siyaset bir canavara dönüşmektedir. Neticede sahne ve dekor değişse de insan değişmiyor, tarih tekerrür ediyor. Bizim önceliklerimiz değil Allah'ın öncelikleri esastır Allah yolunun yolcuları için.   

Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) en büyük destekçisi Hz. Hatice annemiz ve kendisini himaye eden amcası Ebû Talip vefat edince oradaki akrabalarının himayesini almak için Taif'e gider. Yüzüne güller saçılacak o insan taşlanır, kanlar içinde kalır. Duası ne muhteşemdir! “Sen razı isen benden, Sen'den gelen her şeye katlanırım. Ancak afiyetin daha güzel Allah'ım!” Taif dönüşü Peygamber Efendimiz Mekke'ye bir müşrikin himayesinde girer ve tebliğini öyle devam ettirir ve daha sonra Medine O'na bağrını açar. Başa gelenlere şikayet etmek Allah yolunda hizmet edenler için ne büyük felâket! Aynı yolun yolcusu isek yolda karşılaşılacaklar -kimden gelirse gelsin- bizi ümitsizliğe düşürmemeli. Yeter ki meşruiyet çizgisi aşılmasın.

Para, mülk, makam, koltuk gibi dünyevi beklentileri olmayan insanlar, bu ağır iftiralar karşısında, önlerindeki rehberlerinin hayatlarından başka ne ile teselli olsunlar Allah aşkına! Bize düşen, meşru yolumuzda korkmadan, sabırla, itidali bozmadan ve dua dua yalvararak millete hizmet yolunda koşmaya devam etmektir. Bela ve musibetler, bizi Allah'a yaklaştıran birer basamaktır aynı zamanda. Hizmet yolunda koşarken dostların yaşattığı inkisarla bunalmış “Bir çare!” diye inlerken âdeta mübarek üç aylar bu çağrıyı duymuş “Gelin bende dua edin!” der gibi bir hâli var sanki. Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler. Gelin Allah aşkına şu üç ayları değerlendirip dua dua Allah'a yalvaralım sahil-i selâmete çıkmak için!

Kaynak: http://www.zaman.com.tr/yorum_insafa-ve-duaya-davet_2219924.html

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.