Gül'ün sitemi AKP'nin kayan sistemi
Yakın kurmayları Başbakan Erdoğan için 'Halı sahada kendine faul yapanı bile unutmaz' derler.
Buradaki kasıt Erdoğan'ın 'kararlı' ve 'vefalı' olması. Yani 'kendine destek olanı da köstek olanı da unutmaz, ona göre davranır.'
Kamuoyundaki yaygın kanaat de bu yöndeydi. Fakat son dönemdeki bazı gelişmeler 'acaba' dedirtiyor.
Şöyle ki; başkent gündemi tamamen Cumhurbaşkanlığı'na kilitlendi. Çankaya'ya kimin çıkacağı, Başbakanlık koltuğuna kimin oturacağı, seçim sisteminin nasıl olacağı gibi konular öncelikli başlıklar.
Gerçi bir önceki yazıda detayıyla anlattığım gibi, Cumhurbaşkanlığı seçim süreci neredeyse AKP'nin özel gündemi.
Çünkü muhalefet güç dengesi kurmaktan uzak. Her yol Erdoğan'a çıkıyor ve Erdoğan ne derse o olacak.
Köşk'e çıkmak isterse çıkacak. 3 dönem kuralını değiştirip partinin başında kalmak isterse de işaret ettiği kişi Köşk'te olacak.
Başbakan Erdoğan'ın 'hem partiyi hem de Cumhurbaşkanlığı'nı birlikte götürmek istediği' sır değil.
Hukukçu kurmaylarına yıllar öncesinden bu yönde talimatlar verdiği, fikir teatisinde bulunduğu biliniyor.
AKP açısından sorun kimin başbakan olacağı? Çünkü Cumhurbaşkanı Gül, Erdoğan'ın kafasındaki modele sıcak bakmıyor.
Gül 'emanetçi ve sembolik bir başbakanlık' koltuğuna oturmaz. Zaten bunu deklare etti. Hatta muhatabına da söyledi.
Nitekim Kütahya'da söylediği 'mevcut siyasi şartlarda' ifadesi rahatsızlığın yansıması.
Bugün 'hain' damgası yiyen emniyet ve yargı bürokrasisi Erdoğan'ın etrafında adeta kalkan olmuştu. Fakat 12 Eylül referandumuyla 'İşte şimdi iktidar olduk' diyen AKP, Cemaat'i de düşman listesine aldı.En başta anlattığım 'halı saha' örneğiyle açarsak; Gül bu partinin kurucusu. Yıllarını vermiş, zor dönemlerde kelle koltukta mücadele etmiş, zaman zaman evden çıkarken eşi Hayrunnisa Gül ile vedalaşıp çıkmış bir isim.
Ancak AKP saflarına yeni katılmış ya da eski yol arkadaşı olmasına rağmen güç sarhoşluğuna kapılmış bazı isimler Gül'ü rencide eden sözler sarf ediyor.
Bir kısmı açıktan, bir kısmı kapalı kapılar ardında.
Fakat unutmamak lazım ki burası Ankara ve burada hiçbir şey gizli kalmıyor. Düşmanın söylemese dostun saklamıyor.
Gül'ün 'yokum' demesi bu tepkinin yansıması.
Eğer Gül, Erdoğan'ın çizdiği çerçeveye razı olmazsa hükümetin hiçbir ahlaki ya da mesleki kriter barındırmayan propaganda canavarı, Gül'ü bir haftada şeytanlaştıracaktır.
Fethullah Gülen gibi bir Allah dostuna söylenenleri düşünürsek Gül'ün bir kaşık suda boğulması an meselesi olur.
Emin olun 'Londra'nın kripto adamı'ndan tutun bir dönem Aydınlıkçılar'ın diline pelesenk olmuş 'soy sop' yakıştırmalarını bile yaparlar.
Gül üzerinden yürüyen tartışmaya geniş bir perspektiften bakarsak aslında AKP'de ciddi bir eksen kayması görmek mümkün.
Dikkat edilirse AKP başından bu yana yürüdüğü yol arkadaşlarını yolda bırakıp dar çekirdek kadrosuna sarılıyor.
Eski dostlar artık düşman
2002'den itibaren Erdoğan'ın yanında olan, vesayete ve askeri darbelere karşı mücadele eden gruplar bugün yoklar.
Daha doğrusu hükümet onlarla olan yol arkadaşlığını sonlandırdı.
Önce liberaller düşman ilan edildi. Bugün hain ilan ettiği bazı yazarları o dönem göklere çıkarıyorlardı.
Liberallerden sonra Gülen Cemaati'yle yollarını ayırdı.
Cemaat hem medyası hem bürokrasideki kadrolarıyla Erdoğan'a çok ciddi destek oldu. Bugün 'hain' damgası yiyen emniyet ve yargı bürokrasisi Erdoğan'ın etrafında adeta kalkan olmuştu.
Fakat 12 Eylül referandumuyla 'İşte şimdi iktidar olduk' diyen AKP, Cemaat'i de düşman listesine aldı.
Bu durum İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşçu'nun ifadelerinde açıkça görülüyor.
Örnekleri uzatmak mümkün.
Liberaller, Cemaat, bir kısım medya, AB, güvenlik ve yargı bürokrasisi artık hükümet için destek alınacak değil yok edilecek hedefler.
Devlet gücüyle iş dünyası ve sivil toplum sindirildi.
El konulan medya grupları dönüştürüldü. STK'lar iktidara bağlandı. Bürokrasi hallaç pamuğu gibi dağıtılıp mutlak biat tek kriter yapıldı. Adım adım 'parti devleti' inşa edildi.
Cumhurbaşkanlığı tartışmalarına bir de bu gözle bakmakta fayda var.
- tarihinde hazırlandı.